Açıklamalarımıza başlarken cevabı verelim:

PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED’İN ENBÜYÜK SÜNNETİ İNSAN ONURUNA SAYGIYDI

Onun için insanlık onuru (ırzı) korunması, uğrunca can verilmesi gereken bir yücelikti, şehidliğe erdirecek bir erdemdi. (Tirmizî Diyat 21)

İnsan insandı. Onun için zengin fakir, engelli engelsiz ayırımı yoktu. Peygamberliği dönemi öncesinden İslâm toplumuna intikal etmiş biçare köleleri ve cariyeleri etkili hürlerden ayırmazdı. Onun nazarında erdemli siyahlar beyazlardan da üstündü. Çocuklara selam vermesi ve beslediği kuşu ölen Umeyr örneğinde olduğu gibi onlara teselli ziyaretinde bulunması, insana saygısı sebebiyleydi. Abullah İbn Ümm-ü Mektum gibi engellileri Medine yönetimiinde kendi vekili olarak görevlendirmesi, Muza bin Cebel ve Üsame bin Zeyd gibi yirmi yaş gençlerini vali ve ordu komutanı tayin etmesi hep insana saygısının gereğiydi.

Sevgili Peygamberimiz, yalnızca kendisine inananların değil, bir peygamber olarak yaptığı çağrılara karşı direnen ve kendi inanç dünyasında ısrar gösteren, Vahye inanmayan Müşrikleri ve Hak çizgiden sapmış Ehl-i Kitap olanları dahil bütün insanların insanlık onurlarına saygılıydı. İnsana insan olduğu için değer veriyordu. Yaratılanı yaratandan ötürü baş tacı ediniyordu. Mesela, huzuruna getirilen pîri-fâni müşrik için biz onun ayağına giderdik, diyordu.. Ayağa kalktığı Cenaze için için Yahudiydi, denilince oda bir insan değil miydi, açıklamasını yapıyordu. (Buharî Cenaiz 50)

Yapılan meşru temelli savaşlarda çocuk ve kadın ölülerini görünce yüreği kanıyordu. Böylesi zulümlerden Allah’a sığınıyordu.

Onun insana saygısının arkasında Kur’ân’ın ilkeleri vardı. Kur’ân’a göre insan en güzel kıvamda yaratılmış, yaratılanların büyük çoğunluğuna üstün kılınmış varlıktı. (Tîn 5;İsra 70)

İslâmî inançlarımızdan ötürü bizimle savaşmadıkça, bizleri yurdumuzdan çıkarmak için atılımlar yapmadıkça ve aleyhimize ittifaklar oluşturmadıkça inancı ne olursa olsun bütün insanlara iyilikler yapılabilirdi.

Kur’ân güzellikler yapılmasını, hukuki ve sosyal adalet gösterilmesini öğütlüyordu. Allah’ı, iyiliksever, adaletli kullarını sevdiğini duyuruyor, düşmanlığın yalnızca ve sadece insanlık karşıtı zalimlere karşı yürütülebileceğini bildiriyordu.

İslâm’a îman ve onun kurallarına uyma için bile yalnızca tebliğ yapılabilir, hak ve özgürlüklerle donatılan insan üzerinde baskı kurulamazdı. Sorgulama hakkı yalnızca Allah’ındı.

Onun İnsan onuruna saygısına, yorumlamaksızın iki örnek verelim:

* Mekke’nin Fethi günüydü. Hz. Ebu Bekir henüz Müslüman olmamış babası
Ebu Kuhafe’yi kucaklayarak Hz.Peygamberin huzuruna getirdi. Saçı-sakalı bembeyaz olmuş bu pir-i fâniyi huzurunda görünce duygulanan Allah’ın Resûlu şöyle buyurdu:
– Ya Eba Bekir! İhtiyara zahmet vermeseydin, biz onun ayağına giderdik.

** Medine’de halk müziği ile ilgili Mü’min kadınlardan biri sevgili Peygamberimize gelerek şöyle der:
-Ya Resûlellah! (Savaşa çıktığımız zaman ben sizin için adakta bulundum; sağ ve salim olarak dönerseniz) huzurunuzda def çalmayı adadım. Şimdi ben ne yapayım?

Allah’ın peygamberi ona şöyle buyurdu:
-Adağını yerine getir.