Nefsin tezahürlerinden, olumlu - olumsuz olarak iki yönlü ve bu yanıyla da ancak şeriatlarla terbiye edilebilir / ahlaki bir dengede tutulabilir olan hırs, cimrilik, öfke, kin vb. şeylerin, insanların tümü için genel olduğu halde, kimi toplulukların davranış biçimlerine göre onlara yakıştırılan suretler yoluyla mal edilmesi bilinen bir durumdur.

Bu bağlamda örneğin kimi milletlere kahramanlık, cömertlik, yardımseverlik…; kimilerine de korkaklık, hainlik, kalleşlik… vb. suretler ezelde yüklenmiş arketipler olarak yeni zamanlara aktarıla gelmiştir.

Önceki yazımızda, çocuk öldürmenin Yahudilerde kavmî bir özellik hâline geldiğini söylerken bu durumdan hareket etmiş ve onlara yüklenen “Çocuk katilleri” şeklindeki suretin kaynağı olarak da Hz. Yusuf’u (as) örnek olarak göstermiştik.

Aynı düzeyde Tevrat’ta Yeşaya Kitabı başta gelmek üzere Yahudileri çocuk öldürmeye teşvik eden, özendiren sair kayıtları da inceleyebiliriz. Fakat biz bu incelemeyi nasipse başka bir yazımızda havale ederek, Yahudilerin söz konusu suretini kendi inancımızın tarihinden, bizzat Peygamber Aleyhisselam’ın çocukluğunda maruz kaldığı tehlikeler ve uyarılar üzerinden örneklendirmek istiyoruz.

M. Asım Köksal’ın İslam Tarihi adlı eserinde (Ketebe Yayınları, İstanbul 2023) muteber tarihi kaynaklardan yaptığı derlemeye göre Peygamber Aleyhisselam iki - on iki yaşları arasında sekiz defa kimilerinde hayati tehlikeyle yüz yüze geldiği gibi, kimilerinde de ebeveynlerinin ilgili kişiler tarafından uyarılmasıyla muhtemel tehlikelerden korunmuştur. Bunların bazıları Hıristiyanlara mal edilse de, o zamanın Hıristiyan din adamları ya da bilginleri -tıpkı Busrâ rahibi Bahîra gibi- daha çok Yahudilikten İsevîliğe geçmiş kişilerdi ve dolayısıyla Peygamber Aleyhisselam hakkındaki bilgileri hem Kadim Tevrat’tan hem de İncil’den alıyorlardı.

Peygamber Aleyhisselam’ın karşılaştığı söz konusu tehlikelere ve ilgili uyarılara gelince:

1.Sütannesi Halime Hatun’un yurduna uğrayan Yahudi cemaatine, Hz. Amine’nin oğlunun doğumu hakkında kendisine anlattığı bilgileri iletmesi üzerine, cemaatin onu öldürmek istemeleri karşısında peygamberlik şartı olan yetimliğini gizleyerek onlara mani olması;

2.Halime Hatun tarafından Medine’ye annesine teslim etmek için götürülürken Habeş Hıristiyanlarının yolda onu çevirip, gözlerinin akındaki kırmızılığa, iki kürek kemiği arasındaki peygamberlik mührüne bakarak onu zorla yanlarına almak istemeleri;

3.Beş yaşında dedesi Abdulmuttalib’e edildiği sırada, Mekke’ye gelen bir kâhinin ona dikkatli dikkatli bakıp “Ey Kureyş cemaati! Şu çocuğu öldürünüz! Çünkü o sizi bölecek, öldürecek!” demesi üzerine dedesinin onu hemen oradan kaçırması;

4.Altı yaşındayken dayılarını görmesi için annesi tarafından Medine’ye götürüldüğünde, Yahudilerin çocuklarla oynarken onu tarassut etmeleri, bir Yahudi’nin de yalnız başınayken adını ondan öğrendikten sonra, peygamber olduğuna hükmetmesi üzerine, annesinin onun hayatı hakkında korkuya düşerek Medine’ye dönmek üzere acele yola çıkması;

5.Kisrâ tarafından Yemen hükümdarlığına atanan Seyf b. Zî Yezen’in tebrike gelen gruptaki Abdulmuttalib’e özel bir ilgi göstererek, ona Peygamber Aleyhisselam’ın risaleti hakkında bilgiler verip “Oğlunu iyi koru! O’nun hakkında Yahudilerden sakın! Çünkü Yahudiler O’na düşmandırlar! Fakat Allah onlara yol ve fırsat vermeyecektir.” diyerek onu uyarması;

6.Abdulmuttalib’in Peygamber Aleyhisselam’ın ayak ölüsüyle Hz. İbrahim’in Makam’ındaki ayak izi arasında benzerlikler bulan Müdlicoğulları’nın görüşlerini dinledikten sonra, onu oğlu Ebû Talib’e “titizlikle koruması” kaydıyla emanet etmesi;

7.Abdulmuttalib’in Necran başpapazının, onun peygamberliği hakkında kimi bilgiler vermesi üzerine kendi oğullarına “Kardeşinizin oğlunu iyi koruyunuz” tembihinde bulunması.

8.Peygamber Aleyhisselam on iki yaşındayken, Şam’a giden ticaret kervanına katılan Ebû Talib onu da yanına almıştı. Kervanın Busrâ’da konaklaması sırasında -Yahudi iken Hıristiyan olan- Rahip Bahîra’nın ondaki peygamberlik alametlerini görerek Ebû Talib’e haber vermekle kalmayıp, onu öldürmeye teşebbüs eden üç Yahudi’yi de eylemlerinden vaz geçirmesi; “Kardeşinin oğlunu hemen memleketine geri çevir! Yahudilerin O’na zarar vermelerinden sakın! Vallahi, Yahudiler O’nu görüp de benim O’nda bulunduğunu anladığım şeylerin O’nda bulunduğunu anlayacak olurlarsa, muhakkak O’nu öldürmeye kalkışırlar.” uyarısında bulunması üzerine Ebû Talib’in Şam’a gitmekten vaz geçerek oradan Mekke’ye geri dönmesi…

Bunlardan da anlaşılacağı üzere, şimdi Gazze’de zikrettiğimiz suretlerine göre davranarak çocukları katleden Siyonist-Hıristiyanlarla ta Peygamber Aleyhisselam’ın çocukluğuna kadar inen kapanmamış bir hesabımız var.