Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ABD’li toplum mühendislerinin Medeniyetler Çatışması kuramından Tarihin Sonu tezine geçmeleri, yeni bir dünya düzeninin yani tek kutuplu küresel bir sistemin ideolojik tasavvuruydu.

Ancak tarihin sonu için tek başına Sovyetler’in yıkılması yeterli değildi ve 11 Eylül 2001’in de yaşanması gerekiyordu. Küresel sömürü sistemi -buna bazıları finans sektörü diyor- çeyrek asırdır yer değiştirmeyi planlıyordu.

Çoğu gözlemci, ABD için tarihin sonu denilebilecek bir gelişmeden söz ediyor. Dünyanın politik ekolojisi değişiyor. Bu kapsamda küresel finans sistemini kontrol altında tutan politik ekonomik ve stratejik ağırlık merkezi, ABD ve Avrupa merkezli Atlantik’ten, Asya merkezli Pasifik eksenine doğru pupa yelken yol alıyor.

Bu kendiliğinden veya tesadüfi bir yer değiştirme sayılmaz. Kısaca; bu süreci yöneten kadim güçten söz edelim.

Küreselci Arabanın yeni atları Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti…
Mitolojiden girelim söze. Poseidon’u üç dişli yaba, at ve balık ile tasvir ederler. Mitolojiye göre; Poseidon, arabasını dalgaların üzerinde çeken altın yeleli atlar besler.

Poseidon, at ırkının da koruyucusuydu. Kendi atlarının tunç toynakları, altın yeleleri vardı. Arabasını çeken atlar, karşısında süt liman olan denizler boyu onu taşır, derinlerdeki canavarlara sağa sola sıçrayarak ona yolunda eşlik ederlerdi.

Helios var bir de.

Eski Yunan dininde ve mitolojisinde Güneş Tanrısı ve Güneş’in kişileştirilmiş varlığıdır. Işık saçan bir taçla ve gökyüzünde dört atlı bir arabayla betimlenir.

Küresel bir mafya veya "Glafia"dan söz edildiğini hiç duydunuz mu? Hollandalı Mees Baaijen/ Meeuwis T. Baaijen’in dikkat çektiği dünyanın kontrolünü isteyen ve üstlenen gizli bir gruptan söz ediyorum.

500 yıllık dünya hakimiyeti için kurulan Glafia suç örgütü adına, Rusya ve Çin uzun zamandır ABD'den hegemonik liderliği devralmak üzere hazırlanıyor. Yunan mitolojisinde kanatlı at olarak bilinen Pegasus’un hikayesini bilirsiniz. Küresel sistem, yeni Pegasus’u veya mitlojideki ilahları taşıyan atları bulmuş görünüyor. Araba zaten sistemin kendisi.

Daha anlaşılabilir ifadeyle; ben dahil Avrasyacıların yere-göğe sığdıramadığı Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu maalesef Küreselci Araba’nın koşulmaya hazırlanan yeni atları.

Mees Baaijen, perde arkasında ipleri elinde tutan gerçek güçleri araştırmak için 10 yıldan fazla zaman harcadı. Bunun sonucunda sayısız örnekler, anekdotlar ve yinelenen kalıplarla Batı dünyasında büyük iş dünyasının ne kadar büyük bir iş yaptığını gösterdiği ilk kitabı “Halka karşı yırtıcılar” ortaya çıktı.

Mees'e göre savaşlar, devrimler ve hatta ideolojilerin neredeyse tamamı, yalnızca dünya hakimiyeti için çabalayan daha büyük güçler tarafından yönetiliyor. Bu büyük güçler, Glafia (Küreselci Mafya) olarak adlandırdığı bir grupla ilgilidir. Mees'e göre; Glafia'nın büyük projesini tamamlamak için kullanılan Adolf Hitler ve Napolyon Bonapart gibi tanınmış tarihi şahsiyetleri düşünün.

Bununla birlikte Hollandalı Mees Baaijen /  Meeuwis T. Baaijen’in tersten yönlendirme yapıyor olabileceğini de aklınızın bir köşesinde tutmanızda fayda var. Neden böyle diyorum?

Çünkü maalesef toplumca her gördüğümüz sakallıyı dedemiz sanmak gibi kolektif bir salaklığımız söz konusu. Tedbir her zaman iyidir.

Hizbullah - İsrail savaşı…
Günümüzdeki birçok savaş, eksen kaymasının öncülleri. Hiçbir şey tesadüfi olmadığı gibi hepsi Glafia yani dünyayı yöneten birkaç yüz ailenin planlamasının sonucu. Savaşları onlar çıkarır ve onlar sonlandırır.

Mesela 4 Ağustos 2020 tarihinde meydana gelen büyük patlamayla Beyrut Limanının büyük kısmı ile 70.000’e yakın evin yıkılması ve 300.000 insanın evsiz kalması, 216 kişinin ölmesi 6 binden fazla kişinin yaralanması bunların işiydi.

Yanlış şekilde depolanmış yüksek miktarda amonyum nitrat sebebiyle gerçekleşen patlama, tüm şehirde çok güçlü şok dalgaları yaratmıştı. Patlamada Lübnan ordusu ile Hizbullah'a ait cephanelikler de havaya uçmuştu. Hizbullah’ın İsrail ordusuna karşı yavaştan almasının bir nedeni de kaybettiği silah ve mühimmatı tedarik etmekte sorun yaşaması.

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın 19 Haziran'daki konuşmasının manşeti, İsrail'in gelecekteki Lübnan savaşında adanın hava üslerini veya diğer askeri tesislerini kullanmasına izin vermesi halinde Kıbrıs'ı vuracağı tehdidiydi.

Nasrallah'ın Kıbrıs'a yönelik tehdidi tesadüfi değildi; çünkü Kıpris Rum Kesimi, Hizbullah'ı rahatsız edecek şekilde uzun süredir İsrail ile yakın ilişkiler geliştirmişti. Son yıllarda ada, İsrail ile Hizbullah ve İran'dan gelen potansiyel tehditlere odaklanan çok sayıda ortak hava savunma tatbikatına ve yıllık özel kuvvet tatbikatlarına ev sahipliği yaptı. 

Kıprıs Cumhuriyeti'nin 1960 Kuruluş Anlaşması'na göre, Kıbrıs hükümetinin kendi topraklarındaki egemen İngiliz üslerinin faaliyetleri üzerinde hiçbir kontrolü yoktur; ancak, özellikle bu tesislerin güvenliğinin sağlanmasına yardımcı olmakla yükümlüdür.

Anlaşma aynı zamanda Yunanistan ve Türkiye'ye Kıbrıs'ın “ortak savunmasında istişarede bulunma ve işbirliği yapma” zorunluluğu da getiriyor. Türkçesi; adadaki İngiliz üslerinin jandarmalığını yapmak, Ankara ve Atina'nın başlıca görevi.

Fransa ve İran destekli Hizbullah, İsrail'le çatışması genişlerse, büyük füze ve insansız ama silahlı hava araçları ile Kıbrıs'a, orada bulunan müttefik askeri varlığına ve Doğu Akdeniz'deki çok çeşitli nakliye ve enerji varlıklarına saldırabilir.

Sizlerin hani keşke diyesiniz geliyor mu?

Putin’in Pyongyang ile Hanoi çıkartması kimleri kızdırdı?..
8-19 Haziran 2024 tarihlerinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 2000 yılından bu yana ilk kez Kuzey Kore'ye resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret sırasında taraflar, kapsamlı bir stratejik ortaklık anlaşması da dahil olmak üzere bir dizi anlaşma imzaladı.

Moskova'nın Ukrayna'daki savaş nedeniyle artan izolasyonuna karşı ittifaklarını güçlendirmeyi amaçlayan temaslarda bulundu. Bunun için önce Kuzey Kore’ye daha sonra da Vietnam’a gitti. Putin'in Asya turu, Batılı güçlerin Rusya'nın Ukrayna'daki savaşını kısıtlamayı amaçlayan yaptırımları artırmasıyla gerçekleşti. Vietnam ve Kuzey Kore ile ortaklık, Batı karşıtı bir bloğu temsil ediyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kuzey Kore başkenti Pyongyang'dan sonra güçlü tarihi bağları olan Hanoi ile stratejik ortalığı derinleştirme kapsamında iki gün süren Vietnam ziyaretini gerçekleştirdi.

Kuzey Kore'ye yaptığı ziyaretin ardından gerçekleşen Vietnam ayağı, Rusya'nın bu bölgede hâlâ sahip olduğu diplomatik desteğin bir göstergesi olarak yorumlanıyor.

Kuzey Kore lideri ile imzaladığı “Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması”yla bölgede askeri ittifakı güçlendirmeye yönelik adımlar atan Rus lider, Batılı ülkelerin karşısında kendisini giderek daha etkili bir "jeopolitik güç" olarak konumlandırmaya çalışıyor.

Rusya, Vietnam için bir ticaret ortağı olarak Çin, Asya, ABD ve Avrupa'nın çok gerisinde kaldı. Ancak Vietnam hala ağırlıklı olarak Rus yapımı askeri techizatlara sahip. Rusya, onlarca yıldır Vietnam'ın ana silah tedarikçisi oldu ve 1995 ile 2023 yılları arasında ithalatın yüzde 80'inden fazlasını gerçekleştirdi.

Moskova ve Hanoi arasında eğitimden adalete ve sivil nükleer projelere kadar bir düzineye yakın işbirliği anlaşması imzalandı.  Her iki ülke Asya-Pasifik bölgesinde “güvenilir bir güvenlik mimarisi geliştirme” konusunda ortak çıkarları olduğunda hemfikir.

Güney Çin Denizi'ndeki petrol aramaları için Rus petrol şirketleriyle ortaklar. Rus devlet petrol şirketi Zarubezhneft, Sovyet döneminden bu yana Vietnam'da faaliyet gösteriyor. Vietnam, yalnızca ABD için değil, aynı zamanda Çin için de giderek daha önemli hale gelen ve her iki ülkenin de nüfuz sahibi olmak için yarıştığı bir ülke.

NATO ve Avrupalı müttefikleri Kremlin’in Asya Pasifik hamlesinden rahatsız. Nitekim NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, yeni savunma paktının otoriter güçler arasındaki uyumun arttığını gösterdiğini ve demokrasilerin birleşik bir cephe oluşturmasının öneminin altını çizdiğini, Kuzey Kore'nin Rusya'ya "muazzam miktarda mühimmat" sağladığını, Çin ve İran'ın ise Ukrayna'ya karşı savaşta Moskova'yı askeri olarak desteklediğini söyledi. Anladınız mı şimdi bu keferenin karın ağrısını?

Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin arananlar listesinde yer alan Putin’in bu temasları, yeni küresel güç ortaklarının aktörlerini gözler önüne çıkardığı gibi Batılı müttefiklerini korkutmak ve dünya sahnesinde istedikleri kadar izole olmadığını göstermek amacını da taşıyor.

Rusya ve Kuzey Kore yakın tarihten itibaren Batı tarafından kontrol edilmeyen alternatif ticaret ve karşılıklı anlaşma mekanizmaları geliştirdiler. Bu kapsamda gayri meşru tek taraflı kısıtlamalara ortaklaşa direneceklerini her iki ülkenin lideri de açıkça ortaya koydu.

Rusya Devlet Başkanı Putin'in Pyongyang ve Hanoi ziyareti, Rusya'nın dış politikasındaki değişimin ve dış ekonomik önceliklerin gözlerimizin önünde gerçekleştiğinin açık bir teyididir. Moskova, Asya'ya ve gelişmekte olan dünyanın diğer bölgelerine yönelik faaliyet yönünü giderek değiştiriyor.

Vektördeki bu değişiklik, Rus liderliğinin dünyadaki değişen güç dengesi ve gelecekteki çok merkezli ve demokratik dünya düzeninin ne olması gerektiği hakkındaki fikirlerini yansıtıyor.

Moskova, küresel Güney ülkelerinden gelen tüm ortaklarla küresel kalkınmanın temel sorunlarına ilişkin görüşleriyle tamamen örtüşmüyor, ancak bu ortaklarla her zaman eşit ve ilgili bir diyalog fırsatı var. Bu fırsatı da yeri gelirse iyi kullanıyor.

Putin'in bu yılın Mayıs ayında tekrar Rusya Devlet Başkanı olarak yeniden göreve başlamasının ardından Pekin, Minsk, Taşkent'i ziyaret etmeyi başarması ve şimdi de Pyongyang ve Hanoi'ye gitmesi tesadüf değil. Halihazırda gerçekleşmiş olan devlet ziyaretlerinin coğrafyası her şeyi açıklıyor.

Hem İran hem de Türkiye geleneksel olarak Moskova için zor ortaklar olmasına rağmen Putin yakın gelecekte Tahran'a giderse veya NATO üyesi Ankara'ya gelirse kimse şaşırmasın.

Kremlin dış politikasının başka hamleleri de var. Güney Asya, Orta Doğu, Afrika ve Latin Amerika'daki birçok ülkenin lideri de yakın gelecekte Rusya'yı ziyaret planlarını açıkladılar.

Rus Lider Putin, dış politika faaliyetleriyle, diğer şeylerin yanı sıra, Batılı muhaliflere, Moskova'yı uluslararası arenada izole etmeye yönelik herhangi bir girişimin başarı şansının olmadığını ortaya koyuyor.

Sonuçta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Kuzey Kore ve Vietnam ziyaretleri ABD'nin en büyük korkusunu gerçekliğe dönüştürdüğü söylenebilir. Korkunun ecele faydası var mı yok mu birlikte göreceğiz?

Dağıstan olayı, Putin’in Asya seyahati sonrasında gerçekleşti...
Terör saldırıları geliyorum diyor ama Rus güvenlik güçlerinin nedense basireti bağlanıyor. Mesela HAMAS’ın İsrail'e saldırmasından 23 gün sonra 30 Ekim 2023’te Rusya'ya bağlı Dağıstan Özerk Cumhuriyeti'nde, İsraillileri taşıyan bir uçağın geldiği duyumu üzerine kalabalık bir grup, Pazar günü Mahaçkale Havalimanı'nı basmış, Dağıstan İçişleri Bakanlığı 60 kişinin gözaltına alındığını açıklamış, bölge yönetimi, sorumluları cezalandırma sözü vermişti.

Kuzey Kafkasya'da bulunan Rusya Federasyonu'na bağlı Dağıstan Cumhuriyeti'nde silahlı kişiler iki kilise, bir sinagog ve bir polis kontrol noktasını hedef aldı. Derbent ve Mahaçkale kentlerinde düzenlenen terör saldırılarında 19 kişi hayatını kaybetti. 5 saldırgan öldürüldü.

Bu saldırının Rus polis güçlerine, Ortodoks Kilisesine ve Yahudilerin mabetlerine düzenlenmesi ile Trans Kafkas bölgesel barışını temelinden dinamitlemeyi hedeflenmiş. Bu bölgede Rus askeri varlığı için tehlike çanları çalıyor. Saldırganların Selefi din anlayışına yakınlıkları dikkat çekici.

Çünkü Dağıstan Müslümanlarının yüzde 90’ı itikatta Eşari, amelde Şafi mezhebine mensup. Nakil kaynaklı din anlayışına sahip olmakla birlikte Dağıstan’da Ağustos ve Eylül 1999’da gerçekleştirilen geniş çaplı askeri operasyondan bu yana Selefi öğretileri, cumhuriyetin her tarafına yayıldı ve özellikle gençler arasında popülarite kazandı.

Selefi ideoloji böylece Rusya’nın Dağıstan politikalarına karşı bir protesto şekline dönüştü. Selefi akımın en büyük destekçisi Suudi Arabistan Krallık rejimidir. Selefilik, batılı istihbarat servisleri tarafından yıkıcı bir terör aparatı olarak kullanılıyor. Rus istihbaratı uyumaya devam etsin.

İran çoktan Cumhurbaşkanını seçti: Reformist aday Tebrizli Türk Mesut Pezeşkiyan…

Kim derdi ki İran'da siyasi değişim, Velayeti Fakih rejiminin muhafızı İran ordusu tarafından gerçekleştirilecek? Bu mümkün mü? Şimdiye kadar başaramadıklarını şimdi nasıl yapacaklar?

Benim çıkarsamam; Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindeki heyetin ölümlerine yol açan kaza süsü verilmiş Helikopter suikastı, Dini Lideri ikna etmekte öyle başarılı olmuş ki; İran'da altı cumhurbaşkanı adaylarından beşi, İslam Devrim Muhafızları Teşkilatıyla oldukça yakın bağları olan radikal görüşlülerden oluşuyor.

Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney’in şimdiye kadar Devrim Muhafızları'na yakın birinin başkanlığı kazanmasına asla izin vermemiş olması, bu değerlendirmenin doğruluğu açısından önemli bir veridir.

Aslında son dört kazanandan üçünün Devrim Muhafızları ile ilişkileri zayıftı: Muhammed Hatemi, üst düzey Muhafız komutanlarından, protestoculara baskı yapmaması halinde harekete geçeceklerini bildiren açık bir mektup almıştı.

Mahmud Ahmedinejad'ın Devrim Muhafızları ile o kadar zayıf ilişkileri vardı ki, üst düzey komutanlara canlı yayınlanan bir televizyon konuşmasında onlardan "kardeş kaçakçılar" olarak söz ederek yolsuzluklarından şikayetçi olmuştu.

2013'te Hasan Ruhani, Devrim Muhafızları liderliğinin açıkça tercih ettiği birçok adaya karşı zafer kazandı. Elbette İbrahim Reisi'nin Devrim Muhafızları ile iyi ilişkileri vardı ama o hiçbir zaman Devrim Muhafızları bürokrasisinde görev yapmamıştı.

Hatemi, Hamaney tarafından seçilen istihbarat bakanı da dahil olmak üzere en önemli kabine üyelerinin bazıları üzerinde yetkisinin olmadığından açıkça şikayet ediyordu.

Raisi göreve geldiğinde seleflerinden daha güçlü olacağı yaygın bir şekilde bekleniyordu çünkü Hamaney ile yakın ilişkiler de dahil olmak üzere yönetici seçkinler arasında geniş bir desteğe sahip olduğuna inanılıyordu. Ancak bu belirleyici olmadı ve karar almada özellikle önemli bir rol oynamadı.

Hamaney'in Devrim Muhafızları'nı başkanlık dışında tutma yaklaşımı, güçlü isimlerin ortaya çıkmasını engelleme yönündeki genel tarzıyla örtüşüyor. En meşhuru, yerine kimin geçeceği konusunda konuşulmasına izin vermemesi ve bir milletvekili belirlememesidir.

Buna ek olarak, birbiriyle örtüşen sorumluluklara sahip çok sayıda rakip kurum yarattı ve daha önce güçlü olan isimleri, bu kurumlarda gölgeli pozisyonlara taşıdı veya onları birçok danışmandan biri haline getirdi.

Sonuçta geçmiş İran cumhurbaşkanları pek güçlü olmadı. Çünkü Devrim Muhafızları ile güçlü bağları olmasına, dini lider tarafından izin verilmiyordu. Garip bulabilirsiniz ama gerçek bu. 15.04.2024’te yayınladığım “Kasım Süleymani, Hamaney'i görevden alıp yerine geçmek istediği için öldürüldü!” başlıklı yazımın ne kadar isabetli olduğu bir kez daha anlaşılıyor.

Bu makalenin sizlerle buluşmasından neredeyse bir ay sonra 20.05.2024’te yayınlanan “İran Cumhurbaşkanı Reisi’yi Amerikan tabutuna Kasım Süleymani’nin adamları mı koydu?” başlıklı makalemde, İran dini lideri Ali Hamaney’in nasıl ikna edildiğine ışık tutuyor olabilir mi?

Cumhurbaşkanı adaylarından Pezeshkian'ın şansı hakkındaki yorumların çoğu, onun gizlemediği desteklediği Türk geçmişine olduğu kadar, mütevazı ama gerçek olan reformist kimliğine odaklanıyor. İran, zincirlerini kıracak.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com