Her şey Allah (cc) iradesi içindedir. Hayır ya da şer, Şeytan, ya da ABD, İsrail, Kırallar ve Köleler, Müslümanlar, Kafirler, Münafıklar, Fahişeler, Faşistler, Kapitalistler, Dindarlar ve dinsizler, herkes, her şey Allah’ın iradesi içindedir. Gökleri ve yeri yaratan Odur, o! O “Kadir-i mutlak”dır. Göklerin  ye yerin ordularının komutanı, göklerin ve yerin tüm zenginlikleri ona aittir.

O zaman ve mekandan münezzehtir. O “ol “der ve şey hemen olur. Ezeli ve ebedi olan Odur, O! Evveli, ahiri, zahiri, batını, akıllardan ve kalplerden geçeni, kapalı kapılar arkasında konuşulanları, şifreli mesajları O bilir.

Siz isteseniz de istemeseniz de sonunda O’nun dediği olacak. Siz On’dan bir şey isterseniz, önce o istediğiniz şey Allah’ın rızasına uygun mu değil mi?, ikincisi de o şeyin olması için ne yapıyorsunuz, neden, nasıl, niçin, kimlerle yapıyorsunuz. İşte bu sizin imtihanınızdır.

Herşeyin bir vadesi var. O şeyin zamanı geldiğinde o şey olur. Ne bir saniye önce ve ne de sonra.. Sabırlı olacağız. Israrcı olmayacağız. İhtirasla istediğimiz her şey bizim imtihanımız olur. Unutmayalım ki bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Allah bizi mükafatlandırmak için bizim ellerimize zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemektedir. Haşa, Allah’ın yetmeyen gücüne güç, yetmeyen parasına para, yetmeyen aklın a akıl yetirecek değiliz.

Allah birini başımıza musallat etmişse, ya biz cahillik etmiş, zalimlerden olmuşuz ve Allah onlar eli ile bizi cezalandırmaktadır. Ya da bizim ellerimizle o zalimleri cezalandırmak ve demin dediğim gibi mazlumlara yardım etmek istemektedir. O her hal ve şartta kendine inanmamızı, güvenmemizi, sabretmemizi, şükretmemizi, haksızlıklara karşı direnmemizi istiyor. Onun için de o bizi, mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan etmektedir. Haşa, dualarınızla Allah “fikrini değiştirecek” (!?), “yazmışsa bozacak” değildir. Siz de ısrarlı dualarınızla haşa Allaha unutmuşsa hatırlatacak ya da Onu  araya birilerini aracı kılarak bir konuda ikna edecek de değilsiniz.

Evet. “Dualarınız olmasa ne işe yarardınız ki!”.. Dua etmek için hadesten ve necasetten tahir olmak gerek. Allaha uzanan elin sahibin üstünde başında, evinde arabasında, iş yerinde kendi üstünde başkalarına emanet ettiği haram para, mal, makam, unvan sahibi olmaması gerek. Eğer varsa önce o haram maldan, haram iş ve ilişkiden arınması ve sonra da tevbe istiğfar etmesi gerek. Ve sonra Allaha inanım Ona güvenmesi gerek. Onun gördüğünü, duyduğunu, bildiğini ve Onun hüküm sahibi olduğuna iman etmesi gerek. “Allah-u ekber” demesi gerek, “Elhamdülillah” demesi gerek. “Sübhanallah” demesi gerek, “Hasbunallah” demesi gerek. Fatiha’yla işe başlaması gerek. “Elhamüdillahi Rabbil alemin” ne demek?. Alemlerin Rabbine hamdediyorsun. O Rahman ve Rahim olandır. O din gününün sahibidir. Bir şikayetin kaldı mı? Yalnız Ondan yardım dileyip, yalnız Ona sığınacağız değil mi? Biz Ondan bizi doğru yola iletmesini istiyoruz, nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların değil. Bakara 216’da ne deniyordu: Öyle ya, Olur ki, hoşunuza gitmeyen bir şeyde bizim  için hayır, yine olur ki hoşunuza giden bir şeyde de sizin için şer olabilir. Allah bilir, biz  bilmeyiz, Allah bilir. Bunun anlamı ne, bütün o taleplerimizin sonunda, “Ya Rab benim aklımdan böyle şeyler geçti ama, ben Senin rızanı seçtim” dememiz gerekiyor. Evet biz ne günde 40 kez okuduğumuz Fatiha’nın aslında gizli de olmayan mana’sından haberdarız, ne  de nasıl dua etmemiz gerek onu biliyoruz. Ve tabi bilmediğimizi de bilmiyoruz. Haşa “dua ediyoruz” diye Allaha ne yapmasını gerektiği öğretmen, haşa Allahı ikna etmeye çalışmaktan vazgeçelim.

Mescid-i aksanın ne zaman kurtulacağından, yıkılıp yıkılmayacağından sana ne!? Sen yatıp uyumuşsan, gidip gelmeyeceksen bir boykota bile katılmamışsan kurtulsa sana ne, sen geceni gündüzüne katıp bu uğurda çalışmışsan kurtulmasa da sana ne! Demek ki, biz bu işe layık değiliz. Hz. Süleyman’ın Mucizevi bir şekilde yaptığı mabed yıkılmadı mı! Yıkılacaksa yine yıkılır. Kabe de, Mescid-i Nebevi de yıkılır bu gidişle. Biri yıkacak ki, cehennemin dibi boylasın, birileri direnecek ve yıkılırsa yeniden yaparak cennete yükselsin.

İsrail ne zaman helak olacak size ne! Allah kendi kıblesini kendi korur, bize muhtaç değil. Önemli olan bizim bu işte ve bu süreçte Onun rızasının tecellisinin vesilesi olan işler yapıp yapmadığımızda.

“Ya Rab, Mescid-i aksa’yı kurtar, Gazze halkını kurtar, Doğu Türkistan’daki, Hindistan’daki Müslümanları kurtar” diye Allaha sipariş vereceğinize, Liderinizden, örgütünüzden, Şeyhinizden İşaret bekleyeceğinize, Allah’ın emri, Resulüllah’ın sünneti apaçık ortada iken, istişare ve şura ile emri bil maruf ve nehyi anil münker emrini yerine getirmek üzere Cihad için hazırlık yapsanıza. Eğer böyle yapmazsak, Gazze’yi yakan ateş bize de dokunacak. Gazze’li çocukların başına gelenler sizin çocukların da başına gelecek. Allah (cc) zalim ve cahil bir topluluğa hidayet nasib etmez. Onların üstüne pislik yağdırır, onların işlerini sarp dağlara sardırır.

Korkmayın ya hu! Ecelinizden önce ya da sonra ölmeyeceksiniz. Rızgınızdan az ya da çok yemeyeceksiniz. Kaderinizden başka bir kaderiniz de yok.

Eğer biz, Allah (cc)nin bize ihsan ettiği şeyleri, O’nun yolunda ve Onun rızası istikametinde kullanacak olursak, O onu artırır, bereketlendirir.

Bir de mesela, biz yanlış yapanların yanlışlarını düzeltmeleri için Allah’tan yardım istersek, bu Allah’ın daha çok razı olacağı bir iş olur. Bir insanı cehennem ateşinden kurtarmak ne güzel bir şey. Kötü birinin İyi olması ve iyiliği için Allaha yakarmak. Bunu düşünmek ve o yönde çaba göstermek, işte asıl mesele bu. Allah’ın laneti, gazabı, kahrını isterken de, aslında bu öfkenin sebebi, insin Şeytanlaşması ile ilgilidir. Yine diğer insanların o kişinin kötülüğünden korumak için Allahtan yardım istiyoruz ki, bu cezalandırma konusunda yine Onun rızasının tecellisinin vesilesi olalım.

Bakın hiçbir mazeretimiz yok. Onların çok parası var, çok silahları var, Atom bombaları var, onların yardımcısı Şeytan. Sizin “ol” deyince olduran, “öl” deyince öldüren, kadir-i mutlak bir Allah’ınız var. Kim daha güçlü.? Çaresiz değilsiniz çünkü çare SİZsiniz.

Bir dostunuz, kardeşiniz için gerçekten dua ile Allah’tan bir şey istiyorsanız, ve o istediğiniz şey Allah’ın rızasına uygunsa, o zaman sizin Allahtan kardeşiniz için istediğiniz şey konusunda “Allah adına”, o kardeşiniz için sizin yapmanız gereken şeyler konusunda ilk adımı atmanız gerekir. Kardeşiniz için bedel ödemeye hazır olduğunuzu, bu konuda samimiyetinizi göstermeniz gerekir. Eğer siz o konuda samimi iseniz, Allah (cc) sizin gösterdiğiniz çaba ve bedelin size karşılığını 10 katı, 100 katı ve hatta 700 katı ile bu dünyada ve öbür dünyada size geri vereceğini bilmeniz gerekir.

Haddi Gazze’li kardeşlerimiz için istediğiniz şeyin gerçekleşmesi için biz ilk adımı atalım, ilk taşı biz atalım. O taş Davud aleyhisselam’ın Calud’a (Goilath’a) sapanı ile attığı taş olsun!

Mallarımız, canlarımız ve de sevdiklerimize, Allah (cc) yolunda, O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olalım diye, selam ve dua ile..