“ASRIN FELAKETİ”ne hazır olun. Hayır, hayır, asrın değil, 1500’den bu yana, son 500 yılın en büyük felaketine hazır olun. Zulm ile abad olunmaz. Zulüm bizde “Adaletin yokluğu” şeklinde tanımlanır. Adalet yoksa zulüm vardır. Işık yoksa karanlık vardır. Bu böyle bir şey.

İçimizden birileri, “BEKA”dan söz ediyorlardı ya, şimdi görecekler. Baki olan yalnız Allah’tır.  O zat- zül celal, bizi, mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle artırarak ve eksilterek imtihan edecektir.

EVET biz AHİR ZAMAN PEYGAMBERİ’nin ümmetiyiz. Bugünü 1500 yıldır bekliyorduk. Ve SON İNSANlar olarak TARİHİN SONUna geldik.

Fukuyama bunu TARİHİN SONU, SON İNSAN kitabında seküler bir dille, o dönemin başında sosyo ekonomik ve sosyopolitik bir dille anlatıyordu. HUNTİNGTON’da “Tarihin sonu”na doğru yaşanacak bir MEDENİYETLER SAVAŞI’ndan söz ediyordu. Aslında bunlar Tanrılarının takdirine karşı Şeytanla iş birliği yaparak farklı yeni bir savaş başlatmak istiyorlardı ve işte bu günün böyle bir savaşın eşiğindeyiz. ZULMÜN KEMALİ, ZEVAL VAKTİNİN İŞAREDTİDİR. Karanlığın en koyu anı da aydınlığa en yakın olduğu zamandır. Her inişten sonra bir çıkış, her çıkıştan sonra bir iniş vardır. Bu anlamda insan kaçtığını zannettiği şeye doğru koşar aslında. Siz yaşadığınızı zannederken, her nefeste birazcık ölüyorsunuz. Siz oksijen alarak yaşadığınızı düşünüyorsunuz. Aslında Oksijen asıl cevher olan Karbonunuzu okside ederek yakar. Su, hem yanıcı hem yakıcı hem söndürücüdür; hem öldürücü hem yaşatıcıdır.

1500 sonrası ne oldu derseniz? Kristof Colomb (1451-1506), Kolomb, Ağustos 1492'de Kastilya'dan 3 gemiyle yola çıktı. Yanında onlara rehberlik edecek iki kılavuz kaptan vardı. Ve 12 Ekim'de Amerika'ya vardılar. Kolomb Amerika’ya gittiğinde İstanbul’da Kızılderili gelin vardı. Berberi Brazil aşireti çoktan Brezilya’ya varmıştı. Yakutların Bering’i geçip Kuzey Amerika’ya varmaları MÖ 350’leri bulur.

Ne oldu ise o günden sonra oldu. Colomb’un öncülüğünde 1492’de bir keşif yapmışlardı. Kolomdan 9 yıl sonra Onları İtalyan asıllı Amerigo Vespucci izledi. Onlar yeni Dünya'nın Asya'nın bir parçası olduğunu zannediyorlardı. Vespucci Amerika’ya vardığında takvim 1501 yılını gösteriyordu. 18 yıl sonra sıra Portekizli Ferdinand Macellan’daydı.  1519'dan 1522'ye kadar Doğu Hint Adaları'na uan Sebastián Elcano ile birlikte, beraber sefer düzenlediği dostu dünyanın çevresini dolaşan ilk insan olan Portekizli kaptan ve kâşiftir. Portekizli 8 Temmuz 1497’de Vasco de Gamanın Ümit Burnu’nu geçip Hindistan’a ulaşmasını da not edelim.

Sonuç: Dünya’nın karasal büyüklüğünün dörtte birine sahip olan ve dünyadaki 4 büyük ırktan biri olan Kızılderililerin tamamını 100 yıldan daha az bir zamanda öldürdüler ve topraklarını ele geçirdiler. Aynı dönemde Afrika ve Avusturalya’daki Karaderililerin tamamını köleleştirdiler, Hindistan, Çin, Malay bölgesindeki Sarı ırkın tamamını sömürgeleştirdiler. Bu kanlı mirası aralarında paylaşamadıkları için kendi aralarında karada ve denizde 100 yıl savaştılar. Sömürge mirasını paylaşamayan Batılılar birbirleri ile savaşmaya başlayınca, kilisenin öncülünde bir barış anlaşması yapmaya karar verdiler. Kilise çatışmada taraf olmayacak, hakem olacaktı. Ulus devletler kurulacak, onların arasında da uluslararası ilişkiler bir esasa bağlanacaktı.

O yüzyılda biz ne yaptık, Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti olan bizler, İspanya’dan çıkartıldık. Horasan beylikleri dağıldı, Hindistan’dan çıkartıldık., Afrika’dan geri dönüş başladı.

Modern anlamda uluslararası ilişkilerin temeli, 1648 yılında imzalanan Vestfalya Barış Antlaşması ile atıldı.. Batılılar kendi aralarındaki savaşı bitirip iş birliği süreci başlattılar. Sömürgelerden sadece tarımsal, hayvansal ürünler, inci-mercan, altın-elmas gelmiyordu. El aletleri, ipekli baharat, her şey geliyordu ve el yazması eserler geliyordu. Bunları Üniversal stüdyolarında tercüme edip, “insanlığın bilim mirası” diye yeniden telif ettiler. Bu soygun mirasına Rönesans dediler. El aletlerini takıp takıştırıp buna Sanayi Devrimi dediler. Sömürgelerden gelen malları pazarlamak için borsalar kurdular, bankalar kurdular, 1789’a gelirken Ulus kimliği konusunda ihtilaf ettiler. Kimi kan dedi, Almanlar baba kanı dedi, Yahudiler Ana kanı dedi, İngilizler, insanın ulusu doğduğu toprak dedi, bir başkası din dedi. Hangi din tartışması çıktı. Katolik ve Ortodoks vardı, Protestanlık çıktı. Luther’yen, Angilikan, Kalvenist, orada da anlaşamadılar. 1789 Fransız devrimi ile, Katolik Laikliğinden Hristiyan Protestan sekülarizmine geçildi. O da yetmeden “kiliseden bağımsız  dindarlık” fikri ortaya atıldı. Ardından da “Dil+Tarih+Coğrafya” temelli “Kültür ulusçuluğu” fikri doğdu. Ankara’da Dil Tarih Coğrafya fakültesi bunun için kuruldu. TDK ya Agop Dilaçar’ın gelmesi, Türk Ocağı’nın sponsorunun Lazaro Franco olmasının,  “Türk Ulusçuluğu “fikriyatının yılmaz savunucusunun  Moiz Kohen olması boşuna değil. Sevr, Lozan derken çekile çekine, Anadolu topraklarına sığındık, 1071’le övünüyoruz. Osmanlı Meclis-i Mebusanın da kabul edilen Misak-ı Milli hayalini bile gerçekleştiremedik. Meis’i Yunanistana bıraktığımız Kurtuluş savaşı ile övünüyoruz.

Bizde Lale devri Tarih: 21 Tem 1718 – 28 Eyl 1730 arası, ama öncü ve artçıları ile 1700lü yıllar. 1789 Fransız devrimi,

Bizde Tanzimât,  1839’ da Tanzimât Fermânı / Humayun'un okunmasıyla başlar, 1876'da 2. Abdülhamit'in tahta çıkması sona erer. Ve ardından Meşrutiyet dönemi başlar. 1889’da İttihat Terakki kurulur.  Ve bu dönemde 1 Kasım 1918’da sona erer. 1922 zaten artık Osmanlının sonudur. 28 Temuz 1914 - 11 Kasım 1918 tarihleri arası 1. Dünya savaşı, 1 Eylül 1939 - 2 Eylül 1945 tarihleri arası 2. Dünya savaşı Sonrasını biliyorsunuz. Tek Parti, Laiklik, Lozan, İstiklal Mahkemeleri, açık oy gizli tasnif vs. Çok partili dönem, darbeler dönemidir. Aynı zamanda, ilan edilmemiş bir dünya savaşı olan soğuk savaş ve terör. Aynı ülkenin çocuklarının birbirini öldürdüğü bir dönem. Ve bugün. Bugün aslında bizler yeni bir dünya savaşının içindeyiz.

Soru şu, bu savaş tarihin sonunu getirecek bir savaş mı? “Tanrıyı kıyamete zorlayanların işi mi savaş. Bu savaşın sonunda Melheme-i Kübra veya Armagedon mu var? Bana kalırsa, bu Satanist, Pedefolik, Siyonist saldırı ve meydan okumalarının ardından insanlığı çok, ama çok büyük bir felaket bekliyor. Bu savaş 500 yıllık birikimin bir patlaması olacak gibi sanki. Eğer bir kıyaslama yapmak gerekiyorsa, Nuh tufanı gibi bir şey. Bu Şeytani Meydan okumanın arkasındaki GlobalReset çetesinin niyeti belli, 8 Milyar nüfusu 7,5 milyar insanı öldürerek 500 Milyona indirmek.

Bu kıyamete açılan bir kapı olacak olan savaş, Siyonistlerin sonu olabilir. En büyük bedeli, yeryüzünde cehennemi yaşayacak ülkelerin başında ABD ve AB var. 3.Grubda Asya’daki en büyükler.

Biz de bu kıyamet savaşında çok büyük ve ağır bir bedel ödeyeceğiz. Özellikle de içimizdeki beyinsizler. Global sistemin işbirlikçileri, ortakları, zihniyet ikizleri, onlarla birlikte hareket eden ve onların bu zulmü karşısında sessiz kalanlar da çok ama çok ağır bir bedel ödeyecekler.

Birçok kemale erdi. Mesela zulüm, Ahlaksızlık, cahillik, yoksulluk, hastalık, Haşa, Allah’ı da Peygamberi de tartışıyoruz. Tartışmadığımız ne kaldı ki! Dini de tartışıyoruz. Dinsizliği bırakın, insanlar Şeytana tapmaya başladı. Satanist, Pedefolik, Siyonistler her yerdeler. Hatta meydan okuyorlar. Bu durum böyle devam edemez. Zamanı, mekânı, maddeyi, ruhu, can’ı herşeyi tartışıyoruz. Ve bu tartışmalarda din, ahlak ve hukuk namına hiçbir sınır tanımıyoruz. Ve dünyanın sadece bir bölgesinde değil, her yerde. İrtidat almış başına gidiyor.

Evet, zulmün kemale erdiği bu nokta, zevalin başlangıcı olabilir

Şimdi oturup düşünelim, aceba “içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım” diye. “Allah’ın ipi”ni bırakanlar bu uluslararası sistemle siyasi emellerini ve şahsi çıkarlarını tevhid edenler ve bütün bunlar olurken sessiz kalanlar yok mu? İşte onların çok uzak olmayan bir gelecekte gazab bekliyor olacak. Çünkü zulm ile abad olunmaz. Ve eğer biz tevbe etmez, aklımızı başımıza toplayıp, kendimizi haktan yana değiştirmezsek, onları yakacak ateş bize de dokunacak ve son pişmanlık fayda vermeyecek.

Zulüm kemale erdi ve insanlar zillet içinde, boş gözlerle ne yapacağını bilmez halde, ya bir kurtarıcı bekliyor ya da sığınacak bir yer arıyor ve şaşkın bir halde bekliyor.

Bu halimiz devam ettiği sürece gelecek günler geçen günleri aratacak. Selam ve dua ile.