Sözlerimizi O(sas)’nu anmakla değerlendirmeyi nasip eden, ümmeti olmak şerefini bize bahşeden Allah(cc)’a hamdolsun.

Rasulullah(sas)’i sevmek için; risaleti, güzel örnekliği, ümmetine yani bize düşkünlüğü, dünyamızın ve ahiretimizin şerefi olan kamil ahlakı, bizim gibi ağlayan ve gülen insanlığı ve hepsinden öte ve önce Allah(cc) katındaki değeri yeter.

O(sas) dünyaya geldiğinde insanlık henüz kim olduğunu bilmezken bilen meleklerin şahitliği ile sarsılan ve yüz üstü yerlere yıkılan putlar yeter. Risalet nurunu alnında taşıyan annesi, üzerine titreyen dedesi, O(sas)’nun önünde bütün ailesiyle parçalanarak can vermeden O(sas)’na dokunulmasına izin vermeyeceğini ilan eden amcası yeter.

Mekke’ye yağmur yağmadığında bir eli ile Kabe örtüsünü tutarak o kutlu çocuğun hürmetine rahmet istendiğinde göklerin seller akıtması yeter.

Hayatının her anında müstesna bir ahlak ve emniyet abidesi olarak büyümesi, tartışmaları bitiren rahmet ve merhameti, mazlumların haklarını almak için zalimler karşısında dimdik duruşu yeter.

Hayatı boyunca insan fıtrat ve şerefine uymayan putlara tapınmak gibi bir zilletten uzak durması ve günü geldiğinde taştan gözle görülen putları ve gönüllerdeki görülmeyen tüm tapınılan nesne ve duyguları yer ile yeksan edişi yeter.

Hira’dan inerken selamlayan, çağırdığında koşa koşa gelen ağaçlar ve konuşan taşlar yeter.

Bir işareti ile ikiye ayrılan ay, gölgesi yere düşmesin diye başının üstünde gezen bulutlar yeter.

Mağara kapısında nöbet tutan güvercinler ve çelikten sağlam bir ağ ile koruma görevini ifa eden örümcekler yeter.

Süraka’nın atının kumlara gömülen toynakları ve yıllar sonra koluna takılacak Kisra’nın bilezikleri yeter.

Bedir’de inen melekler, Uhud’da yere kanının damlası düşmesin diye koşturan Namus-u Ekber yeter.

Hendek’te kayadan sıçrayan kıvılcımın müjdesi fetihler, Hudeybiye’de inen Sure-i Fetih yeter.

Mekke’yi ne kadar sevse de zor zamanda yuva olan Medine’ye vefası yeter.

Kim elinden tutup bir dileğini anlatsa dinlemesi, kim çekse onunla gitmesi, gülümserken gecenin aydınlanması, kimseye yan bakmaması, kim ne istese vermesi, yakasını tutanı da karşısında titreyeni de sakinleştiren dingin asaleti, yüreklere su serpen sabah meltemi esintisi gibi sesi, bakana emniyet veren gözleri yeter.

Aç kalan, açlıktan yanan midesine taş bağlayan, kerpiç taşıyan ve ayakkabı tamir eden tevazuu, çocukların sevgisinden mutlu olan yüceliği, oğlunun ölümüne yaşaran gözleri yeter.

Devletleri sarsan mektupları, bir cümlesi uğruna ateşe dalmaktan çekinmeyen dostları, bir parçasını yere düşürmeyen hürmetleri yeter.

Kralların ve tiranların tahtlarının üstüne kurduğu gönül tahtında ağırladığı ümmetinin muhabbeti, oklara ve kılıçlara kalkan olan yiğitliklerin sebebi olması, O(sas)’na bir şey olmadıysa acıların anlamının yitirdiği fedaileri yeter.

Fert fert her bir dostunun şahitliği yeter.

Satır satır her bir tarihin kayıtları yeter.

Ayet ayet Kur’an yeter.

Rivayet rivayet hadis yeter.

Yüzyıllardır yazılan natlar yeter.

Tanındıkça sevilen, sevildikçe tanınan, tabi olmakla şeref bulunan, yüz akımız, gönül aydınlığımız, hayatımızın anlamı, ahiretimizin iftiharı Allah(cc)’in Rasulü(sas) Muhammed’ul Emin, Ahmed, Mahmud, Mustafa, Nezir ve Beşir olan müstesna kula selam olsun.

Temizliğin, sadeliğin, iyiliğin, güzelliğin, erdemin, ahlakın, yiğitliğin, şefkatin, rahmetin ve savaşın peygamberi Mukaffi, Rauf, Rahim ve Tevvab olan mübarek kula selam olsun.

Küfrün kendisiyle mahvedildiği Mahi'ye, insanların ardında toplandığı Haşir'e, kendisinden sonra peygamber gelmeyecek olan Akıb'e selam olsun.

Müjdecimiz Beşir’e, korkutucumuz Nezir’e, dünyada ve ahirette delilimiz olan Burhan’a, Muzaffer, Mustakim ve Mustafa peygambere selam olsun.

Taha’ya ve Yasin’e selam olsun.

Yaratılmış tüm insanların saçları ve başları adedince salat ve selam O’na…

Allah(cc) ve Rasulü(sas) bize yılda iki bayramı meşru kıldılar. Eğer bize bir bayram daha ihdas etme hakkı verilseydi Mevlid-i Nebi’yi bayram seçerdim. Sevincimiz ve sevgimiz bir güne sığmaz gerçi, biz O(sas)’nun delileriyiz. Deliye ise her gün bayramdır!

İçimizde hasret kalan en büyük hayıflanma sebebimiz sahabe gibi O(sas)’nun yüzüne bakarak “Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enneke ya Muhammed rasulellah” cümlesini söyleyememiş olmaktır. Ne mutlu bu şerefe nail olanlara ve ne mutlu bu hasretle yananlara.

Mekke’nin yetimine, Taif’in sürgününe, peygamberlerin imamına, Medine’nin muhacirine, cihad meydanlarının kahramanına, Kasım’ın, Zeynep’in, Rukiyye’nin, Ümmü Gülsüm’ün, Fatıma’nın, Abdullah’ın ve İbrahim’in babalarına selam olsun.

Tüm varlığımız, tüm sevdiklerimiz uğruna feda olsun.

Bizim en akıllılarımız ve en şereflilerimiz O(sas)’nun önünde kendini oklara, kılıçlara ve mızraklara siper edenlerdi. Kıyamete kadar O(sas)’nun şanını korumak için kendine siper etmeye hazır bekleyen ve bu uğurda her şeyinden vazgeçecek olanlardan olmamız umudu ve duasıyla.

Sözlerimizi O(sas)’nu anmakla değerlendirmeyi nasip eden, ümmeti olmak şerefini bize bahşeden Allah(cc)’a hamdolsun.