Ne zaman gündemde Rasulullah(ﷺ) yönelik saldırılar artsa, hakarete varan ithamlar ortaya atılsa; O’na yeterince salat ve selam getirmediğimizi yani dilimiz ve halimizle O’na ittibada, sünnetine uymakta, yolundan gitmekte eksik ve zayıf kaldığımızı düşünürüm. 

Biz O’nu nefsimizden/canımızdan aziz bilmekle iftihar eder, O’na tabi olmayı Allah(cc)’e muhabbetin alameti sayar, batılı yıkmak için kuşandığı kılıcın kabzasında bir dirhem gümüş olmayı dünyanın saltanatına tercih eder, gerektiğinde uğrunda başımızın koparılmasından imtina etmeyeceğimizi ikrar ve ilan ederiz.

Ümmeti olmakla şeref bulduğumuz, her halini taklit ederek Allah(cc)’e kul olduğumuz, medârı iftiharımız, muhabbet penahımız Muhammed Mustafa(ﷺ)’e ve insanlığa örnekliğine ve hayatındaki her haline kefil ve hayranız. İmanımız budur, ikrarımız budur. 

O, Rabbinden bize her ne getirdiyse kabul ve iman ederiz.

O neye inandıysa inanır, neyi sevdiyse sever, neden uzak durduysa biz de onlardan kaçarız. 

O’nun hoşlandığına yüz ekşitmeyi, dudak kıvırmayı ateşe atılmak gibi tehlikeli görür, O’nu incitmeyi ya da O’nun incinmesine seyirci kalmayı ölümden ağır biliriz.

Aramızdaki en mutedil, en sakin, en zayıf olanımız bile söz konusu O olduğunda cengaver kesilir!

İnsanların kırmızı çizgileri, suyun kırılma noktası, yerin fay hatları, göğün tabakaları, yıldızların yörüngeleri, alemde bilinen tüm dengeler bizim için O’nunla sınırlıdır. 

O(ﷺ) Allah(cc)’in Rasulü Abdullah oğlu Muhammed’dir. Kul ve nebidir. Her fani gibi bu alemden irtihal etmiştir. Biz yalnız baki olan Allah(cc)’a kulluk eder ve yalnız O’ndan yardım dileriz. Dünyada Rasulü’ne iman ve ittiba ile bizi nimetlendiren Allah(cc)’e hamd ederiz. Bizim işimizin başı ve sonu bu hamdden ibarettir.

Bize sahip olduğumuz tüm değerlerin temeli olan imanı ve amelleri, ahlak ve erdemleri, kulluk ve ibadetleri öğreten ve bize her alanda muhteşem bir örneklik sunan Allah(cc)’im Rasulü Muhammed(ﷺ)’a muhabbet ve bağlılığımızın temeli, dinimiz ve kulluğumuzdur. 

Biz şeref ve şanı, üstünlük ve yüceliği, dünyanın ve ahiretin sırlarını O’ndan aldık. İnsan olmanın, eşrefi mahlukat olmanın değerini O’ndan öğrendik. O’na borcumuzun ne büyük olduğunu çok iyi biliyor ve bundan dolayı minnetimizi ve muhabbetimizi büyük ve her şeyden üstün görüyoruz.

O’nun eşlerini annelerimiz bildik ve kendi annemize nasıl muamele edilmesini istiyor ve bekliyorsak daha fazlasını O’nun eşleri için istiyor ve bekliyoruz. O’nun ailesini ve çocuklarını kendi aile ve çocuklarımızdan daha değerli ve üstün gördük. Bu yüzden kendi yakınlarımız için istediğimiz ve beklediğimizden daha fazla hürmet ve ihtiramı O’nun ehli için istiyor ve bekliyoruz.

Dünya görüşümüz ve hayata bakışımız budur. Kim, hangi duyar ve duyguyla neye inanıyor ya da insanlara ve hayatlarına, hayat tarzlarına ne kadar saygı bekliyorsa biz de aynısını kendimiz için bekliyoruz. Bu da en temel hakkımız olarak ve ilk beklentimiz olarak ortada duruyor.

Seviyoruz arkadaşım, sebebini anlatmaya çalışmak zorunda da değiliz. Kimseyi ikna etme mecburiyetimiz yok ve olmamalı. Daha üstün bir ahlak ve insanlık ölçütü olmadığından kaynaklanan bir rahatlıkla yoluna baş koyuyoruz. Varlığımızın anlamını O’nda buluyor, dininde görüyoruz. 

Merak eden gelsin anlatalım, gösterelim. Merak etmeyen de saygı ile sussun kendi hayatına baksın. Bizimle ve O’nunla uğraşmasın. 

Salat ve selam O’na, aline ve ashabına, kıyamete kadar onlarınizinden gidecek olanların üstüne olsun.