Şu sahne soytarıları Batılılara köpeklik etmede yüksek(!) dereceli bir alışkanlık kazandıkları için mi çocukları, kadınları, ihtiyarları parçalayan kudurgan sokak köpeklerine kendi karındaşlarından daha fazla sahip çıkmakla kalmıyor, bu sorunun halli için gayret gösterenlere de ahlaksızlıkta şirretleşmiş bir dille, kuduz olmuş bir köpek hiddetiyle saldırıyorlar?

Köpek-sevicilik (dogfili) olmak bugünlerin sorunu; onlarca insan köpeklerin saldırılarına maruz kalınca, akıl sahiplerinin buna karşı itirazıyla sıcak gündem haline geldi.

Batıcı bir müptezel olmadığımız için köpek-seviciliğin nasıl bir duygu olduğunu elbette bilemeyiz, belki köpekler bilir ama köpek dilini bilmediğimiz için sonuç yine değişmez.

Köpekliğin zorluğunu ya da kolaylığını da bilemeyiz, fakat yukarıda zikrettiğimiz şekliyle köpekleşmenin fahiş diline neyin neden olduğunu tahmin edebiliriz.

Mesela “aç köpek fırın yıkar” demiş atalarımız; sahne soytarısı olup, “Bir dönüm bostan, yan gel yat Osman” teranesinden hak devşirerek, 110 kiloya eriştikleri halde ilgili kuruluşlardaki balerin kadrolarını işgal edenlerin, arsızlıkları, hırsızlıkları nedeniyle kamera yosmalığına kadar düşüp, Siyonist sermayenin reklam yüzü olarak mimlenince eldeki bir dönüm bostanı da kaybederek kronik açlık duygusuna kapılanların tepki tarzı olabilir mi köpekleşmek?

Bu mümkün ama biz ne diye köpekleşenlerin hallerini anlamaya çalışıyoruz ki? Bunu anladığımızda onlar için yapabileceğimiz şey nasihat etmek olmayacak mıdır?

Ama nasihat öyle büyük bir değerdir ki, onlarla asla bağdaşmaz. Zira gözleri kadar akılları da şirretlik şaşılığına uğramış olanlara nasihat etmeye kalkışmak, önce nasihatin asaletine, sonra da anlayamayacağı şey için şirretliyi zorluyor olma ihtimaliyle bizzat ona zulmetmek olacaktır.

Öte yandan bu sahne soytarılarının sadece köpek-sevici olmadıkları, aynı zamanda çıplaklık-sevici, cinsi sapıklık sevici de olarak, buldukları her fırsatta dini değerlere ve dindarlara sataştıklarını, küfür içinde yaşamayı ilericilik sandıklarını, kısaca insanlık vasatını dibe çekmeye çalışan şerli her düşüncenin taşıyıcısı olduklarını da unutmamamız gerekir.

O halde bunlara nasihat esasında “Durun siz insansınız” mı diyeceğiz? Peki arsızlığı azıya alıp “Hayır biz insan değiliz; pişirerek yemeyiz, giyinerek gezmeyiz” diye karşılık verdiklerinde ne diyeceğiz?

Dolayısıyla sahne soytarılarını bizim eğitemeyeceğimiz, onları tekrar insanlık vasatına döndüremeyeceğimiz aşikardır. Ama yine de “Bunun bir yolu olmalı” derseniz, onları kendi cins ve zekalarından olan çağdaş(çı), solcu ve kemalistlerin terbiyesine havale etmemiz daha uygun olacaktır.

Heyhat ki heyhat! Batıya köpeklik etmeyi çağdaşlık, miadını doldurmuş marksizmin nostaljisini yapmayı solculuk, kendi halkına düşman olmayı kemalistlik sananların dünyasında yaşamıyor muyuz?

Aynı zamanda çok kullanışlı birer mizah malzemesi olmaları bakımından çağdaşlık ve diğer kelimeyi paranteze alıp, sadece solculuk üzerinden baktığımızda yitirilmiş şu değerin farkına varırız:

Solculuk siyasi tarihimizin önemli ideolojilerinden biriydi; kul hakkı yemekten, yoksulları ve emekçileri ezmekten uzak duran, sol ahlaka sahip has insanlar vardı.

Bunlar dergiler çıkararak, kitaplar yazarak, dernekler kurarak… muhalif olmanın ne demek olduğunu kendi mensuplarına anlatmaya çalışırlar ve hep insanlık vasatının korunmasına vurgu yaparlardı.

SSCB yıkılmasıyla marksist ideoloji de ıskartaya çıkınca önce Dıral dedenin düdüğü gibi ortada kalıp, sonra kaybolup gittiler o has insanlar birer birer.

Şimdi zikrettiğimiz bağlamda medet umduğumuz solcuların köpek-sevicilik başta gelmek üzere malum sahne soytarılarına malzeme devşirirken kendilerinin de aynı minvalde devşirildiklerini, ilginçtir hiç değilse bu sayede olsun hâlâ bir varlık göstermeye çalıştıklarını biliyoruz.

Bundan kuşku duyan varsa onların mevcut gazetelerine, dergilerine, televizyonlarına, sosyal medya sayfalarına baksın.

Hiçbirinden kırıntı kabilinden en azından küçük bir düşünme teşebbüsüne işaret sayılabilecek tek bir cümle bile bulamazsınız.

12 Eylül askeri darbesine muhalefet etmek ve dolayısıyla çağdaşçıları, solcuları, kemalistleri bilinçlendirmek maksadıyla, yakın mazinin bir acayip beyaz aydınlarından Murat Belge’nin yönetiminde çıkan Yeni Gündem dergisi vardı mesela!

Şimdi var mı solun böyle bir dergisi?

Düşünen ve düşünce üretebilen tek bir aydını var mı?

O halde her sahne soytarısının kendisini doğuştan solcu saydığı ve böylece şirretlikle solculuğun eşitlendiği şu ortamda kim kimi eğitebilir ki!