Karmaşanın kardeşi kargaşa...
Neler gelmezki sağ olan başa...
Tuttuğu köz ile yanarmış tahtadan maşa! Yanlış hesap Bağdat'tan döner derler de dümeni kilitlenmiş vasıtanın penceresinde aceb kaç kaygı söner?
Adamlık sanatını icra etmek büyük mesele... "X" yahut "Z" nin adamı olmak ne kadar incitici!
Adam sıfatında seciye kavramını aşındırmaksa baştan sona itici! Adam çoktur da adamlık azdır. Olsun! Koca bir tencere sütü yoğurda dönüştüren bir kaşık maya da azlardandır. Azları ciddiye almamazlık etmek olur mu? Yeter ki maya bozuk olmasın! Ya bozuksa? Kapat dükkanı! Harç bitti yapı paydos!

Matematik, Allah'ın bir lütfu biz kullarına...
Sayılarla başımız hoş olsun diye yaratmış besbelli... Ali-Veli kırk dokuz elliden ötesine ersin diye aklımız... Rakamlardan mürekkep kördüğümlerde, haksıza tuş olmasın diye haklımız! Peki yıldızları sayıyor olmak tuştan mıdır? Belki... İyi tarafından bakarsak meteor yağmurunu kaçırmamak gibi bir faydası da var kesin... Fakat starlinklerle karıştırmamaya özen göstermeli! Yaşadığımız şu devirde ne kadar çok şeyi karıştırmamak zorundayız. Aldatıcılığın avucunda hep pür dikkat ve istim üstünde olmak ne kadar yorucu! Gavura kızıp bozulmasa da sabır orucu... Aldanmamak için aldatmamak düsturu hakikaten vurucu!
Gözlerden fer hicreti var sanki... Donuk, boş ve soğuk bakışlar ne kadar da çoğaldı. Yoksa benim evhamım mıdır? Belki giderek mekanikleşmenin dijital kayalıklara vurmasının tezahürü bu tespit... Ne ara buralara sürüklendi gemimiz? Hep bir ağızdan bütün tayfa... Aynı nakaratı söylüyor: Hayfâ!
Ortaya karışık kendi kendime mırıldanırken, emektar radyoma gitti elim... Özlenen dünlerin mütevaziliğini müdafa eden radyoda cızırtılı bir Bergama türküsü çalıyordu:
"Sandık üstünde sandık,
Aman efeler yandık!
Düşünmeden söz verdik,
Biz sizi bir adam sandık..."

Tesadüf mü?
Tevafuk mu?
Bilinmez...

Türkülerin frekansı gönül frekansıyla aynı zahir... Aklınızdan geçen her fikre bir mızrap mesafesi kadar yakınlar... Hem de herşeyden uzak düşmüş olmak deminde! Bir ışık hüzmesi kadar dost, şu etüdü yapılmış karanlık zeminde...
Necip Fazıl'ın "Bir Adam Yaratmak" eserindeki çile ve kasvet mi tutuyor ufkumuzu?
Kaht-ı ricâl mevsimi böler mi gaflet uykumuzu? Sanırım bunun için öğrencilik (talebelik değil) yıllarımızda matematik derslerinde gördüğümüz OBEB-OKEK konusunu yeniden hatırlamak icap edecek. Bilumum yapay zeka versiyonu hesaplayıcılara teslim olmadıysak işe yarayacak elbette...
Ah abaküs ah...
Ne kadar da masum bir yardımcıymışsın...