İmam Kurtubî, mihrap (hrb kökünden; çoğulu: mehârîb) kelimesini, “Oturulan bir yerdeki en değerli mekân; en yüksek yerlerin en şereflisi” olarak tanımlarken, bazılarının mihrap ehlinin şeytana ve şehvetlere karşı savaş vermesinden, bu savaştan yorulup didinir gibi olmalarından hareketle onun harb / el-harb’den geldiğini söylediklerini iletmiştir. (el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, trc.: M. Beşir Eryarsoy, Buruc, İstanbul 2015)

Mihrabın lûgattaki bu manaları Kur’ân’da:

1-Hz. Meryem’in Beytülmukaddes’te ikamet ettiği,

2-Hz. Zekeriya’nın Beytülmukaddes’te Hz. Yahya ile müjdelendiği ve halkın karşısına çıktığı (Âl-i İmrân 3/37, 39; Meryem 19/11);

3-Hz. Süleyman’ın dileği üzerine cinlerin savunma ve dolayısıyla savaş maksadıyla yaptıkları (Sebe 34/13);

4- Davalıların davalarını Hz. Davud’a anlatmak üzere çıktıkları (Sâd 38/21)… yer anlamında (beş ayette) toplanmış, İslam mimarisinde mescitlere mahsus bir ıstılah olarak kullanılması ise Hicret’in ikinci yüzyılında gerçekleşmiştir.

Peygamberimiz Aleyhisselam’ın nübüvvetinin ilk günlerinden itibaren ibadetinde Kabe’yi öne (araya) Beytü’l-Makdis’e yönelmesinden hareketle, bir Axis mundi (yerin merkezi / ilahî eksen) olarak Kabe’nin aynı zamanda mihrap işlevini de yüklendiğini; Medine devrinde yapılan her yeni mescitle birlikte sayıları gittikçe çoğalan mihrapların ise Kabe’de tevhit edildiklerini söyleyebiliriz.

Bu manada mekânda bir makam (Saffat 37/164; Neml 27/39) olarak mihrap, mescitlerde sanatlı bir unsur hâline gelmiş; fetih sürecinde Basra, Kufe, Fustat ve Kayrevan’da oluşturulan ordugahların merkezlerinde mescitlerin ve -form ile tezyinat bakımından sistemli bir gelişmeye tabi olarak- mihrapların yer alması, harp ve mihrap kelimelerinin ilişkisi içinden düşünen büyüklerimizce şu dört şekilde ifade edilmiştir:

Birincisi, mihrapların Kuşeyrî’nin Âl-i İmrân sûresinin 37. Ayetini tefsir ederken söylediği şu cümlelerdeki güzel kabule karşılık oluşturmasıdır: “Zekeriya kızın bulunduğu mihraba her girdiğinde, onun yanında yeni rızıklar bulurdu. ‘Meryem bu da nereden?’ deyince, ‘o Allah katındandır. Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.’ dedi. Güzel kabulün emarelerinden birisi de onun her zaman mihrapta (ibadete çekildiği oda) bulunmasıdır. Kimin yeri ve meskeni ibadet ettiği yer olursa –ki orada mihrap bulunur- öyle bir kul değerli bir kuldur.” (Letâifü’l-işârât, İlahi Kelamın Sırları, Trc.: Ekrem Demirli, Fikriyat, İstanbul 2020)

İkincisi, söz konusu bu değerin mihrap yoluyla güvenilir makama, bahçelere ve su kaynaklarına (Duhan 44/51; Sebe 34/37), pınarlara ve ipek giysilere (İnsan 76/6; 12); içinden ırmakların aktığı güzel meskenlere, köşklere (Saff 61/12; Ankebut 29/58), en yüksek derecelere (Furkan 25/75) sahip olan cennetin kapılarına (Zümer 39/73) açılmasıdır.

Üçüncüsü, mihrapların Râğıb el-İsfahanî’nin kelimeleriyle şeytanla ve hevayla savaşma yeri olmasıdır. İnsanın burada dünya meşguliyetlerinden ve düşünce dağınıklığından yağma edilircesine soyutlanmasıdır. Bu manada her mihrap ferdî bir tezkiye (kirlerden temizlenme, arınma ve yükselme) mekanıdır.

Dördüncüsü, mihraplar İslam mülkünde (Dârülislâm’da) şeriatın, İslam mülkü vasfını taşımayan ya da kaybeden yerlerde (Dârülharp’te) ise hem zamanın tahribine hem de küfrün tasallutuna karşı savaşan İslam mühürleridir.

Bu sebeplerle sanatçılar, has kapıya / cennete açılması, kulun nefsinin olumsuzluklarından ve dünya kirlerinden arınarak yükselmesine neden olması bakımından mihrapları güzelleştirmeye yönelmişler ve böylece bu dört manada onları savaşan mihraplar olarak süsleyip, küfre karşı aktif savaş ile nefisin olumsuz tezahürlerine karşı güçlü bir savaşın muhkem bir şuuru olarak günümüze taşımışlardır.

Semhûdî, Mescid-i Nebevî’deki yapıları anlatırken, Peygamberimiz Aleyhisselam zamanında bugünkü şekliyle bir mihrabın olmamasından dolayı kıble duvarı, hurma kütüğünden minber, kıble ravakı ile musalla unsurlarına daha çok vurgu yapmış; mihrap bahsinde ise onu bir niş halinde ilk yaptıranın (707-710) Medine valiliği devrinde Ömer b. Abdülaziz olduğunu nakletmiştir. (Vefâü’l-Vefâ, trc.: İbrahim Barca, Siyer, İstanbul 2021)

Yukarıda zikrettiğimiz sebeplere bağlı olarak, fetih sürecinde doğan ve gelişen ordugah şehir - mescit kültürünün etkisi minber, maksure, kürsü ve minareden önce daha çok mihrapta görülmüş, Müslüman zannatkarlar / sanatçılar onun en güzellerini yapmak için adeta yarışmışlardır.

Buna örnek olarak Sidi Ukbe camii (Kayrevan / Tunus); Ulu cami (Kurtuba / Endülüs / İspanya) ve Selimiye camii (Edirne / Türkiye) mihraplarını ele alabiliriz.