Derin Gerçekler

Kim mü’min, kim kafir, Kim Yahudi, Kim Musevi, kim Siyonist? Şimdi herşeyi yeniden düşünmek ve “yeniden iman etme” zamanı!

Hz. Nuh’un 3 oğlu vardı: Ham Sam. Yafes. Hz. Adem’den sonra 2. Atamız Hz. Nuh’un 3 oğullarından Ham, Afrikalıların atası kabul edilir, Sam, Samilerin, yani İsrailoğulları’nın, Yafes Türklerin. Peki, Hz. İbrahim’in soyu nereye, kime dayanır. Onu bilmiyoruz. Ama 2 hanımı olduğunu biliyoruz. (Bir de Ketura’dan söz edilir ama bu rivayete pek itibar edilmez. Ketura’nın Hindistan’a gittiği ve Brahmanizm onun soyundan gelenler tarafından İbrahim’i geleneğinin tebliği için çaba gösterdiği de rivayet edilir. Belki Hz. İbrahim’e iman edip, doğuya seyahat eden bir azize olması da mümkündür) Sare ve Haacer. Hz. İshak ve onun oğlu Hz. Yakub’un adının bir diğer adının İsrail olduğunu biliyoruz.

Yahudilikte soyun anneden gelmesi konusunda ilk ayrışma Hz. Sare ile başlar. Hz. Nuh erkekti ve soyların ortaya çıkışında Ham, Sam, Yafes de erkekti ve 3’üde baba bir kardeşti.

Hz. İbrahim hanımları arasında bir ayırım yapmaz. Kaldı ki, Haacer’i, Hz. İbrahim’e getiren de Sare annemizdir. Sare annemizin Mısırlı olduğu da rivayet edilir.

Hz. Ademde de bir ayırım yok, Hz. Nuh’ta da Hz. İbrahim’de de. İsrailoğulları Hz. İshak dönemi üzerinde durmazlar. İshakoğlu Yakub (sas) Beni İsrail / İsrail oğulları için bir başlangıçtır. Musevilik, Hz. Musa ile başlar. “Musevilik” diye bir din yoktur. Allah indinde tek din vardır, o da İSLAM’dır. Hz Adem de İslam peygamberi idi, Hz. Nuh da, Hz. İbrahim de, Hz. İsmail de, Hz. İshak da, Hz. Yakub da, Hz. Musa da, Hz. Harun da, Hz. Yuşa da, Yahudiler Peygamber olduklarını kabul etmese de Hz. Davud da, Hz. Süleyman da bizim Peygaberimiz de. Hz. Eyyüb, Hz. Üzeyir, Hz. Zekeriye, yine Yahudiler kabul etmeseler de Hz. İsa (as) da Hz. Yakub soyundan gelmektedir ve o da bir İslam peygamberidir. Bu zincirin İlk halkası Hz. Adem, son halkası Hz. Muhammed aleyhiselatü vesselamdır. Hz. Nûh'un yaşadığı dönemle tufanın tarihi konusunda da farklı Tevrat nüshalarında değişik rakamlar verilir. Hz. Âdem'in yaratılışından Nûh Tufan’ına kadar İbranî kaynaklarında kronolojiye göre 1656 yıl, Tevrat'ın Yunanca Yetmişler çevirisine göre 2242 veya 2262 yıl, Sâmirîce Tevrat'a göre ise 1307 yıl geçmiştir. İbrahim (as)’ın soyu, İbrahim b. Târah (Âzer), b. Nahor, b. Sarug (Şarug) b. Rau (Ergu), b. Falığ, b. Âbir, b. Şalıh, b. Erfahşed, b. Sâm, b. Nuh Aleyhisselâmdır. Hz. İbrahim’in Tarah’ın oğlu (Nam-ı diğer Azer) olmasından yola çıkarak Azeri Türklüğünden Hz. İbrahim’in Türk olduğu sonucuna varırlar. Hz. Nuh’un oğullarından Hz. İbrahim’den önce peygamber olan Salih ve Hud aleyhisselamın her ikisinin de Sam oğullarından olduğu rivayet olunur.

Bazı kaynaklarda Yafes oğullarının Hind Avrupa kavimlerinin ve hatta Yecüc-Mecüc / Gog-Magog’un atası kabul edilir.

Bu arada Eyyûb (AS)’ın annesi, yani Hz. İshak’ın zevcesi Lut Aleyhisselâmın kızı idi. Lut Aleyhisselam da Hz. İbrahim’in yeğeni, yani kardeşinin oğlu idi. Hz. İbrahim için, Kur’an-ı kerim “Millet-i İbrahim” tanımını kullanır. Hz. İbrahim bizim “Ata peygamberimiz”dir. Hz. Nuh 2. Adem’dir adeta. Nuh'a (as), (Tevrat’a göre ömrü 950 yıl), başka kaynaklara göre 850 yıllık peygamberlik hayatı boyunca sadece 82 kişi inanmıştır. İncil'de yer alan Tufan anlatımında Hz. Nuh'un Gemisindeki eşler Tufan'dan sağ kurtulan ailenin bir parçasıydı. Bu zevceler  Hz. Nuh'un karısı ve onun üç oğlunun her birinin karısıdır. Adem'le Nuh arasında 2200 yıl vardır. Bir rivayete göre Tufan 40 gün, bir başka rivayete göre 40 yıl sürmüştür.  (40 yıl olması muhal, çünkü bir gemiye 80 kişi de olsa onların 40 yıllık ihtiyaçlarının yığılması muhaldir. Öte yandan o zaman zaten mucizevi bir zamanı ifade etmektedir. İnsanların 1000 yıl yaşadıkları bir zamandan söz ediyoruz. Şüphesiz biz Nûh'u, kavmine, “Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye peygamber olarak gönderdik. Kur’an-ı Kerim’de konu ile ilgili verilen bilgiler sınırlıdır. Onun için tarihler ve sayılar konusunda ihtiyatlı olmak gerekir. Şu konuyu aklımızdan çıkartmayalım: “Musevilik”, “İsevilik”, “Muhammedilik” diye bir din yok. Bu peygamberler, o tek dinin tebliğcisidir, yaşayışları ile örnek olan bir ferdidir. O resul sıfatının yanında abd/kul’dur.

“İslam” “SLM” kökünden “Barış, Selamete / Kurtuluşa giden yol anlamında, ayn ı zamanda “Allah’ın adı” olan Selam, mesela Kudüs için de “Allah’ın evi” anlamında “Barış evi: Darusselam” denir. Bu ismin derununda, insan yaratılış gayesine uygun bir hayat yaşar, aklı vicdanını barıştırırsa, insan insanla kardeş olduğunu anlayacak ve barış içinde yaşayacaktır. O zaman insanlar birbiri ile kavga etmeyi bırakıp, fıtrata uygun yaşayınca, hava, su, toprak, bitki ve hayvanlarla da barış/uyum içinde yaşayacaktır. Bunun sonucunda varacağı yer “Allah’la barış” olacaktır, değilse Allah’la savaş içinde olacaktır. Allah ile barış içinde yaşayanların varacakları yer “esenlik yurdu Cennet”, Allah’la savaşanların ise varacakları yer “Gazab yurdu: Cehennem” olacaktır. Cennet, insanların dünya hayatında ürettiği mutluluk ve yaratılış gayesine uyum başarısının karşılığı olarak onun kat kat fazlasının tattırılacağı bir cennet, kötülük yapanlar için ise, ürettiği acılar kadar acının tattırılacağı Cehennem onlar için hak olacaktır. Ben-i İsrail büyük ölçüde Allah’ın (cc) İnsanı yaratışında ona tanıdığı üstünlüğe itiraz eden Şeytan’ın ayak izinde yürürken, bu kez insanların birbirinden üstünlüğü konusunda kendilerini ayrıcalıklı bir konuma yükselterek Allah’ın kulları arasında, takvayı bir kenara bırakıp soya dayalı bir ayırım yaptılar ve lanetlendiler. İnsan, doğduğu anne-babayı, zamanı, toprağı, derisinin rengini ve cinsiyetini kendi seçmedi. Bundan dolayı üstün ve geri olamaz. Bu yaratılışa müdahale fıtrata müdahaledir. Yani Şeytani bir müdahaledir ki, GlobalResetçi’ler  “İstanbul sözleşmesi” üzerinden LGBT’liler bu işi yapmaya çalışıyorlar.

Bugünkü ırk tanımı, Kızılderilileri öldüren, kara derilileri köleleştiren, sarı ırkı sömürenler tarafından Birkaç antlaşmayı da içine alan, toplamda “100 yıl savaşları” olarak da bilinen Münster Antlaşması ve Osnabrück Antlaşması’nın devamı mahiyetindeki Vestfalya Barışı, Otuz Yıl Savaşları ve Seksen Yıl Savaşları'nın sonunda Ekim ve Mayıs 1648 tarihlerinde imzalanması ile yeni ulus devletler ve bu devletlerarası ilişkiyi düzenleyen “uluslararası sistemin” doğuşuna yol açan bir süreç içinde bugünkü “vatandaşlık” anlayışının ve vatandaşların toplamını ifade eden “Ulusal kimlik” hayata geçirildi. “Nation”, “Government”, “Civilisition” kavramlarının yerleşmesi uzun zaman aldı. “Cultur” de öyle.

1215’te Kıral Derebeylerle adına “Magna Carta” veya “Magna Carta Libertatum” denen bir barış, paylaşım ve işbirliği anlaşması imzalamıştır. Bu belge ile İngiltere kralının; yetkilerinin birkaçından feragat etmesi, sözleşmeye uygun davranması, vergilerin tek sisteme göre toplanması ve paylaşılması kuralını da getiriyordu. İnsan hakları belgesi dedikleri kıralla derebeylerinin halktan aldıkları vergiyi nasıl paylaşacakları, derebeylerin kırala karşı hak ve sorumluluklarını ifade eden bir belgedir.

“Westefelya anlaşması” ise, derebeylerle kilisenin anlaşması idi. Batıda Katolik Kilisesi aslında devlettir. Protestan kiliseleri genelde devletlerin kendi milli kilisesidir. Ortodokslukta ise Bizantinist bir gelenek vardır. Her ırkın ayrı bir kilisesi vardır ve Sezar’ın himayesi esastır. Yani bizdeki gibi bir laiklik anlayışı yoktur. Bizdeki laiklik, artık yok olan sovyetik laikliktir. Daha doğru bir ifade ile dine karşı resmî ideolojinin dinleştirilmiş şekli olan bir doğmadır.

Mesela İngiltere’nin resmi mezhebi ve bağlı olduğunu kilise Anglikan kilisesidir. Papa aşık olur. Papa, kutsanmış, ruhani bir kişi, kilisenin başı olarak “evlenemezsin” der, o da kendi kilisesini kurar. “Angilikan” kelimesi Latince “Ecclesia Anglicana”dan gelir ve “İngiliz Kilisesi” demektir ve kökeni 1246 yılına kadar, Yani Fatihten 200 yıl öncesine gider. Amerikalılar Evenjeliktir. Evenjelik "Hristiyanlık bildirisini vaaz eden, yayan kişi" demektir.. Protestan Kilisesi’nin muhafazakâr kesimini oluşturur. Bu şekilde yüklendikleri misyonun tebliğcisi sorumluluğu anlamına gelir.. Evanjelikler, ABD'yi kuran ve muhafazakâr Puritenler'in devamıdır. Evanjelik adı 20.YY sonrası genel olarak Protestanların ortak adı gibi kullanılmıştır. Mesela Ayrıca Martin Luther de başlangıçta bu ismi kullanmıştır. Amerikan Evanjelizminin temelleri İngiliz George Whitefiield  (1715-1770), Metodik kilisenin kurucusu John Wesley  (1703-1791) ve Amerikalı filozof ve teolog Jonathan Edwards  (1703-1785) tarafından atılmıştır. Bu üç isim aynı zamanda Amerika'nın en büyük Protestan mezhebi olan Baptistlerin ve Metodistlerin oluşumunun temel taşlarıdırlar.

ABD İngiltere’den ayrıldıktan sonra, batı dünyasından farklı bir hayat tarzına yönelirken, dini anlayışını, ritüel, seremonisini de yeniden tanımlamıştır. Evanjelizm 19. yüzyıldan itibaren ABD’de iki ayrı yoldan ilerlemeye başlamıştır. Charles G. Finney “Amerikan yurttaşlık hareketi”nin temel felsefesini daha liberal bir dini temele dayandırırken,  diğer taraftan “Playmouth Kardeşlik Hareketi”nin kurucusu J. Nelson Derby’nin öğretisi radikal bir dini yorumu esas almaktadır.

Batı Avrupa merkezli Kalvenizm Jean Calvin’in  16. YP başlarında ortaya attığı görüşlere dayanarak kurulan bir Hristiyanlık  mezhebidir. Katoliklik kendi devlettir, Protestanlık ya kıralların tanımladığı bir kilisedir ya da kilisenin tanımladığı bir yönetim söz konusudur. Laiklik ise zaten aslında varlık ve meşruiyetini İncil’den alan bir kilise kurumudur. Kilise tanrının kırallığını yani ruhu, kıral ise bedeni temsil eder. Temel mantık kilise ve devletin ayrılmazlığıdır. 

Kalvinizm Cenevre’de ortaya çıktı. Daha sonra Hollanda, İskoçya, Almanya ve Fransa’ya yayıldı.  Fransa'da Nantes Fermanı  (13 Nisan 1598'de Fransa Kralı 4. Henri tarafından yayınlandı) ile Katolik bir ülkede Protestanlık yasal hale geldi. İlginç değil mi, Laik bilinen bir ülkede bir mezheb doğuyor ve hala Fransa’nın, başkenti Strasbourg olan Alsace Laurenne eyaleti Laiklikle idare edilmez. Liberal Kapitalizm, Hristiyan Burjuvazisinin mezhebi hale geldi. “Kalvincilik, toplumsal kurumları; gelenekçi din anlayışına göre değil de, Hristiyanlığın başlangıcındaki özüne göre düzenlemeyi savundu. Bu amaçla bilimsel gelişmelere koşut bir eğitim-öğretim uygulamaya çalışarak yeni bir teknoloji oluşturdu”.

Batılılar, kendi dinleri ile oynadıkları gibi İslam üzerinde de oynamak istediler. Bunu Türkiye’de Laiklik üzerinden denemeye kalktılar, Cezayir’de, Mısır’da, Ürdün’de, Pakistan’da, İran’da ve daha bir çok ülkede farklı şekillerde denediler ve bir ölçüde de başarılı oldular. En katı uygulamaların başında da Türkiye gelir. Modern kazıklı voyvodanın zihniyet ikizleri Şapka devriminden sonra Şapka giymemekte direnenlerin başına şapkayı çivi ile çakarak onlarca insanı öldürdüler.

Kalvinizm mezhebi ahlaki olarak dürüstlük ve çalışkanlığı önceler ve bunu iktisadi kalkınma programı ile birlikte ele alır. Kalvinizm Kapitalizmin yükselişine, Kapitalizm ise Amerikan ve İngiliz, Avrupa Protestanlığının yükselişine zemin hazırladı. Calvin'e göre “çalışkan, dürüst olan, dünya nimetlerinden uzak durarak ibadet edenler rahipler kadar Tanrı'nın selametine hak kazanmış, küçük seçilmişler grubunun üyeleriydi. Günah olansa lüks yaşam, süslü elbiseler ve mücevher kullanmak; dans etmek, sarhoş olmak ve tembellikti”.

Kalvinizm inancına göre “insanlar kurtuluş için seçilmiş ve seçilmemiş olarak doğuyorlardı. İnanca göre bu durumu değiştirmeleri mümkün değildi. İnsanlar lanetlenmiş veya kutsanmış olduklarını iş yaşamındaki başarılarına göre anlıyorlardı. Yani kişinin Tanrısal ve ruhsal durumu olumlu ve devamlı büyüme halindeyse o kişi kutsanmıştı”. Hani bizimkiler batılıları “ibadet eder gibi çalıştıklarını söylüyorlar ya, bu Protestan inancının ahlaki temellerini oluşturur. Onlara göre “ruhsal hayatı, psikolojisi olumsuz gidiyorsa o kişi lanetlenmiş sayılırdı”. Kalvin, Hristiyanların yalnızca fakir olabileceğine inanmazdı. Özellikle bazı insanlar fakirliğin bir Hristiyanlık simgesi olduğunu düşünüp bahane ederek çalışmaktan kaçınırlardı. Kalvin’e göre tembellik bir günahtır. Kalvinizm inancı Protestanlığın olduğu gibi Kapitalizmin de fikri zeminini oluşturmuş. Yani Kapitalizm kendine uygun bir inanç sistemi üretti, o inanç sistemi de Kapitalizmi. Ve tabi Bugünkü Kapitalizm şimdi, kendi için “Satanist, Pedefolik Siyonizm”i üreterek, Global reset üzerinden dine ve dindarlığa, fıtrata savaş açıyor. İstanbul sözleşmesi, Nesnelerarası iletişim, Toplumsal cinsiyet, 5G, İklim yasaları, Karbon ayak izi, Chemistrail, Gıda, Sağlık politikaları üzerinden ile, şimdi tüm dünyadaki inanç sistemlerine karşı bir savaş başlatıyorlar. Bugüne biz bu yollardan geçerek geldik. Bundan sonraki yolculuğunuz konusunda karar sizin. Seçiminize göre varacağınız yer, ya ila cehennemüzzümera, ya da ila cennetüzzümera! Siz önderlik, rehberlik liderlik edenler, ne dediklerinden çok ayakları nereye gidiyor, ona bakın. Bir de dikkat edin, kim bu projelerde görev, rol alır, bunları destekler, destekleyenleri destekler ise bunlarla suç ortağı olur. Din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinmeyelim. Dikkat edelim, Şeytan bizi Allah’la (cc) aldatmasın. Selam ve dua ile.