Derin Gerçekler

Allah, bize, kardeş olun, dağılmayın Allah’ın ipine sımsıkı tutunun dedikçe biz param parça olduk, hatta o kahrolası Futbol takımlarınıza kadar. Allah’ı, Kitabı ve Resulünü bırakıp, liderlerin, şeyhlerin peşine düştük, Mezheplerimizi din edindik. Cahillerden olduk, zalimlerden olduk, kavmiyetçilik batağına sapladın, akrabacılık, hemşericilik yaptık. Partizanlık yaptık, ideolojilerimizi adeta din edindik. Irkçılık, kavmiyetçilik yaptık. Tefrikaya düştük, Allah’ı Ahireti unuttuk. Menfaatimizin peşine düştük.

Hani ilk lanet, ilk haram/ilk günah, ilk fuhşa Irkçılıktı. İlk ırkçı Şeytandı. Doğduğunuz ana babayı siz mi seçtiniz, doğduğunuz toprağı siz mi seçtiniz, doğduğunuz zamanı siz mi seçtiniz, cinsiyetinizi siz mi seçtiniz, derinizin rengini siz mi seçtiniz. Bunlardan dolayı insanlar üstün ya da geri olabilir mi?

Allah (cc) bizi tearüf edelim / bilişelim diye kabileler halinde yarattı. Hepimiz Ademdeniz ve Hz. Adem de topraktandır. Akletmez misiniz?

Bizim dinimiz bile bizi birleştirmiyor. Çünkü adı “Allah’ın dini” olsa da, içini biz kendi heva ve heveslerimizle doldurduk. Bizden öncekiler gibi, Dinin lafzını dönüştüremesek de, uygulamasını, yorumunu idraki algılarla dönüştürdük. Alın size Vehhabi, alın size Şii, alın size Sufi/Sünni! Hepsi bir diğerini inkar eder. Herbiri de kendi içinde 40 çeşit. Sünni’sine bakın sadece 4 mezhep yok, bir çok mezheb sayabilirsiniz. Ameli mezhepleri bıraktık, artık Maturidi, Eş’ari gibi kelami mezhepleri tartışıyor. Arapların mezhebi, Türklerin mezhebi, İranlıların mezhebi de yetmiyor., onlarca tarikatımız var.

Allah’ın emrine uymazsanız haram, Resulullah’ın sünnetine uymazsanız mekruh, bunlar gibi düşünmezseniz dinden çıkarsınız. Size “kendine din ara” derler. Bu Şeyhleri kabul etmezsen, onlara göre “Şeyhin Şeytan olur”. Onları tevbe alır ve verir, dahası da var, onların önünde “Musalla taşında meyyid gibi olacaksın”

İnsanların vazgeçtikleri din bu, batılıların okuyarak girdikleri din ise büyük ölçüde bizim yaşadığımız din değil. Bir çok kişinin, birbirine benzemeyen ırkı, geleneği, mezhebi, tarikatı ile sentezlediği bir dini var artık. Tek tip Alevi de yok artık, tek tip Nakşi de. Şeyh ölünce zaten, oğul damat her biri bir dergah açıyor sanki.

Kamu malı ve makamı, siyaset ve bürokrasi, tarikat, sermaye, ideoloji baronları arasında paylaşılıyor adeta. Hepsinin  şirketleri de var holdingleri de var, mediası da, kiminin camisi var, kiminin Cem evi, kiminin vakfı, kiminin derneği var. Kendi mediaları var. Bir çoğu insanları Allah’la aldatıyor, bir çoğu vatan, millet, Sakarya, kimi yeryüzünde bir cennet vadediyor. Mustafa Kemal Samsun’a geldiğinde, onu karşılayan İngilizler arasında bu Cumhuriyeti yıkanlar da vardı. Kars İslam Cumhuriyetinin bakanlar kurulu üyeleri Gürcistan’a götürülmüş, oradan da Malta’ya sürülmüştü.

Geçen gün Erzurum kongresinin yıldönümü idi. Bakın Mustafa Kemal Samsun’a çıkmadan 1 ay önce İngilizler Kars İslam Cumhuriyetini yıkmıştı. Konfederatif, başkanlıkla yönetilen, anayasası, bayrağı, ordusu, parası, pulu, bakanlar kurulu ve meclisi olan bir devletten bahsediyorum. Erzurum, Oltu, Sivas hepsi oraya bağlı idi. Seçim yapılmış, 18 yaşındaki kadınlar ve erkekler de oy kullanmıştı. Anadolu’da kurulacak ilk merkezi hükümete katılacaklarını da deklere etmişlerdi.

Erzurum, Sivas kongresinde bu konu hiç konuşuldu mu acaba. Konuşulmadı ise neden. Peki biz niye bu günü anmıyor, kuruluşu kutlamıyoruz. İsteyince Samsunu, Kastamonu’yu, Erzurum’u, Sıvası hatırlıyoruz.

Tarih, özgü ya da sövgü kitabı değildir. Bir toplumun ortak hafızası, tecrübeler birikimidir. Biz bu akılla bırakın adaları,  Akdeniz’de, bizim sahilimize tüfek atımı menzildeki Meis adasının nasıl Yunanistan’ın oldu onu bile anlayamayız. Ne 28 Şubatı anlarız, ne de 15 Temmuzu bu akılla.

Erzurum ve Sivas dönüşü 1. Meclisin açılışının niye belgeseli yapılmaz. Tiyatrolaştırılmaz, Romanı yazılmaz. O Meclisin kapısında Hilafet sancağı asılı idi Ay yıldızlı bayrağın yanında. Birileri şimdi onu “irtica bayrağı” zannediyor. Sahi o bayrak şimdi nerede, Yoksa Bandırma vapuru gibi onu da bir zat-ı Sungur dokunuşu ile yok mu ettiler!? İlk Meclis binasında da kürsünün arkasında “Ve emruhum şura beynehum” ayeti yazıyordu. Manası: Aranızda müşavere ederek/konuşarak karar verin. “Alimlerle istişare edecek, halkla konuşacaktık. Yani ilk M3eclis bir “Şura hükümeti” şeklinde, dini bir merasimle, hatimler indirilerek, hatta sahih-i Buhari de hatmedilerek, Hacı bayramda kılınan namazdan sonra açılmıştı. Mustafa Kemal, durumu  Vahdeddin’e “Halife ve hakan efendimiz” diye imzaladığı bir mektupla rapor ediyordu.

Hiç düşündünüz mü, Çanakkale savaşındaki Sancak-ı Şerif neden hiç görülmez. Çanakkale savaşının genel komutanı Liman Von Sanders’ti, ama Alman bayrağı da görülmez. Ay yıldızlı bayrağı o dönemde İttihat Terakki kullanıyordu ama savaşta parti bayrağı kullanılmaz ki. Hani Çanakkale savaşını konu alan belgesellerde her yerde Ay yıldızlı bayrak dalgalanır. Mesela bizimkiler, Çanakkale savaşındaki Siyon Katır birliğini bir iki cümle ile geçiştirirler ama mesela İzzeddin Kasam tugayından hiç söz etmezler. Gazze direnişi ile duydu insanlar bu ismi. Çünkü bu gerçekler, Araplar bizi arkamızdan vurdu diye bir algı üreten çevrelerin işine yaramıyordu. İş birlikçi arab aşiretleri yanında, Arap Yahudileri, Hristiyan Araplar, Dürziler, Nuseyriler, bir çok Arab aşireti de vardır. Ama din-i mübin-i İslama bağlı, Hilafete sadık Arap aşiretleri de vardı.

Birileri dini de, tarihi de magazinleştirdiler. Dinin içini boşaltıp, yerine ritüeller, seremoniler, ikonografiler yerleştirdiler. Tarihi bir övgü ya da sövgü kitabına döndürdüler, mefahire dönüştürdüler.

Bakın, biz kendimizi değiştirip aslımıza dönmeden, bu cahillik ve bu tefrika ile bize düşman gerekmez, kendi kendimize yeteriz.

Allah’ın dini yeri-göğü, ölümü ve hayatı açıklar, ama bizim yaşadığımız din, karı-koca ihtilafını çözmüyor.

“Ya eyyhüllerine amenu aminu”. Gelin yeniden iman edelim. Dinimizi Allaha has kılalım. Camilerimizi yeniden ihya edelim. Tarikatlar farzı kifaye sorumluluklara sahip çıksınlar, saflaşmaya, arınmaya, ahlaken yücelmeye, Evrensel anlamda  sorumluluklarımızı kuşanarak insanlığı Hakka ve hayra çağırmada öncü olsunlar.

Gelin din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinmekten vazgeçelim.

Gelin işe Amentüde başlayalım. Aklımızı kiraya vermeyelim, Akleden, yaşadığı zamana mekana, olaylara ve insanlara şahitlik eden, sorumluluklarını merhametini kuşanmış, Hakkın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli haykıran sesi olalım. Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olalım. Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırsın, mazlumlara yardım etsin.

Bakın, karanlık aydınlığın yokluğudur. Işık gelince karanlık yokolur. “Hak geldi, batıl zail oldu” derken bunu söylüyoruz aslında. Hani kalbimiz imanın, merhametin ve cesaretin, aklımız bilginin, ilmin, tefekkürün ışığını yayacaktı. Ne oldu da ABD’nin, AB’nin, BM’nin, NATO’nun himmetine sığınıyoruz. Sahi İsrail ve batılılar, hep dini kavramlar ve hükümlerden söz ederken bize ne oluyor da hep dünyevi kavramlarla derdimizi anlatmaya çalışıyoruz. Onların “Laiklik” dediği şey bile meşruiyetini İncil’den alır. BM, Amerikan kongresinden farklı değil. “Dünya 5’den büyüktür” derken bunu anlatmaya çalışmıyor muyduk. Şimdi gelinen noktada “Dünya WEF’den bile küçük”. Ve bunun kanıtı da, bizim BM şemsiyesi altındaki GlobalReset organizasyonlarına verdiğimiz imtiyaz, vergi ve yargı bağışık statü. Bu ne perhiz bu yapılanlar ne lahana turşusu. Ağzımızdan çıkan söz ne diyor, ayaklarımız nereye gidiyor.

Algı mühendisleri, insanların algısı ile oynayan zamane büyücüleridir. Algılarla yönetilen alıklarla da geldiğimiz yer ortada. İradesi ve cesareti yok edilmiş sürülere dönüştürülen, Zombileştirilen bir halktan söz ediyoruz. İşte insanlığın geldi nokta! Deccalı beklerken, Deccal, aklımızı, kalbimizi, midemizi ve damarlarımızı işgal etti. Şimdi asıl soru: Bu beladan nasıl kurtulacağız! Söyleyeyim: Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Ama önce Tevbe edeceğiz. Üzerimizde haram olan ne varsa onu sahibine iade edeceğiz. Zalimlerden, cahillerden, kafirler, münafıklar, müstekbirler, mürtefilerden uzaklaşacağız ve onları yanımızdan uzaklaştıracağız. Sonra da akıllı, dürüst ve cesur olacağız. İstişare ve Şuradan, Liyakat ve ehliyetten ayrılmayacak, rüşvet ve torpille iş yapmayacak harama el uzatmayacağız. Merhametimizi ve sabrı kuşanacağız. Siyasetin haramları helal kılmadığını bileceğiz. Cehennemin yollarının iyi niyet taşları ile döşeli olduğunu unutmayacağız. Yani yeniden Müslüman olacağız!

Selam ve dua ile..