Yapılan iyi işlere destek olmak yerine sadece yapılmayan ya da yanlış yapılan kötü şeyleri eleştirmeye odaklanıp bu da “vatanseverlik” adı altında yapılınca işler sarpa sardı.

Normalde eleştiri haktır!

Eleştirmekten çekinen insanın varacağı nokta, eleştirmekten imtina ettiği kim varsa onlar tarafından uçurumdan aşağı atılmaktır.

Başı sıkışınca dua edenler gibi, işler iyice sarpa sarınca eleştirmeye başlayanların eleştirileri de bir işe yaramaz.

Eleştiriye kulak vermeyen yöneticiler veya kurumlar da sonlarını hazırlıyor demektir.

Bunlar burada dursun.

Bir de eline kalemi alanın, kendisine göre geçerli sebeplerin arkasına sığınarak sürekli eleştiriye odaklanma durumu var.

Bunlar ya aşırı vatan sevdalısı ya aşırı dindar ya da aşırı iktidar yanlısıdır!

“Ben eleştiririm arkadaş…

Ben Hz. Ömer’in tebaası gibiyim.

Elimde kılıç, düzeltirim yanlış yapan varsa…”

Hz. Ömer’in tebaası acaba sadece eleştirmiş mi?

23 yıldır yapılan reformları, devrim niteliğindeki icraatları, vesayete baş kaldırıyı, darbeleri tarihin çöp sepetine atan iradeyi, açılan imam hatipleri, Kur’an kurslarının önündeki engellerin kaldırılmasını, başörtüsünün serbest olmasını, hastanelerden cenazelerin bile parayla alındığı günlerin geride kalmasını, yeni yapılan yığınlarca okul binalarını, ücretsiz dağıtılan kitapları, ülkemizi ziyaret eden büyükelçilerin devletimizi azarlamalarının sona ermesini, savunma sanayisinde yapılan devasa hamleleri, terörün bitme noktasına gelmesini, doğal gaz ve petrol çıkarma neticesinde dışa bağımlılığın ve doğal olarak cari açığın azalmasını, üst üste ihracat rekorlarının kırılmasını, sürekli büyüyen bir ekonomi hâline gelmemizi, bunların bugün olmasa da yarınlar için oldukça önemli olmasını… saymakla biter mi? Bitmez…

Nasıl ki yapılan yanlışların, hataların eleştirilmeye hakkı varsa Hz. Ömer’in tebaası bunlara aferin demez miydi?

Devletten adalet bekleyen ama kendisi adil olmayan, hakkı teslim etmeyen yazar çizerlerimiz; bu yapılanları yazmadığı için halk sadece yapılmayanlara ya da yanlış yapılanlara odaklandı.

Sonra ne oldu?

Hiçbir şey yapmayan, yapma becerisi olmayan, memleketi onlarca yıldır soyup kendi gelecekleri dışında kimsenin geleceği ile ilgilenmeyen, milletin vergileriyle saltanat süren, sırça köşklerde yaşayıp insanların ayağındaki delik ayakkabıları görmeden halkçılık yapanlara yeniden imkân tanındı. Belediyelerde şimdi tekrar saltanat sürmeye başladılar, eşe dosta makam dağıtıp yapılan hizmetlerin üstüne konarak hiçbir iş yapmadan keyif çatıyorlar.

O doğrucu Davutlar vicdanen kendilerini rahat hissetseler de milletin heba olan her kuruşunun hesabı onlardan sorulacaktır.

İyiliğe sebep olan iyilik yapmış gibi olur da kötülüğe sebep olana bir şey olmaz mı?

Dicle kıyısında kaybolan kuzunun hesabı çetindir.

Hem zaten “Eleştiri, işini iyi yapanların hakkı.” değil midir?

Mustafa Süs