Yıllardır okullarda yapılan okuma ve yazma etkinliklerine katılıyorum. Ancak ilk defa Sivas'ta bu kadar geniş katılımlı ve ciddi hazırlanmış bir proje ile karşılaştım. Türkiye Yüzyılına sahip çıkacak, mazi ile ati arasında köprü kuracak bilinçli nesil işte böyle yetişir. Şehri imar ederken nesillerin ihya edilmesine öncelik veren ve böylesine önemli bir projede emeği geçen herkese teşekkür ediyor, projeye gönüllü katılan öğrencilere başarılar diliyorum.

GENÇLER İÇİN BÜYÜK PROJELER

Sivas Eğitimde Diriliş Derneği, Belediye'nin desteğiyle ve Milli Eğitim Müdürlüğünün katkılarıyla çok büyük projelere imza atıyor. Liseler arası okuma ve yazma yarışmaları ile öğrencileri hem bilinçlendiriyor hem de kültürel faaliyetlere gönüllü katılmalarını sağlıyor. Yurtdışı seyahat ödülü ise teşvik edici oluyor. Önceki senelerde Bosna Hersek, Özbekistan ve Kazakistan seyahati yapılmış. Bu yıl ise kazananları bekleyen ödül Endülüs seyahati olacak. Sivas Belediyesi projenin tüm maddi giderlerini karşılayarak eğitim ve kültüre verdiği büyük desteği devam ettiriyor. İnşaallah bu ciddi kültürel faaliyetler bütün Türkiye'ye örnek olur.

Bakın Sivas Belediye Başkanı Hilmi Bilgin bu konuda neler söylüyor:

"Belediyeler sadece yol, köprü, park, bahçe yapmazlar. Belediyeler, şehrin inşasının yanı sıra o şehrin fertlerinin ruh dünyasının ihyası ile de meşgul olurlar. Hele de bu şehir, Sivas gibi Selçuklunun kalbi, Osmanlının vicdanı, Cumhuriyet’in aklı olan kadim bir belde ise o şehrin yöneticilerinin sorumluluğu elbette çok daha fazladır. Usta mimar Turgut Cansever “Şehri imar ederken nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz, ihmal ettiğiniz nesil, imar ettiğiniz şehri tahrip eder.” der. Bizler de bu şuur ile göreve geldiğimiz ilk günden itibaren hem şehrimizin inşası hem de nesillerimizin ihyası için gece gündüz demeden çalışmaktayız.  Çalışmalarımızın merkezinde ise her zaman genç kardeşlerimiz yer almakta.  

Gençlerimizin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz Benim Belediyem Gençlik Çalıştayı, pek çok mahallede açtığımız Heyecan Merkezleri ve spor kompleksleri; düzenlediğimiz Divriği, Çanakkale, Ankara, Bosna Hersek, Kazakistan, Özbekistan gezileri; yarışmalar, festivaller ve daha pek çok çalışma ile asıl maksadımız; Üstat Necip Fazıl’ın ifadesi ile "Kim var, diye seslenilince sağına ve soluna bakınmadan fert fert ‘Ben varım!’ cevabını verici, her ferdi ‘Benim olmadığım yerde kimse yoktur!’ duygusuna sahip bir dava ve ahlakını pırıldatıcı bir gençlik…” yetişmesine katkı sunmaktır. İnanıyoruz ki ancak böyle bir gençlik; mazi ile ati arasında sağlam köprüler kuracak, ülkemizi Türkiye yüzyılına emin adımlarla taşıyacaktır. İslam kültür ve medeniyetinin en gelişmiş merkezlerinden birisi olan Endülüs’ün "Diriliş Nesli Endülüs Yolunda Projesi" ile yakından tanınması, idrak edilmesi ve günümüze uyarlanması açısından çok kıymetli olduğuna inandığım bu eselerri sizlerle buluşturuyor; her daim zihninizin açık, kaleminizin kavi olmasını temenni ediyorum."

KUDÜS'TEN ENDÜLÜS'E

Endülüs İslam Medeniyetinin özünde; birlikte huzur, barış ve refah içinde yaşamak prensipleri vardı. Kur'ân'ın Ehli Kitaba verdiği hakları dürüst bir şekilde uygulayan ve İslam'ı hakkıyla yaşayan Müslümanlar, bu yeni ülkenin kısa zamanda hidayete ermesine vesile oldular. Dinlerinde kalan İsevi ve Museviler de İslam'ın adil hükümlerinden o kadar memnunlardı ki, dillerinden âdetlerine kadar birçok konuda Müslümanları taklit etmekten kendilerini alamıyorlardı.

Ve Kurtuba. Neredeyse beş asır Avrupa Medeniyetinin başşehri olmuş, ilmiyle, hikmetiyle, tekniğiyle, kültürüyle bu kıt'anın her alanda öncülüğünü üstlenmişti. Ortaçağda kralların saraylarında 90 kitap bulunurken, II. Hakem'in kütüphanesinde tam 400 bin kitabın olduğu Kurtuba. (*) Avrupa'da temizliğin ne olduğu bilinmezken, tam 800 umumi hamamı bulunan Kurtuba. Paris, Roma, Londra sokakları karanlık ve çamur içindeyken, tertemiz caddeleri kandillerle aydınlatılan Kurtuba...

Papa II. Sylvester'in gençliğinde Aurillac'lı Gerbert adıyla üç sene eğitim gördüğü, matematik, astronomi ve diğer insanlar tarafından şeytan aletleri diye tavsif edilen rakamlarla hesap yapmayı öğrendiği Kurtuba. Museviler tarafından Hz. Musa'dan sonra gelen İkinci Musa diye adlandırılan filozof Maimonides'in (Musa ibni Meymun) doğduğu ve yetiştiği Kurtuba. Batılıların Averroes dedikleri, kitaplarını yıllarca üniversitelerde okuttukları ve onun şerhleri sayesinde Aristo'yu öğrendikleri İbni Rüşd'ün şehri Kurtuba...

Fetihleriyle, yüzyıllarca barış ve huzur içinde süren yaşantılarıyla ve hazin sonlarıyla benzer bir kaderi paylaşan bu iki belde, Kudüs ve Endülüs tarihin derinliklerinden bizlere çok önemli mesajlar veriyor. Bu mesajların en önemlisi şudur:

Hiç kimse zaferlerine ve başarılarına güvenmesin. Düşman daima tetiktedir. Her zaman uyanık olun ve ülkenize sahip çıkın. Birlik ve beraberliğinizi asla bozmayın. Zayıf düştüğünüz anda iç ve dış düşman güçler hemen harekete geçecektir. 400 yıl Osmanlı himayesinde kaldıktan sonra işgal edilen Kudüs ve Meccidi Aksa ile 500 yıl sonra Katoliklerin Reconquista diyerek yeniden ele geçirdiği Kurtuba ve Mescidi Kebir (Ulucami) aynı kaderi paylaşmıştı. Sizler de Kudüs ve Endülüs'ü ibret gözüyle okuyun ve asla unutmayın.

ENDÜLÜS TARİHİNİ NİYE ÜÇE AYIRDIM?

Endülüs ile ilgili yazmaya başlarken, sekiz asırlık bu muhteşem tarih ve medeniyeti tek bir kitapta anlatmak imkansız olduğu için, üç bölümde inceledim.
Endülüs Fatihleri'nde, çok bilinen Tarık bin Ziyad ile birlikte az bilinen Kuzey Afrika Valisi Musa bin Nusayr ve oğlu Abdülaziz'i de tanıtmaya çalıştım. Cebelitarık Boğazı'nı geçerek İspanya'ya çıkan Müslümanlar aslında gemileri yakmadılar. Fakat zihinlerindeki geri dönüş fikrini silerek 590 bin kilometrekarelik İber Yarımadasını üç sene gibi kısa bir zamanda fethettiler. Hıristiyanlar ve Museviler Katolik baskı ve zulmünden kendilerini kurtaracak bir gerçek kurtarıcı ararken birden Müslümanları karşılarında buldular. Adaletli, hoşgörülü, din ve inançlarına karışmayan, can mal ve namus güvencesi veren bu insanlara gönül rahatlığıyla kapılarını açtılar.

Kurtuba'nın Altın Çağı'nda, Endülüs'ün askeri ve siyasi gücünün zirvede olduğu, bilim ve medeniyette Avrupa'nın en ileri ülkesi haline geldiği yükselme devrini gözler önüne sermeye çalıştım. Özellikle Endülüs medeniyetinin başkenti olan Kurtuba'nın sosyal yaşantısını, kültür ve medeniyetteki öncülüğünü, bilim ve teknolojideki üstünlüğünü dile getirdim. İnsanların uçmayı ancak rüyalarında gördüğü 880 yılında; astronom ve filozof olan İbni Firnas adlı bir bilgin, hem de hükümdarın huzurunda başarılı bir deneme yapmıştı. Model uçak şeklinde yaptığı bir cihazın içine girerek uçmuş ve belli bir süre havada kalarak çimenler üzerine inmişti. Ancak cihaza kuyruk yapmayı unuttuğu için iniş sırasında dengesini kaybederek yaralanmıştı.

Elhamra'nın Gözyaşları'nda ise, Endülüs Medeniyetinin gerçekten yürek yakan hazin sonunu, çöküşe giden siyasi ve kültürel sebepleri ortaya koymaya çalıştım. Her şeye rağmen Gırnata'da kurulan Beni Ahmer Devleti 250 yıl varlığını devam ettirmiş ve tarihe muhteşem bir miras bırakmıştı. Endülüs İslam Mimarisi'nin şaheseri olan Elhamra, her yönüyle zirvede olduğunu gösterirken, bütün insanlığa da nakışları arasında yüzlerce defa tekrar edilen şu ibare ile sesleniyordu:

"Vela Galibe İllallah"

Allah'tan başka galip yoktur.

Bağnaz Katoliklerin, Engizisyon Mahkemelerinde işkencelerle öldürdüğü, şehir meydanlarında binlerce kitapla birlikte diri diri yaktığı "Morisko" adı verilen bu masum Müslümanların dramı ise Avrupa tarihinin yüz karasıdır.

ENDÜLÜS'TEN KALAN 30 KİTAP

1903'te Nobel Fizik Ödülü, 1911'de Nobel Kimya ödülü alan Madam Küri'ye  veya eşi Piyer Küri'ye atfedilen bir söz var: "Müslüman Endülüs'ten bize 30 kitap kaldı atomu parçaladık, şayet yakılan milyonlarca kitabın yarısı kalsaydı çoktan galaksiler arası seyahat ediyor olacaktık..." Bu söz söylenmiş olsun veya olmasın gerçekler değişmez.

Gerçek şu ki Avrupa bugünkü bilim, teknoloji ve medeniyetini Endülüs'e ve Müslümanlara borçludur. Onlar Ortaçağ karanlığında boğulurken gerek Doğu İslam Medeniyeti, gerekse Endülüs Medeniyeti zirvede bulunuyordu. Sosyal ve siyasi sebeplerle Müslümanlar duraklama ve gerileme devresine girdiğinde, Avrupa onların attığı temeller üzerine bilim ve teknoloji üretmeye başladı. Çoğu zaman da alıntı yaptıkları bilimsel eserleri ve yazarları gizleyerek kendi isimlerini öne çıkardılar.
Sonuç olarak, bütün buluş ve icatların Batılı bilim adamları tarafından yapılmış olduğuna bizi inandırdılar. Daha da korkuncu, Matematik, Cebir, Geometri, Fizik, Kimya, Astronomi, Coğrafya, Tıp, Botanik, Eczacılık gibi bilim dallarının kurucuları olan Biruni, Harizmi, Cezeri, Mecriti, İbni Sina, Farabi, Zehravi, İbni Rüşd, İdrisi, Ali Kuşçu, Piri Reis gibi yüzlerce bilim adamını da bize unutturdular.

İşte çağımızda bu gizli kalmış bilim tarihine ömrünü adamış, ciltler dolusu kitap yazmış ve Müslümanların medeniyet öncülüğünü hakkıyla isbat etmiş olan merhum Prof. Dr. Fuat Sezgin hocamızı sizlere tekrar hatırlatıyorum. Gençliğimizi aşağılık kompleksinden kurtaran ve tarihimizdeki bilim adamlarının çalışma ve buluşlarını ortaya koyan eserlerinden istifade etmenizi ve İstanbul Gülhane parkı içinde bulunan İslam Bilim ve Teknoloji Müzesini gezmenizi ısrarla tavsiye ediyorum.

(*) II. Hakem'in Medinetüzzehra saray Kütüphanesinde 400 bin kitap olduğunu ifade eden tarihi kaynaklar şunlardır:

1. Ahmed b. Alî el-Kalkaşendî, Subhu’l-a’şâ fî sınâ’ati’l-inşâ (nşr. Muhammed Abdürresûl İbrâhim), I-XIV, Kahire 1340/1922, I, 466-67.
2. İbn Haldûn, el-‘İber, IV, 188; Makkarî, Nefhu’t-tîb, I, 386.
3. Makkarî, Nefhu’t-tîb, I, 395; Zikru bilâdi’l-Endelüs, s. 169. Bu rakamın 600.000 olduğu da söylenmiştir. Bak. Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız, “Endülüs Emevileri’’, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, I-XV, İstanbul 1992, IV, 484.
4. Alî b. Ahmed b. Saîd b. Hazm, Cemheretu ensâbi’l-‘Arab (nşr. Lêvi-Provençal), Mısır 1948, s. 92.