Geçen gün derin gerçeklere, Gazze için insani yardım filosunun niye yola çıkmadığı ile ilgili olarak, projeyi yöneten Mavi Marmara Özgürlük ve Dayanışma derneğinin başkanı Beheşti İsmail Songür’ü konuk aldık. Tabi ilk merak edilen soru: Konvoy hala niye yola çıkmıyor?

Cevap: Bayrağımız yok. Ne diyorduk: “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır / Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır”. Bayrak yok değil. Kan rengi bayrağımızın kırmızı rengini silin, ne ay ne de güneş kalır.

Bizim bayrağımızdaki “yıldız” aslında “Güneş”tir biliyor musunuz? Malezya ve Azerbaycan bayrakları doğrudan Güneşi almış. Sonuçta Güneş de bir yıldızdır. Ay’ımız Hilal’dir. Yeni bir başlangıcı ve doğuşu, karanlığı aydınlatan ‘yıldız’ı ifade eder. O bizim uydumuz olan yıldızcık aslında ışığını Güneş’ten alır.

Yıldız, genel olarak “hidrojen ve helyumdan oluşan, karanlık ‘uzay’da ışık saçan, gökyüzünde bir nokta olarak görünen plazma küresi”ne dense de, mesela halk arasında ve Türkçeye geçen şekliyle küçük bir meteorun atmosferimize girerken sürtünme sonucu ışık saçarak ilerlemesine halk arasında “Yıldız kayması” denir. Ve bizim inancımıza göre, biz günlük ibadetlerimizi Güneşin hareketlerine, yıllık ibadetlerimizi ise Ayın hareketine göre yaparız. Yine yön bulurken de, ya da Kıbleyi bulmak için Doğu-Batı, Kuzey-Güney taraflarına ek olarak gecenin karanlığında yıldızlara bakarak buluruz.

Kur’an-ı Kerimde “Ay ve güneş Allah’ın iki şeairidir” diye bir ayet bulunmaktadır.

Neyse, işte biz Müslümanlar bugün bu ay ve güneşin altında, bu sembollerden oluşan bayrağımızı bir geminin gönderine çekip dalgalandırmaktan aciziz. Bakın, gemilerin de kimlikleri, pasaportları, onların da bir bakıma vize işlemleri oluyor. Ve Limandan ayrılırken ve Limanlara girerken geminizin ve yükünün sigortalanmış olması gerekiyor.

İnsani yardım için, eğer rotanız Gazze ise, Gemi kiralayamıyorsunuz, çünkü “savaş riski” var deniyor. Sigorta yaparken de sorun yaşıyorsunuz. Bir ülkenin bu sorumluluğu üslenmesi gerekiyor. Ama bugün dünyada bu sorumluluğu üslenecek tek bir ülke yok! Gerçek bu!

Mafya uyuşturucu taşımak için gemi buluyor ama Gazze’ye insani yardım için bir gemiyi bırakın bayrak bulamıyoruz. Bir Mafya babasının haram kazanç için aldığı riski, hiçbir Müslüman ülke yönetimi, cennete girmek için alamıyor. Allahtan korkmayacak kadar cesurlar, Ama İsrail’in gazabına uğramaktan korkacak kadar KORKAK’lar. Ya da MOSSAD’ın elinde, kendi aleyhlerine kullanılacak kasetler ve dosyalar olmasından korkuyorlar. Kiminin soyu ile ilgili bir sorun var, kiminin ahlakında, kiminin karanlık işleri, kara parası, kanlı bir sicili var. Zaten bunlar olmadan da oralara gelmeden de o birilerinin önleri 40 kez kesiliyor.

Bu arada, haber doğru ise Selman 2030'da yeni yapay bir ‘Kâbe’ inşası için kolları sıvamış. Aslında hemen şimdi Kabe’yi MetaVerse taşısınlar, herkes olduğu yerden hac ve umre yapsın, tevbe estağfurullah. Yarın bu akılla bunu da teklif ederler, fetvasını da verirler. Zaten bu gidişle, TransHumanizm projesi gereği kafaya Chip taktırıp Siborg olduktan sonra, din, ahlak, gelenek, biyolojik cinsiyetten bağımsız GENDER diye tanımlanan bir GENOM NESNE BİREY'e dönüştürülüp SİBORG olduktan sonra o hac ve umre zaten sadece bir fanteziye dönmüş olacak. LİNE ve NEOM Cemaati’nin böyle bir sorunu olmasa gerek. Onlar sentetik et yiyip sentetik zemzem de içerler. Onlar kabe’ye gitmez, onların abesi kendilerine gelir. Sentetik etten kurban da keserler, ya da Klonoid koç kurban olur mu hocam! Hem de kendi etimden modelleyerek, En iyisi kansız olsun avatar sanal kurban, kes kesebildiğin kadar. Hacca vekâleti Humanoid'e versem olur mu? Gazze'den sonra ilk kurtarılması gereken Kudüs mü yoksa Mekke mi? İslam İşbirliği Konferansı ya da bizim hocaefendiler ne buyururlar bu hususta!

Yani, eğer Kudüs’ü kaybedersek ondan sonra Mekke ve Medine’yi konuşuyor olacağız.

Nedense hep nefsimizi aklamakla meşgulüz. Onun için Tevbe İstiğfar da edemiyoruz. Tevbe etmediğimiz için dualarımız da kabul olmuyor.

15 Temmuz’a giderken yaşanan süreci hatırlayın.. “Bir dini topluluk”!? iktidarı ele geçirmek için tuzak kuruyor. Bunu yaparken de, Müslüman kardeşlerine karşı sırtını gayri müslim bir topluluğa dayıyor. Bunu haber alan iktidar da (aslında o gayri Müslim toplulukla müttefik, dost, stratejik ortak) onlara karşı bir tuzak hazırlıyor. Gelsin, bir yanlış yapsınlar ve geri dönülmez noktaya gelsinler de bunlar da onların tepesine binsin. Birinin ötekine karşı planının aynısını berikisi ötekine karşı yapmak için hazırlık yapıyor. Al birini, vur ötekine, ne farkınız kalıyor ki.. Aynısını Balyoz ve Ergenekon planı ile, The Cemaat, The Laikçilere denemişti daha önce. Daha da önce “The Cemaat”, BÇG’lileri ordudan temizlemek için Erbakan’ın başbakanlığına giden yolda onun önünü açmıştı ki, orduda kendine karşı çıkanları tasfiye etsin diye. Çiller, Fullerin komiseri, Akşener “yerli ve milli” olanı idi bu oluşum içinde. Ağar’ı, Aksu’yu o günden tanıyoruz. Sahi bunlar niçin konuşmazlar. FG, Erbakan’a “Beceremedin bırak git” derken, Erbakan’ın beceremediği neydi aceba.. Erbakan’a “git” diyen kendi gitti sonunda. Bu “sır” Erbakan’ın “Kanlı mı olacak kansız mı” dediği sır mı idi aceba. O kan 15 Temmuz’da dökülen kan mı idi yoksa.

FG, aslında havuç verilecek “ılımlı İslam”ı temsil ediyordu, BÇG ise, sopa gösterilecek radikal İslam’ı. FG ve BÇD aynı NATO parasının yazı ve turası gibi idi. Balyoz ve Ergenekon tersine dönünce, BÇG AK Parti ile tersyüz oldu. FETÖ de, BÇG’den alamadığı orduya, polise, istihbarata bu kez AK Parti üzerinden sızma girişimi de başarısız olunca, 17/25’den 15 Temmuza evrildi.

Batılılar hiçbir zaman tek ata oynamaz. Erdoğan’ı iktidara taşırken, Baykal’ın desteğini unutmamak gerek. Daha ılımlı bir CHP için Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi tesadüf değil, bugün de İmamoğlu ve Özelin seçilmesi gibi. Sahi böyle bir durumda Peygamberimiz olsa nasıl davranırdı. Ya da Hz. Ömer mesela. Ben bugünkü davranacağına ihtimal bile vermem. O hiç kimseden vazgeçmedi. Halid b. Velid’i de kazandı, hatta Vahşiyi de. Kimseye tuzak kurmadı.

Sonuçta bu dünyada yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımız, söylediğimiz ve söylememiz gerekirken söylemediğimiz her sözden hesaba çekileceğiz. Bütün bunlar birer imtihan meselesi. Hiç kimse bu alemde olup-bitenleri görmezden, duymazdan, bilmezden gelme hakkına sahip değildir.

Sahi, bu Afganistan’dan kaçıp gelen çocuklar kim ve niçin oradan kaçıp geliyorlar? Raşid Dostum kimdi? ABD Afganistan’a gelince TSK’da gitti oraya. İslam Ülkelerinin barış gücü olarak gitmedik. ABD’nin müttefiki, stratejik ortağı olarak gittik. Orada bir korucu sistemi kurmuştuk, o zamanlar bugünkü iktidara karşı. Bugün ABD çekildi, o gün ABD’nin tehdit olarak gördüğü gruplar iktidar olunca, korucuların varlığı tehdit olarak görülmeye başladı. Tek gidecek yerleri vardı, o da Türkiye’ydi.

Bir konuyu efradına cami, ağyarına mâni şekilde bilmeden, bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olunca genellikle sonuç yanlış çıkar. Neyin ne olduğunu da bilemeyiz. Bir köpek sorununu bile çözemeyiz o zaman. Bu akılla da ne 28 Şubat’ı anlarız, ne de 15 Temmuz’u. Çözüm de üretemeyiz. Bu iş sonunda kan davasına dönüşür, intikam almak için birileri ayağa kalkınca, birileri de onları eğitir-donatır, korur. PKK da böyle doğmadı mı?

Ne zaman övünmeyi-dövünmeyi bırakıp konuyu anlama odaklanacağız ve Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalimlere karşı olacağız. O zamana kadar başımız beladan kurtulmayacak.  Allah’ın yardımı bize ulaşmadan bu belalardan kurtulmamız imkânsız. Onun için ise Onun rızasına yönelmemiz. Ve Onun ipine tutunmamız gerek. Onun düşmanlarını dost edinmememiz, onlardan uzaklaşıp, onları yanımızdan uzaklaştırmamız şart. “Uluslararası sistemle birlikte hareket etme iddiasının sahipleri iddialarından vazgeçmedikleri, ya da aramızdan ayrılıp gitmedikleri/gönderilmedikleri sürece, gelecek günler, geçen günleri aratacak. Gelin önce tevbe-istiğfar edelim ve üstümüzdeki haramlardan arınalım ve Allah dualarımızı kabul etsin. Yoksa onlar gibi düşünerek, yaşayarak, davranarak, onların ayak izinden giderek, onları veli edinerek, onların kavram ve kurumları ile düşünerek, Allah’ın rızasına ulaşmak mümkün değil.. Selam ve dua ile.