•     Aksa Tufanı'nın 6 Ekim 1973'te yapılan Yom Kippur Savaşı ile aynı güne denk gelmesi bir tesadüf mü?
•     Yom Kippur Savaşı nasıl başladı nasıl bitti?
•     Enver Sedat bu saldırı ile neyi amaçlamıştı?
•     Kissinger'in Camp David Anlaşmasındaki rolü neydi?

Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'nın işgalci İsrail'e karşı başlattığı Aksa Tufanı; uzun zamandır hazırlık yapıldığı anlaşılan ve ani bir baskınla ağır bir darbe vurmayı amaçlayan geniş çaplı bir operasyondur. 6 Ekim'de başlayan bu operasyonun, 50 sene önceki Yom Kippur savaşıyla aynı güne denk gelmesi tesadüfle açıklanamaz. Benzerlikleri çok olan bu operasyonun, İnşaallah sonu aynı olmaz. Çünkü Mısır'ın zaferiyle başlayan Yom Kippur Savaşı, büyük bir hezimetle sona ermiş ve Ortadoğu'da dengeleri değiştirmişti.

1948'DEN 1973'E FİLİSTİN'DE YAŞANANLAR

Birinci Dünya Savaşı sırasında İslam'ın ezeli düşmanı İngiltere, Kudüs ve Filistin'i işgal ederek bölgede kan, gözyaşı ve kaos dönemini başlatmıştı. Otuz yıllık işgal ve manda yönetiminde Siyonizmi himaye ederek 1948'de onlara altın tepsi içinde bir devlet hediye etti. 2 Kasım 1917'de Balfour Bildirisi ile Filistin'de vadettiği Yahudi Devleti'nin her türlü altyapısını hazırlayarak 14 Mayıs'ta dünyanın başına bela etti. Haçlı zihniyetinden Siyonizme devir teslim yapılan Filistin, bundan sonra Evangelist ABD'nin himayesi altına girdi.

Peki, 1948'de Arap İsrail Savaşı ne maksatla yapıldı sonuç ne oldu? Görünürde Birleşik Arap Orduları, Filistin'i, Kudüs'ü ve Müslümanları kurtarmak için, "Nekbe" Büyük Felaket günü olan 15 Mayıs'ta harekete geçmişlerdi. Fakat işin aslı hiç de öyle değildi. Filistin'e asker gönderen Suriye, Irak, Arabistan ile Mısır ve Ürdün'ün niyetleri bambaşkaydı. Hiçbir zaman bağımsız bir Filistin Devleti'ni istemeyen bu ülkeler, Siyonistlerle yaptıkları kirli pazarlıkları gizleyerek savaşıyor gibi yaptılar.
İngilizlerle işbirliği sonucunda Osmanlı'ya isyan eden Şerif Hüseyin'in oğlu Ürdün Kralı Abdullah, ileride başbakan olacak İsrail temsilcisi Golda Meir ile gizli pazarlık yaparak, Kudüs ve Batı Şeria karşılığında Filistin'i resmen sattı. O sırada Ürdün Genelkurmay Başkanı olan John Gallup Paşai 1948 Arap İsrail çatışmasının "sahte bir savaş" olduğunu hatıralarında yazdı.

BM kararıyla 1948'de Filistin'in yarısını elde eden İsrail, bununla yetinecek miydi? Tabii ki hayır! Tam 19 yıl boyunca askeri ve siyasi bütün hazırlıklarını tamamlayarak 1967 yılına geldi. Karşısında tam da aradığı hayalperest ve mağrur devlet başkanı Cemal Abdünnasır vardı. Mısır, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Irak'ı gözüne kestiren Siyonistler, müthiş propaganda gücünü kullanarak kendilerini mağdur ve Arapların ortasında kalmış, her an yok edilebilecek zayıf bir ülke olarak göstermeyi başardılar. Başta ABD olmak üzere Fransa ve İngiltere'nin desteğini arkasına alan İsrail, 5 Haziran günü düğmeye bastı. 

Satın aldığı hain casuslar vasıtasıyla bütün gizli bilgilerini elde ettiği Mısır hava kuvvetlerini daha yerdeyken imha etti. Aynı şekilde Ürdün jetleri de havalanmaya fırsat bulamadan İsrail'in Fransa'dan aldığı Mirage'larının hedefi oldu. Bu hava harekatı sadece bir gün sürdü. Kalan 5 günde ise İsrail kara hedeflerine ulaşmakta hiç zorlanmadı. Mısır'dan Gazze ve Sina'yı, Ürdün'den Kudüs ve Batı Şeria'yı, Suriye'den ise Golan Tepelerini ele geçirerek işgal etti. Altı Gün Savaşı'nda topraklarının yüz ölçümünü üç katına çıkardı.

1973 YOM KİPPUR DENGELERİ DEĞİŞTİRDİ

Mısır'ın bu yenilgiyi hazmetmesi oldukça zordu. Nasır'dan sonra yerine geçen Enver Sedat görünüşte ılımlı biriydi. Fakat hiç kimsenin tahmin edemeyeceği kadar sinsi ve intikamcıydı. Yahudiler için kutsal olan ama coğrafi olarak Mısır'ın bir parçası sayılan Sina Yarımadasını İsrail'e bırakmaya hiç niyeti yoktu. Büyük bir gizlilik içinde askeri ve stratejik hazırlıklara başlandı. En küçük ayrıntıya kadar planlar yapıldı. Harekatın başlayacağı gün bile titizlikle belirlendi. Bu arada Suriye'de iktidarı ele geçiren Baas Partisi lideri Hafız Esad da, Mısır'la aynı günde İsrail işgali altında olan Golan Tepeleri'ne hücum edecekti.

İsrail ise işgal ettiği Sina'yı korumak için Mısır'la aralarında tabii sınır olan Süveyş Kanalı'nın doğu yakasına büyük tahkimatlar yapmıştı. General Barlev'in adının verildiği savunma hattını yarmak neredeyse imkansızdı. 25 metrelik kum tepelerinin ardına beton sığınaklar ve tank mevzileri yapılmış, birbirlerine demiryolu ile bağlanmıştı. Hattın gerisine döşenen boru hatlarından, gerekirse Süveyş'e petrol akıtılacak ve ateşe verilecekti. O zamanın Savunma Bakanı tek gözlü Moşe Dayan

"Barlev Hattı'nı ancak ABD ve Rusya birlikte çalışırsa aşabilir" demişti.

İsrail, Yahudilerin kutsal günü olan Yom Kippur'a hazırlanıyordu. Kefaret gününde yapılacak ayinlerle bağışlanmayı umuyorlardı. Fakat onları bağışlamayı asla düşünmeyen Enver Sedat, 6 Ekim'i (Ramazan'ın 15'i) ajandasına çoktan kaydetmişti. Önce topçular ateşe başladı. Sonra kanal üzerine hızla seyyar köprüler kuruldu. Mısır tankları, zırhlı birlikleri ve askerleri artık Süveyş'in doğusundaydılar. Fakat yüksek kum tepeleri nasıl aşılacaktı? Bu zannedildiği kadar kolay değildi! 
Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünen Mısır kurmayları, bir zirai aleti askeri silaha dönüştürerek kum tepelerini kısa sürede yok ettiler. Avrupa'dan sulama için alınan su motorlarını, su toplarına çeviren Mısır ordusu, kanaldan aldıkları tazyikli suyla kum tepelerini yok edip kendilerine yol açarak ilerlediler. Barlev Hattı artık aşılmıştı. İlk altı saatteMısır'ın 30 bin askeri ve 600 tankı Sina'da ilerlemeye başladı. Komandolar ise savunma hattının gerisine indirilerek petrol boru hatları tahrip edildi. İsrail ilk günde 25 uçak ve 100 tank kaybetti. Peki sonuç ne oldu? 

Mısır'ın zafer sevinci sadece altı gün sürdü. 12 Ekim günü her şey birden bire değişti. Çünkü ABD İsrail'e kayıtsız şartsız tam destekle bir hava köprüsü kurdu. Kısa zamanda İsrail'in kaybettiği her şey yerine kondu. Stratejik planlama desteği verildi. Mısır ordusu önce durdu, sonra geri döndü ve geldikleri gibi Sina'yı terkedip gittiler. Beyrut kasabı Ariel Şaron komutasındaki İsrail askerleri Süveyş'i geçip Mısır içlerinde ilerlemeye başladı. Savaş sonunda İsrail 100 uçak, 800 tank ve 2300 asker kaybetti. Mısır ise, 11 gemi, 350 uçak, 1300 tank ve 19 bin asker kaybetti. Eğer 22 Ekim'de ateşkes yapılmasaydı, belki de Mısır'ın tamamı işgal edilecekti.

HENRY KİSSİNGER'İN MEKİK DİPLOMASİSİ

Peki Mısır Yom Kippur Savaşı'na neden girişti ve sonrasında nasıl bir diplomatik ve siyasi kazanç elde etti? Burada kritik isim, 100 yaşına girmiş ABD'nin eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'dir. Gençliğinde Nazi katliamından kaçan ve ABD'de siyasete atılan Yahudi asıllı H. Kissinger, Ortadoğu'da 20. Yüzyılın son çeyreğine damga vurmuştu. Enver Sedat'ın Sina'yı İsrail'den geri alabilmek için ABD'den yardım ve diplomatik çözüm beklemesine karşı, Kissinger şu tarihi sözü söylemişti:

"Eğer İsrail'e müdahale etmemizi istiyorsanız, buna sebep olacak bir kriz çıkartmanız gerekiyor. Çünkü biz ancak kriz çözmekle uğraşırız."

Bu sözlerden cesaret alan Enver Sedat'ın Yom Kippur saldırısı için ciddi hazırlıklara başladığı söyleniyordu. Ancak Kissinger, Enver Sedat'ın böyle bir savaşa girişeceğini pek tahmin etmiyordu. Mısır'la Suriye'nin işbirliği yaptığını ve İsrail'e saldıracaklarını hissettiğinde ise, İsrail'in harekete geçmesini önlemeye çalıştı.

Çünkü onların 1967'de yaptıklarının bir küstahlık olduğunu ve yola getirilmeleri gerektiğini düşünüyordu. Savaşın ilk günlerini ise şöyle değerlendirdi:

"Yom Kippur Savaşı'nın çıkacağını tahmin etmiyorduk. Ama yine de bizim için çok faydalı oldu. Biz kendimiz bir senaryo yazmaya kalksaydık bile, bundan daha iyisini ortaya koyamazdık."

Gerçekten de ilk günlerde çok büyük şok yaşayan İsrail'in yeniden üstün duruma gelmesi için gerekli her türlü yardım yapılmaya başlandı. Fakat Mısır'ın askeri olarak tamamen yok edilmesi ve işgal edilmesi Kissinger'in planında yoktu. İki tarafı barışa mecbur edecek dengeyi korumak için, günü geldiğinde İsrail'e dur demesini bildi. Çünkü önemli olan Ortadoğu'ya ABD'nin hakim olması, İsrail'in kontrol altında tutularak Arap dünyasının bu tehditle kendilerine bağımlı hale getirilmesiydi.

Savaş sonrası söylediği şu sözler bu iddianın açık deliliydi:

"Fırsatlar her zaman insanların ayağına gelmez;bazen insanlar fırsatları yakalar. Şimdi yaptığım şey, her zaman aklımdaydı; benim hayalimdi. Siyasi hayallerimiz, bize havadan değil, tarih okumalarından gelir. Bence tarih, kendini tekrar etmez. Yalnızca tarih okumayanların, onun tekrarına mahkûm olduklarına inanıyorum."
Kissinger'in Kahire, Şam ve Kudüs arasında defalarca gidip gelerek tarihe "Mekik Diplamasisi" diye geçen çabaları, sonuç verdi. Beş yıl sonra Başkan Jimmy Carter öncülüğünde Enver Sedat ve Menahem Begin kameralar karşısına geçerek Camp David barış anlaşmasını imzaladılar. 17 Eylül 1978'de yapılan anlaşmaya göre; Mısır, İsrail'i resmen tanımış, İsrail ise Sina Yarımadası'ndan çekilmeyi kabul etmişti. Enver Sedat Sina'yı elde etmiş ama Araplar nezdindeki prestijini tanmamen kaybetmişti. Bu anlaşma ülke içinde ve dışında çok büyük tepkiler doğurdu. Ve yine bir 6 Ekim günü (1981) Enver Sedat bir tören geçişi sırasında yakın korumalarının düzenlediği suikastta öldürüldü.

YOM KİPPUR'DAN NASIL DERS ÇIKARMALI?

Gerek hazırlık, gerekse hücum safhasında çok benzerlikler olan iki operasyon da 6 Ekim'de başladı. Arada tam 50 yıl var. Elbette Hamas'ın gücüyle Mısır devleti mukayese edilemez. Ancak ilk anda başarılı oldukları ve İsrail'e büyük bir korku yaşattıkları kesin. Önemli olan askeri başarıyı devam ettirmek ve sonuç almaktır.
Operasyonu Yom Kippur ile aynı günde başlattıklarına göre, umarım Hamas kurmayları bu savaşı çok iyi incelemiş ve "tarihi tekerrür ettirmemek için" gerekli tedbirleri almışlardır. Öncesi ve sonrasıyla meçhulümüz olan bu operasyona dair birbirine zıt çok iddialar konuşuluyor. Bazıları tahmin, bazıları itham, bazıları ise arzularını dile getiriyor. Bu yazıda sadece tarihi bir olayı aktararak bugüne nasıl ışık tutabileceğini dikkatli nazarlara sunmaya çalıştım. Yorumu sizlere bırakıyorum.
Ben, Filistin ve Kudüs davasını tereddütsüz bir şekilde savunup işgalci İsrail'in zulüm ve haksızlıklarını her zaman dile getirdim. Özellikle Nekbe'yi anlatarak İsrail'in bir "terör devleti" değil, bir "terör örgütü" olduğunu söyledim. Önemli olan Mescidi Aksa ve Kudüs'ün tam özgür olması ve mazlum Filistin halkının İsrail teröründen kurtulmasıdır. Bunun için de doğru zamanda, doğru yerde, doğru eylemlerin yapılması lazım. Filistinli bütün grupların ittifak ve ortak akılla hareket etmesi lazım. Bütün İslam dünyasının Filistin davasında birlik ve beraberlik içinde olması lazım.
Allah akıbetimizi hayr eylesin!