Önce haberi sunalım:

{ Son günlerde sosyal medyada yeniden tartışma konusu olan “şeriat” ile ilgili 14 ilahiyatçı ortak bir bildiri yayımladı.

Bir Youtube kanalında sosyal medya fenomeni Asrın Tok ve Diamond Tema, şeriat konusunu tartışmıştı. Daha sonra Diamond Tema hakkında soruşturma başlatılmıştı.

İlahiyatçılar Cemil Kılıç, Prof. Dr. Şahin Filiz, Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Prof. Dr. İsrafil Balcı, Dr. Hatice Doğan, Hakkı Yılmaz, Dr. Hıdır Temel, İdris Şahin  Yaşar Koçer, Fikret Eroğlu, Halis Dinçer, Emine Yücel, Mehmet Göl ve Mustafa Sağer’in imzasını taşıyan bildirgede, İslam dininin, inanç, ibadet ve ahlak esasları olarak şeriattan kesinlikle ayrıldığı belirtildi.

ŞERÎAT NEDİR?

Sözlük anlamıyla Şerîat yol ve yasadır. Bu itibarla laikliğin de bir şerîati olabilir. Ülkemizde Şerîat sözcüğü tek olarak kullanıldığında bununla İslam’ın bütünü veya İslam’ın toplumsal hayatı yönlendiren hukukî yasaları  anlaşılır. Bu anlayış dorudur yani Şerât İslamdır ve İslam’ın abidevî hukuk ilkeleridir.

İSLAM’I ŞERÎATINDAN AYIRMAK ŞİRKTİR

İslam’ı şerîatinden ayırma, bütününü red gibidir. Bir tür Allah’a ortak koşmadır, Allah’a cehalet ve acizlik  isnad etmektir. Şerîat ahkâmını dışlarken deist insanlığın yetersiz aklını ilahlaştırmaktır; sömürücü Tağutlara yönetim alanı açmaktır.

Bu tür konuları çok yazdık. Ama yukarıdaki tespitlerimizi belgelendiren özel bir yazı daha kaleme alacağız. Aslında mümin ilahiyat hocalarımızdan  yazarımız Cahit Karaalp [Hevasını İlah Edinmiş İlahiyatçıların(!) “Şeriat Bildirgesi”]   isimli makalesiyle gereken cevabî açıklamayı yaptılar. Ama bir veya birkaç cevap yetmez.

Bendeniz bu defa konuya farklı bir açıdan yaklaşmak istiyorum.

ŞERÎATİ RED EDEN LAİK ve ATATÜRKÇÜ İLAHİYATÇI AZ DEĞİL

İslam dininin, inanç, ibadet ve ahlak esasları şeriattan kesinlikle ayrıldı” şeklindeki azgın cehaleti dile getiren bu 14 laik Atatürkçü düzen meddahı ilahiyatçıyı ciddiye almayalım. Almayalım da onların hezeyanının bir saldırı planının parçası olabileceğini de düşünelim. Kaldı ki anılan insanlar, fayda beklentisi kadar risk de içeren bu tavırlarıyla kendilerini ortaya koydukları da bir gerçektir.

İLAHİYAT BATI PROJESİDİR

Ben 1973 İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü ( Marmara İlahiyat) mezunuyum. Yani dışarıdan biri gibi konuşup yazmıyorum.

DİA yazarlarından mühtedi ilim adamı Profesör Hamit Algar’ın katıldığım görüşüne göre ilahiyatlar bir Batı projesidir. Şerîatsiz İslam’ın bir diğer anlatımla laik düzenin inançlıları ve savunucularını yetiştirmek için kurulmuştur. Bu sebeple İlahiyatlarda İslam beşeri düzenlere alternatif bir hayat düzeni olarak değil, daha çok bir tarih-kültür olarak okutulur. Mezun muvazzafların ve emeklilerin büyük kısmı bilerek veya bilmeyerek İslam’dan çok şerîatsiz laik düzen için çalışırlar.

(Bu tespitlerimizden hareketle  düzen yandaşı olarak kullanılan cemaatler ve tarikatler kendilerine paye çıkarmasınlar. Süleymancılar ve İsmailağa dahil hayat damarlarını kesen laiklikle problemi olmayan bu bir kısmı samimi  bilinçsiz topluluklar, sorgulamaksızın yürürlükteki düzene hizmette daha beter durumdadırlar.)

Sayısını/oranını bilemem ama ilahiyatlarda bu 14 ilahiyatçı benzeri çok adam vardır. Bunların Müslümanlar nazarında toplumsal bir karşılığı yoktur. Bunlar kendilerini genelde açığa vurmazlar. Münafıklığı benimserler. Ünlü eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu gibi, arada bir iç dünyasını yansıtanları da olur.

İSLAM’I ŞERÎATİ İLE KABUL EDENLER VAR AMA

İlahiyatlarda İslam’ı şerîati ile kabul edenler ve kişisel hayatlarında namaz kılıp oruç tutarak ve tesettüre bürünerek kısmen uygulayanlar vardır. Ama sayıları binlere baliğ olan bu akademisyen ilahiyatçılar arasında inancını dile getirenler ve İslam şerîatini tanımaz laikliğe karşı tavır koyanlar çok azdır. Çünkü ilahlaştırdıkları korkuyu putlaştırırlar, risk içerdiğini sandıklarında inançlarını açıkça izhar etmezler. Konuyu açarak soralım:

İSLAM’I ŞERÎATİYLE KABUL BİLDİRİSİ GEREKMEZ Mİ?

Bu 14 ilahiyatçının ortak bildirisi karşısında şöyle bir bildiri ile ortaya çıkılması gerekmez mi?

Biz İslam’a şerîati ile iman eden müminleriz. İslam’ı ülkemiz ve dünyamız için bir hayat düzeni olarak görüyoruz. Amacımız İslam’ı ana kaynaklarına bağlı olarak öğrenmek, öğretmek ve tebliğ etmektir; halkımızı bilgilendirip bilinçlendirerek onların demokratik atılımları ve talepleriyle İslam’ı toplumsal yaşama egemen düzen kılmaktır.”

İlk imzacısı olmaya hazır olduğum böylesi veya benzeri bir bildiriye imza atacak 14 akademisyen bulabilir miyiz?  Şüpheliyim ama yanılmış olmayı dilerim. Peki bunlar varsa ve neme lazım diyerek ortaya çıkmıyorlarsa, mezkur 14 İlahiyatçı bunlardan çok çok daha onurlu değil midir?

Bu ilahiyatçılar şerîatlerini dışlayan laik düzenin kendilerine niçin  tok maaşlar ve ünvanlar verdiğini hiç düşünmezler mi?

Allah’tan emir almaları için yeniden iman etmeleri gereken bu ilahiyatçılar yoksa R.T. Erdoğan kardeşimizin YÖK kanalıyla kendilerine emir vermesini mi bekliyorlar?

Rabbimizin yerdiklerinden olmak ne büyük felakettir:

“İnsanlardan öyleleri vardır ki, ortalık sütliman olduğu zamanlar, “Biz de diğer mümin kardeşlerimiz gibi Allah’a inanıyoruz!” derler. Fakat Allah yolunda herhangi bir sıkıntı veya eziyetle karşılaşınca, insanların baskı ve tehditlerini Allah’ın azabıyla bir tutarak, hemen zalimlerin safında yer alırlar. Bununla birlikte, eğer Rabbinden size bir yardım ve zafer gelecek olsa, “Biz her ne kadar kâfirlerin yanında yer aldıysak da, aslında kalben sizinle beraberdik. Dolayısıyla, elde edeceğiniz kazançta bizim de payımız vardır!” derler. Oysa Allah, bütün yaratılmışların kalplerinde gizlenenleri en iyi bilen değil midir?” (Ankebût 10)