(Kehf 9-26): Kehf Suresi’ndeki şu uyarılar, bütün Müslümanlar için Kur’a ayetlerini anlamada ölçü olmalı: Rasûlüm! Yoksa sen sadece Ashâb-ı Kehf ve Ashâb-ı Rakîm’in mi ibrete şâyan âyetlerimizden olduğunu sandın? Öyle sanma; başka nice ibretâmiz âyetlerimiz var! -

Hani o genç yiğitler mağaraya sığınıp: “Rabbimiz bize katından bir rahmet ver, bize yardım et; şu işimizde doğru ve rızâna uygun olan ne ise onu bize nasip eyle!” diye niyâz etmişlerdi. -

Bunun üzerine biz de onları sığındıkları o mağarada yıllarca sürecek derin bir uykuya daldırdık. -

Sonra iki fırkadan; Ashâb-ı Kehf ve düşmanlarından hangisinin bekledikleri gayeyi daha iyi hesap etmiş olduğunu ortaya çıkarmak için onları tekrar uyandırdık. -

Şimdi biz, onların başından geçen ibretli hâdiseyi bütün gerçekliğiyle sana anlatacağız: Hiç şüphesiz onlar Rablerine iman etmiş genç yiğitlerdi; biz de onların imanlarını daha da artırdık. -

Kalplerine tam kuvvet ve metânet verdik de zâlim krala karşı kıyâm ettiklerinde şöyle dediler: “Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbi olan Allah’tır. Biz O’ndan başkasını ilâh kabul edip tapmayız. Böyle bir şey yaparsak, yemin olsun ki gerçek dışı, pek saçma bir iddiada bulunmuş oluruz.”-

“Şu bizim halkımız ise tuttular, Allah’tan başka ilâhlar edindiler. Madem öyle, onların gerçek ilâh olduklarına dair açık bir delil getirmeleri gerekmez mi? Artık Allah adına yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir?”-

İçlerinden biri şöyle dedi: “Madem ki siz onları ve onların Allah’tan başka taptıklarını terk ettiniz, o halde mağaraya sığının ki Rabbiniz üzerinize rahmetini yaysın, işinizde size kolaylık ve fayda ihsân etsin.”- Rasûlüm! Orada bulunsaydın güneşin doğduğu zaman onların mağaralarını sağ taraftan dolaştığını, battığı zaman ise onları sol taraftan makaslayıp geçtiğini, böylece üzerlerine doğup onları rahatsız etmediğini görürdün. Onlar mağaranın genişçe bir yerinde idiler. Onların bu şekilde korunmaları, Allah’ın kudretini gösteren delillerden biridir. Allah kimi doğru yola erdirirse, işte gerçekten doğru yola ermiş kimse odur. Kimin de yoldan sapmasına fırsat verirse, artık sen ona doğru yolu gösterecek bir yardımcı bulamazsın. - Onlar uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Tek yanlarına yatıp zarar görmemeleri için biz onları kâh sağa kâh sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmaktaydı. Eğer onları bu halleriyle görseydin dönüp kaçardın ve onlar yüzünden için korkuyla dolardı.- Biz onları uyuttuğumuz gibi, durumlarını aralarında soruşturmaları için öylece de uyandırdık. İçlerinden biri: “Burada ne kadar kaldınız?” diye sordu. Bir kısmı: “Bir gün, belki bir günden de az” diye cevap verdi. Diğerleri ise şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi birinizi şu gümüş parayla şehre gönderin de yiyeceklerin hangisi daha temiz ve daha güzelse baksın, ondan size biraz yiyecek getirsin. Fakat çok nazik ve tedbirli davransın da sakın sizi ve yerinizi hiç kimseye sezdirmesin.” - “Çünkü eğer şehir halkı yerinizi öğrenir de sizi ellerine geçirirlerse ya sizi taşlayarak öldürürler veya sizi kendi dinlerine döndürürler. İşte o zaman ebediyen kurtuluşa eremezsiniz.”- Böylece biz insanları onların durumundan haberdar ettik ki, Allah’ın va‘dinin gerçek olduğunu ve kıyâmetin mutlaka kopacağında hiç şüphe olmadığını bilsinler. Vefatlarının ardından halk, aralarında Ashâb-ı Kehf’in bu fevkalade hallerini tartışmaya başlamışlardı. Bir kısmı: “Üzerlerine bir anıt dikin; onların durumlarını en iyi Rableri bilir” dediler. Onlar için ne yapılacağı konusunda görüşleri ağır basanlar ise: “Hayır, onların yanı başlarına mutlaka bir mescid yapacağız” dediler.- İnsanlar, bu kıssanın verdiği dersler üzerinde düşünecek yerde: “Onlar üç kişidir, dördüncüleri köpekleridir” diyecekler. “Beş kişidir, altıncıları köpekleridir” diyecekler. Bunların yaptıkları gaybı taşlamaktan ibarettir. Bir grup da: “Onlar yedi kişidir, sekizincileri köpekleridir” diyecekler. De ki: “Rabbim onların sayısını daha iyi bilir. Zâten onlar hakkında doğru bilgi sahibi olan çok az insan vardır.” O halde onlar hakkında Kur’an’da haber verilen açık delillerin dışında kimseyle tartışmaya girme ve onlarla ilgili olarak hiç kimseye bir şey sorma!- Hiçbir şey hakkında: “Ben yarın mutlaka şu işi yapacağım” deme. - Ancak: “İnşallah; Allah izin verirse yapacağım” de. Bunu söylemeyi unuttuğun zaman Rabbini hatırla ve: “Umarım ki Rabbim beni bundan daha yakın bir vakitte dosdoğru ve güzel bir başarıya eriştirir” de.- Yine bir kısmı: “Onlar mağaralarında üç yüz sene kaldı” dediler; bir kısmı da buna dokuz sene daha ilâve ettiler. De ki: “Onların ne kadar kaldığını en iyi Allah bilir. Çünkü göklerin ve yerin gaybı Allah’ın elindedir. O ne kadar güzel görür, ne kadar güzel işitir. İnsanların Allah’tan başka hiçbir dostu ve yardımcısı yoktur. Allah, hükmüne ve hâkimiyetinin icrâsına hiç kimseyi ortak etmez.”

Kitap bize “Zina’ya yaklaşmayın” der. 10 Emirdeki yasaklardan biri de Zina’dır. Genel tanımı ile Fuhuştur. Ayet meali şöyle: “"Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur." (İsra 32).

Ehli kitap kendilerine gönderilen ayetleri ve hadisleri hem lafız hem de mana olarak değiştirdiler. Onun için ellerin deki kitaplara “muharref” diyoruz. Bizde ise Lafız sağlam ama te’vil yoluyla  manasını değiştiriyorlar.. Bakara suresinde bakın onlar için ne diyor: 174A. llah’ın indirdiği kitabın bir bölümünü gizleyenler ve onu az bir şey karşılığında satanlar yok mu, onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Allah kıyamet gününde onlarla konuşmayacak, onları arındırmayacak! Onlar için elem verici bir azap vardır. 175 Onlar, doğru yol karşılığında sapkınlığı, mağfiret karşılığında azabı satın almış kimselerdir. Ateşe ne kadar da dayanıklılarmış!

Allah onlara zinaya yaklaşmayın diyor onlar ne yapıyor. Biri çıkıyor, eskort kızlarla gitmeye kendince bir çözüm buluyor. Verdiği parayı mehir sayıyor, haşa. Şia’daki Mut’ayı daha da bozarak kendine göre bir yol buluyor. Biri çıkıyor evli olmayan ve maaşını verdiği kadınları cariye hükmünde görüyor. Hatta alıp-satmaya kendince bir yol buluyor. Kimine göre herhangi bir kadınla para karşılığı ya da gönüllü birlikteliği, alenen yapmadıkça (ki 4 şahidi buna delil gösteriyor) bun un ahvali şahsiye’ye ait bir iş olduğunu söylüyor ve ferdi günah olduğu, kul hakkından sayılamayacağını, onun için Allah’ın affedebileceğini söylüyor. Asıl günahın evli kadına zorla tecavüz olduğunu söylüyor. Şeytanın dostlarını ikna için o kadar çok yalanı var ki. Mesela birine göre de haşa Allah “birer birer, ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder, yani “bir defada 16 kişiyle birlikte evlenin diyor” diyebiliyorlar. Oktar böyle harem kurmadı mı kendine. MEŞCİD diye bir dernekte LGBT’ye, eş cinselliğe kendince delil buluyor ve eş cinseller için Cami istiyorlar.

Bakın Ayetlerin bir harfini tartışmaya başlarsanız varacağınız yer burasıdır.

Nahl 16’da ne deniyordu: Ağzınıza geldiği gibi yalan yanlış konuşarak, “Bu helâldir, bu haramdır” demeyin; çünkü Allah hakkında asılsız şey söylemiş olursunuz; Allah hakkında asılsız şey söyleyenler de kesinlikle iflah olmazlar.”

Apaçık hükümler varken, ya da bazı şeyler hakkında apaçık hükümler verilmemişken Dinde tartışa haramdır. Müteşabih konularda ise müçtehidler içtihat ederler. Dileyen dilediğine uyar.. Bunların dışında bu dünyada tartışadurdukları şeylerin hakikatini Allah onlara öbür dünyada gösterecektir. Mesela bize “Ruh hakkında fazla bir bilgi verilmedi. Mevcudu anlamaya çalışırız o kadar.

(Ali İmran 66)’da ne buyuruluyor: “İşte siz böylesiniz; hadi hakkında bilginiz olan konuda tartıştınız, fakat hiç bilgi sahibi olmadığınız bir konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysa Allah bilir, siz bilmezsiniz”.

Bu konuya yarın da devam edelim, inşallah. Selam ve dua ile..