Paris'te düzenlenen 2024 Olimpiyat Oyunları ilk defa bir stadyumda değil, bir şehir ve nehirde yapıldı. 206 ülkeden 10 bin 500 sporcu 160 tekneyle Seine Nehri’nin üzerinden geçti. Dünya genelinde 1 milyar insanın bu töreni canlı izlediği belirtiliyor. Fakat görkemli Paris Olimpiyatı, daha açılışta, birçok tersliğin gölgesinde başlamış oldu. Mesela Güney Kore, geçiş sırasında savaş halinde olduğu düşman kardeşi Kuzey Kore olarak anons edildi. Buna çok alınan Güney Kore, şikayette bulunacağını açıkladı. Yine geçiş sırasında Filistin kafilesi alkışlanırken Batı’nın gözbebeği İsrail kafilesi yuhalandı. Cezayirliler de rahat durmadı; 1961’de Seine Nehri'ne atılan Müslüman Cezayirlilerin anısına nehre çiçek bıraktılar. Bunu Fransızların gözüne sokarcasına yapmanın yeri miydi şimdi? Seromoninin ortasında şakır şakır yağan yağmuru da bu tersliklerin arasında saymak lazım. Fakat her şeye rağmen Fransa’nın çok kültürlülüğünün vurgulandığı açılış töreni, Cezayir kafilesinin yaptığı soykırım anmasını görmezden gelen Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’dan tam not aldı: Fransa budur.

Fakat ne var ki, Paris Olimpiyatları daha en başından, bu olağan tersliklerle değil, başka türlü skandallarla gündeme oturmuş durumda. Zira Macron’un kasım kasım kasılarak gurura doyduğunu söylediği açılış töreni, transseksüel sapkınlığın gövde gösterisine dönüştürüldü. Daha doğrusu dönüştürülmesine izin verildi. Dini ritüel ve sembollerin eşcinsel sapıklarca aşağılandığı gösterilerde; Son Akşam Yemeği, Altın Buzağı Putu ve Vahiy Kitabı’ndaki Solgun At ile dalga geçildi. Aslında mesele neyle dalga geçildiği değil; kimin, hangi niyetle dalga geçtiği.

Hristiyan inanışına göre, Hz. İsa’nın Romalı askerlerce tutuklanmasından bir gün önce havarileriyle yediği son akşam yemeğini tasvir eden eden ve Leonardo da Vinci tarafından resmedilen meşhur ''Son Akşam Yemeği'' tablosu, LGBT ve pedofili öğeleri ile temsil edildi. Adına Drag Queen denilen ve kadın kıyafeti giyip makyaj yapan erkek anlamına gelen bir gösteri türüyle canlandırılan Son Akşam Yemeği, dine hakaret içerdiği gerekçesiyle ciddi eleştirilere neden oldu. Özellikle Netflix gibi platformların da kullandığı siyahi, eşcinsel ve pedofili öğelerin Hz. İsa'yı aşağılamak için kullanılması, sadece Hristiyanların değil Müslümanların da tepkisini çekmeye namzet durumda.

Törenin görünen ve görünmeyen planlayıcıları, az ile yetinmeyerek skandal üstüne skandala imza atmışlar. 10 yaşlarında bir kız çocuğunun LGBT sapkınları arasında dans ettirilmesi, gulyabani kılıklı sakallı bir kadının kışkırtıcı bir şehvetle dans ederek şarkı söylemesi ve kesilmiş bir kafanın başka bir dansçının elleri arasında melodilerini mırıldanması, Allah çoluk çocuğumuzu bunlardan sakınsın dedirtecek skandallardan birkaç tanesi.

Masum bir gösteri olmaktan fersah fersah uzak olan bu iğrençliklere tepkiler gecikmedi. İrlandalı politikacı Podcaster Niall Boylan, bu gösterilerin birinde İslâm’la da neden alay edilmedi diye merakından çatlasa da tepkiyi doğru yerden verdi:

Dindar değilim, ancak Son Akşam Yemeği’nin Fransız tasviri bariz bir saygısızlık ve kışkırtmadır. İsa, bir kadın ve havariler de travesti olarak resmedilmiş. Neden İslam’la da benzer bir şekilde alay etmediklerini merak ediyorum.

Amerikalı televizyon sunucusu Liz Wheeler ise bu gösterileri kastederek, meselenin o kadar basit olmadığını, ipin ucunun daha derinlerde aranması gerektiğini çok iyi sezenlerden olmuş:

Olimpiyatlar, Son Akşam Yemeği’ne saygısızlık ederek açılıyor… İsa ve havarilerinin yerini obez bir kadın ve transseksüeller alıyor. Size bunun manevi bir savaş olduğunu söylemiştim. Bu asla “hoşgörü ve kapsayıcılık” ile ilgili olamaz. Bunlar, bizleri şeytana tapmaya zorlamak isteyen iblisler.

Paris Olimpiyatlarının açılışındaki skandallar zinciri, sadece bir din veya inanç değil, bütün uygarlık ve insanî değerlerin belli odaklarca nasıl bir kararlılıkla hedef alındığını bir kez daha ortaya koyan bir dışavurum sahnesi sadece. Bilhassa aile kurumunu hedef alan karanlık küresel oluşumlar, yepyeni bir insan tipi ve dolayısıyla yeni bir toplum oluşturmak için büyük bir mesai yürütüyorlar. Bunu bu kadar net bir cüretkarlıkla bir kere daha görmüş olduk.

Olimpiyatın açılış organizasyonunun sanat yönetmeni Thomas Jolly adında biri. Jolly’nin Yahudi bir eşcinsel olması, basit bir tesadüfün gölgesine sığdırılamayacak kadar derin bir anlam içeriyor. Kullandığı öğelerle Hz. İsa ve Hristiyan değerlerini Avrupa'nın orta yerinde ayaklar alan Jolly gibi kendi alanında küresel çapta etkili pek çok eşcinselin Yahudi olduğunu hatırlamakta fayda var. Hatırlanması gereken diğer bir şey de LGBT sapkınlığının arkasındaki temel gücün Siyonistler olduğu gerçeği. Karanlık küresel güçlerin etkili elemanları Siyonistler, “Yeni Dünya” hedefine ulaşmak için savaşlar çıkarmayı, dünya nüfusunun dengesini bozmayı, ulus fikrini silikleştirip ortadan kaldırmayı ve en önemlisi de aile kavramını itibarsızlaştırmayı bu hedefe gidecek temel argümanlar olarak benimsemiş durumdalar.

Paris Olimpiyatlarının sadece bizim penceremizden skandal olan tarafı da sporculara giydirilen kıyafetler mevzusu. Gaffur’un pijamasını andıran dikey çizgili beyaz-gök mavili kıyafet kombinasyonu, kimseden geçer not almadı. Kıyafetleri tasarlayan Vakko firması bundan dolayı sert eleştirilerin merkezine oturdu. Vakko sahiplerinin Yahudi olduğunu bilenler veya yeni öğrenenler, bu işte bir çapanoğlu olduğu şüphesine kapılmakta ve veryansın etmekte gecikmediler:

Oldu olacak kıyafetin uygun bir yerine Davut Yıldızı da koysalarmış, tam olacaktı!

Mesela ben: Vakko’nun sahibi Yahudi bir vatandaş olsaydım; İsrail’in 40 bin masum Müslümanı soykırımdan geçirdiği ve insanların İsrail’e bu kadar tepkili olduğu bir ortamda İsrail terör devletinin bayrağını çağrıştıran renkleri asla ama asla tercih etmezdim. Ayrıca Türk sporcular için tasarladığım bir kıyafetin Nazi kampında tutulan Yahudi esirlerin giydikleri kıyafetlere benzemesine de asla izin vermezdim. Dahası, içinden geçtiğimiz şu kızılca kıyamet günlerde, içinde azınlık olarak yaşadığım bir ülkedeki insanların çok büyük bir kısmının, dindaşlarımın ülkesi olan İsrail’e hiç olmadığı kadar hınç duyduğu bir ortamda hangi akla hizmet böyle bir riski alayım? Benim bu kadarcık ön görüme herhalde Vakko’nun kendisi de sahiptir. Bu, büyük bir cüretkarlık değilse bile ciddi bir ön görüsüzlük gibi görünüyor.

Vakko’nun tasarladığı kıyafetler, milyarı aşkın insanın huzurunda resmi geçit yapan milli sporcuların üzerinde uluslararası bir platformda sergilenmiş oldu. Görsel değeri zaten yerlerde sürünen kıyafetler, estetik durumundan ziyade taşıdığı imajla gündeme oturmuş durumda. Benim gibi, sayıları hiç de azımsanmayacak sayıdaki insan, bunu Filistin topraklarında eşi görülmemiş bir vahşete imza atan İsrail’e bir destek ve bir “selam çakma” olarak okudu. Eğer firma, bu kanaatin bir niyet okumadan ibaret olduğunu düşünüyor ise usulüyle çıkıp bunu reddetmesi, Siyonistlerin yaptığı soykırımı desteklemediğini açıklaması gerekir. Öyle yaparsa, halkımızın milli zevk ve kültürünü yansıtmayan bu kıyafetlerin son derece başarısız bir tasarım olduğunu ve Vakko gibi köklü bir firmanın bir daha böyle işlere girmemesi gerektiğine ikna olacağız.

[email protected] 
X: @mustafaoztuurrk