2024-2025 yeni öğretim yılı yaklaşırken, MEB’e bağlı okulların açılmasına yakın en çok yapılan değerlendirmelerin başında bu üç ana başlık ele alınmaktadır. Eğitimin süresi kadar, içeriği de önemlidir. Eğer içeriğini her açıdan tatminkâr, sizin hedefinize uygun, ideal insan yetiştirmeyi birinci hedef olarak belirlenmiş konuma getiremediyseniz, fiziki yapısını ne kadar iyi ayarlarsanız ayarlayın, içeriğinde hedeflediğiniz şeyleri tutturamazsınız; bütün çabalarınız boşa çıkacaktır.
Bu da boşa geçen seneler demektir, harcanan nesiller demektir. Unutmayalım ki emeksiz ve zahmetsiz bir ürün yetiştirilemeyeceğine göre, insan yetiştiren sistemin ne kadar itinalı, tertipli ve düzenli olması gerektiği düşüncesindeyim, ihmale gelmez. Canlılar içinde büyüme ve gelişme süreci en uzun varlık insandır.

Hedefimizin birinci önceliği, genç nesilleri hayata hazırlamak olmalıdır. Bu amaçla, bir öğrencinin yetişmesinde öğretim açısından verilen dersler kadar çocuğun çevreye uyumu ve hayatı tanıması da önemlidir. Devlet bilincini geliştirerek ona bağlı olan maddi ve manevi değerleri öğretmek gerekir. O değerlerin, bir milletin yetişmesinde, oluşmasında ve ayakta durmasında ne kadar öneme haiz olduklarının farkında olarak yetişmesi gerekir. Yapılan eğitim çerçevesinde genel hatlarıyla sosyolojik açıdan da bir milleti meydana getiren tüm unsurların öğretim çağındaki gençlere aynı dozda verilmesi gerekmektedir. O zaman burada öğreticilerin önemi ortaya çıkmaktadır. Demek ki gençleri ve çocukları yetiştirecek olan öğreticileri de iyi ve nitelikli bir süreçten geçerek hazırlamamız lazımdır. İkisi birbirinden ayrılmayan et ve tırnak gibidir. Çünkü yetişmekte olan tüm nesiller o dönemlerde en çok öğretmenlerini örnek alırlar. Bu ilişkiler o kadar ileri gider ki kimileri çok aşırı derecede bağlanır, kimileri ailesinden daha yakın olarak görür. Kimileri çeşitli nedenlerden dolayı onlardan nefret eder. Kimileri ise hayatı onların bakış açılarında, yaşama biçimlerinde görerek algılamaya çalışır. Bu nedenle öğreticinin önemi büyüktür. Aynı zamanda örnek alınan kişidir.

Ülkemizde öğretmen yetiştirme açısından olaya baktığımızda eksiklikler ve noksanlıklar olduğunun farkındayım. En önemlisi, bu mesleği seçecek insan; "öyle, falan bölümü kazanacaktım, ancak puanım bu okula yettiği için öğretmen yetiştiren okulu seçtim, öğretmen oldum" mantığı ile yanaşırsa, zaten o şahıs mesleğe başlamadan bu işte başarısız olacağını kabul etmiş demektir. Aynı şekilde öğretmen yetiştiren okulların, öğrenciye yukarıda sıraladığımız tüm değer yargılarını öğretmesi için önce o değer yargıları ile kendisini donatıp yetiştirmesi gerekir. Üzülerek ifade edeyim ki o değer yargıları ile taban tabana zıt bir anlayışa sahip bir öğretmen, nasıl hedeflediğiniz değer yargılarına sahip bir öğrenci yetiştirebilir? Adamın kendi anlayışı, inancı sakat ise, yetiştirdiklerini de aynı mantıkla yetiştirecektir. Bu anlayıştaki insandan verim almanız zordur.

Öğretmen yetiştiren yüksekokullardan mezun olan şahıslar, hemen mezun olur olmaz öğretmen olarak atanmamalıdır. Mezuniyet sonrası bir olgunlaşma, kendini yetiştirme, göreve hazırlanma, stajlardan ve denetimden geçmesi gerekir. Belirli bir seviye ayarlanmalıdır. Bir baraj sınırı konmalıdır. O aday öğretmen, o seviyeyi, o barajı yakalayana kadar deneyim süresi devam etmelidir. Acemi şoför örneğinde olduğu gibi, kaza kaçınılmaz olur.

Burada uzun uzadıya öğretmenlerin maddi durumlarından bahsetmeme gerek yoktur. Devleti yönetenler, günün şartlarına göre bunu belirlemelidir. Ekonomik açıdan rahat İnsanlar olmak zorunda yönetici atama sistemi temelden değişerek; radikal çözümler üretilmelidir. Uygulanan sistem hayli sakıncalı ve verimsizdir. Siyasetle iç içe olan sendikalaşma faaliyetleri, insanları ötekileştirdiği için ayrışmalara, liderlik çatışmalarına ve çıkar ilişkilerine yönelik faaliyetler içerisinde olmaktadır. Bu durum, yetişmekte olan genç nesilleri de etkilediği için sendikalaşma faaliyetleri daha dar kapsamlı denetime açık, eylemlere kapalı bir konumda olmalıdır, diye düşünüyorum. Bunun da yolu, öğretmenleri günün şartlarına göre ekonomik açıdan rahatlatmaktan geçer.

Öğretim süresi içerisinde öğretilen dersler ve onlara bağlı olarak takip edilen müfredat iyi seçilmelidir. Sürekli gelişen bilimsel ilerlemeler takip edilmeli, çocuklar anında haberdar edilmelidir. Bu nedenle bilimsel çalışmaların yakından takip edilmesi ve buna bağlı olarak öğrencilerin anında bilgilendirilmesi gerekir. Genel hatlarıyla muhtevası belirlenen müfredat içeriğinde öğretilen dersin en derinliklerine inecek kadar bilgi ile donatılmış olması lazımdır. Bugün, bu konumdan en zirvede olan Bakanımız bile şikâyetçi oluyorsa, ortada bir sorun var demektir.

Genel anlamda müfredatın içeriğinde vatan, millet, bayrak, ezan kavramları iyi kavratılmalıdır. Bu kavramları meydana getiren unsurlar kuvvetli bir şekilde öğretilmelidir. Ondan sonra gençler serbest düşünce sınırlarını zorlayarak her türlü fikir ve düşünceye açık olmalıdır. Eğer insanınızı her alanda güçlü olarak yetiştirirseniz, dışarıdan gelebilecek hiçbir tehlikeli hareket ve oluşum onu etkilemeyecektir. Gelişen dünyada her türlü değişimden, fikirden, oluşumdan haberdar olmak zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Kapalı toplumlar gibi yaşamanın faydası yoktur. Ancak zayıf iradeli olarak yetiştirdiğiniz, her türlü tehlikeye açık, korumasız bir insan her alanda olduğu gibi fikri ve ilmi alanda da ezilip gidecektir. O nedenle güçlü ve çalışkan olma zorunluluğumuz vardır.

Zorunlu eğitim, meslek alanlarında boş alanlar oluşmasına neden olmuştur. Son zamanlarda alınan tedbirlerle mesleki eğitim teşvik edilmektedir. Sigorta ve ücret konusu o alanları cazip hale getirmektedir. Her siyasal iktidar döneminde, her hükümet zamanında Milli Eğitim Bakanlığı'nın önünde kimi insanlar "Ben öğretmen olarak atanmak istiyorum" diye eylem yapıyorsa, zaten eğitimin ve öğretmenliğin seviyesi ortadadır demektir. Geçmişte kimlerin öğretmen olarak atandığını düşünürsek, bugün eğitim ve öğretimden şikâyetçi olmaya hakkımız yoktur demektir.

Bugün üniversitelerimizde görev yapan kimi akademisyenlerin yaptığı yanlışı düşünürseniz, daha yapacak çok işimiz var demektir. Gelecek nesilleri ne ortaöğretimde ne yükseköğretimde bu kadar yanlışı yapan kişilerin eline teslim etmeye hakkımız yoktur. O nedenle öğretmen yetiştiren kurumların ciddiyetini, bilimsel anlamda kurumsallaşmasını yukarıda sıraladığımız özellikler göz önünde bulundurularak içinin yetişme sürecinin doldurulmasını önemsiyorum. Unutmayın beyler; insan yetiştiren bir kurumdan, sistemden bahsediyoruz. Yapılacak hataların bedeli büyük olacaktır.

Müfredat hala sorun olmaya devam etmektedir. Görevi gereği orada bulunan, oraya atanan kadrolar da bu sorunu çözmeye yetmemiştir. Demek ki o makamlarda görev almakla sorun çözme konusunda yeterli olmamaktadır. Sadece makamı elde etmiş olmaktadırlar.

Olaya böyle baktığımızda eğitim süreci kadar içeriğinin de, yetiştiren öğretmeninin de ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu kaçınılmaz zorunluluk, bizim yetişmekte olan nesillerimize vereceğimiz emeğin daha fazla olmasını gerektirmektedir. Gelecek onlarla şekillenecektir. Unutmayalım, ağaç yaşken eğilir. Sonradan eğmeye kalkarsanız, kırarsınız.