Tarih boyunca savaşlar, verilen kayıplar ve düşmana verilen zararlarla değerlendirilmiştir. Ancak, gerçek bir savaşın başarısı yalnızca ne kadar kayıp verildiği veya kaç askeri aracın imha edildiğiyle ölçülemez. Asıl önemli olan, savaşan tarafların ilan ettikleri hedeflere ulaşıp ulaşamadıklarıdır. Hedeflerine ulaşamayan bir taraf, ne kadar kayıp verdirmiş olursa olsun gerçek bir zafer elde ettiğini iddia edemez. Savaşın gerçek ölçütü, stratejik hedeflerin gerçekleştirilmesiyle belirlenir.

Siyonist İsrail'in Hezimeti Gizleme Çabası

Savaşlarda medya, önemli bir propaganda aracı olarak işlev görür. Özellikle askeri cephede hezimete uğrayan taraflar, medya yoluyla dikkatleri yıkım ve katliamlara çekerek yaşadıkları askeri başarısızlıkların üzerini örtmeye çalışırlar. Bu strateji, Siyonist İsrail'in de Aksa Tufanı Operasyonu'nda başvurduğu bir taktiktir. İsrail, ABD, Kanada, Fransa ve Almanya gibi Batı'nın güçlü ülkelerinin desteğiyle başlattığı kara harekâtında büyük askeri başarısızlıklar yaşamıştır. 76 yıllık "yenilmez ordu" imajı zedelenirken, İsrail bu imajı korumak için sivillere yönelik katliamları bir propaganda unsuru haline getirmiştir.

Masum sivillerin, kadın ve çocukların sığındığı okullara, camilere ve mülteci kamplarına yönelik saldırılar, İsrail’in askeri cephede yaşadığı hezimeti gizleme çabalarının bir parçasıdır. Siyonist işgalciler, askeri cephede ve diplomasi müzakerelerinde yaşadığı başarısızlıkları örtbas etmek için, sivillere yönelik katliamlarla dikkatleri başka yöne çekmeye çalışmıştır. Ancak bu çabalar, işgalcilerin gerçek askeri başarısızlıklarını değiştiremez.

Savaşın Üç Cephesi: Askeri, Diplomasi ve İnsani Cepheler

Aksa Tufanı Operasyonu, İslami Direniş Hareketi'nin stratejik bir hamlesi olarak üç ana cephede sürdürülmektedir:

1. Askeri Cephe: Direniş hareketi, askeri cephede işgalcilere karşı güçlü bir direniş göstermiştir. İsrail ordusuna karşı verilen mücadele, Siyonist ordunun zayıflığını ve yenilebilir olduğunu göstermiştir. İşgalciler, Gazze'de verdikleri kayıplarla bu cephede bir başarı elde etmek şöyle dursun işgal tarihinin en büyük hezimetini yaşamışlardır. Savaşın üzerinden 11 ay geçmesine rağmen İslami Direniş hâlâ ilk günlerdeki direyatinde ve motivasyonunda mücadeleyi sürdürmektedir. 
   
2. Diplomasi Cephesi: Askeri cephedeki başarı, diplomasi müzakerelerinde gücü belirleyen en önemli faktördür. İsrail, askeri cephede başarıya ulaşamayınca diplomasi masasında hedeflerine ulaşmayı denemiş, ancak burada da istediği sonuçları elde edememiştir. Direniş, askeri cephedeki üstünlüğünü diplomasi masasına taşımış, sunulan teklifleri hikmetle, derin stratejik bir ufukla değerlendirmiş ve sahadaki başarıyı masada kaybetmeyeceğini bütün dünyaya göstererek masadan istediklerini almadan kalkmayacağını ispat etmiştir. Bu başarı herşeyden önce direyetli ve hikmetli komuta kademesinin süreci yönetmedeki başarısı, mücahidlerin kahramanlıkları ve Gazze halkının fedakarlıkları üzerine bina edilmiştir.

3. İnsani Cephe: Direnişin en zayıf noktası olan insani cephe, işgalcilerin en fazla baskı kurduğu alandır. İsrail, sivillere yönelik gerçekleştirdiği katliamlar ve insani krizlerle direnişi bu cepheden kırmaya ve diz çökmeye zorlamaktadır. Ancak bu cephe, yalnızca direnişin değil, İslam ümmetinin sorumluluğunda olan bir cephedir. Askeri ve diplomasi cephelerinde elde edilen başarıların ve kazanımların kaybedilmemesi için ümmet bu cephede üzerine düşeni yerine getirmek zorundadır.

Ümmetin Sorumluluğu ve İnsani Cephe

İslami Direniş hareketi, askeri ve diplomasi cephelerinde güçlü bir duruş sergilerken, insani cephede durum kritik bir noktadadır. İşgalciler, sivil yerleşim alanlarına, hastanelere, camilere ve okullara yönelik saldırılarla direnişi bu cephede zayıflatmaya çalışmaktadır. İslam ümmeti, bu cephede daha kararlı ve güçlü bir duruş sergilemelidir. Ümmetin görevi, sadece insani yardım sunmakla sınırlı kalmamalı, aynı zamanda uluslararası kamuoyunda işgalin durdurulması için etkili adımlar atmalıdır.

İslam ümmeti, 11 aydır süren bu çatışmada önemli bir dayanışma göstermiştir. Ancak sivil katliamlarına son verecek güçlü bir duruş ortaya koymadan, ümmet olarak görevimizi tam anlamıyla yerine getirdiğimizi söylemek mümkün değildir. Masum sivillere yönelik katliamlar devam ederken, ümmetin daha kararlı adımlar atması bir zorunluluktur.

Siyonist İsrail'in sonunun başlangıcı olan Aksa Tufanı operasyonun birinci yılına yaklaşırken, ümmet üzerindeki rehavet ve yılgınlığı bir kenara bırakarak yeniden meydanlara inmelidir. Direnişin askeri ve diplomatik başarısı, Siyonizm'in geleceğini tehdit ederken, ümmetin desteğiyle insani cephede de zafer kazanılması mümkündür.

Sonuç olarak, savaşın gerçek başarı ölçütü, hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığıdır. İslami Direniş Hareketi, askeri ve diplomasi cephelerinde işgalcilere karşı büyük bir direniş göstermiştir. Ancak insani cephedeki mücadele, ümmetin sorumluluğundadır ve bu cephede de başarıya ulaşmak için tüm İslam dünyası daha güçlü bir dayanışma sergilemek zorundadır. Aksa Tufanı Operasyonu, Siyonist İsrail'in sonunu getirecek olan bir hareketin başlangıcıdır ve zafer, bu üç cephede ümmetin birliğiyle kazanılacaktır.