El Kassam mücahitleri 7 Ekim'de başlayan Aksa Tufanı ile tarihteki şanlı Gazze savunmalarına altın bir sayfa daha eklediler. Binlerce Mehmetçiğin kanıyla sulanmış bu aziz vatan toprağını, Siyonist teröristlere karşı savunarak Müslümanların da izzetini korumuş oldular. Bizim 1917'deki şanlı Gazze savunmalarını kaleme aldığımız gibi elbette tarih bir gün, 2023 direnişinin destanlaşan cihadını teferruatıyla yazacaktır.

Çok eski bir tarihe sahip olan Gazze, Suriye ile Mısır arasında önemli bir merkez durumundaydı. Kudüs’le birlikte, Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı aldığı 1517’den itibaren 400 yıldır Osmanlı himayesindeydi. Su kaynaklarının bol olması Gazze’yi, hurma, zeytin, incir ve portakal bahçeleriyle çevrili bir vaha hâline getirmişti. Yirmi-otuz metrelik kuyulardan su çıkması da bu bölgede yerleşimin artmasına sebep olmuş, 1. Dünya savaşı öncesi Gazze’nin nüfusu 40 bine yaklaşmıştı.

Süveyş Kanalı açılmadan önce, Anadolu ve Suriye’den gelen hac kervanları Gazze’de toplanır, buradan Akabe’ye giderek Afrikalı hac yolcuları ile beraber Kızıldeniz üzerinden gemiyle Cidde’ye, oradan Mekke’ye varırlardı. 17 Kasım 1869’da Süveyş Kanalının açılması, Hac yolculuklarında hem Akabe’nin, hem de Gazze’nin önemini bir ölçüde azaltmıştı.

Kudüs’ü ele geçirmek için mutlaka Gazze’nin alınması gerektiğini çok iyi bilen İngilizler, kuvvetli bir şekilde bu cephe üzerine hücuma karar vermişlerdi. 

Bi’rüssebi ile Gazze sahili arasındaki mesafe, kuş uçuşu 50 kilometre civarında idi. Bu kadar geniş bir cephede kuvvetli müstahkem mevziler hazırlamak ve müdafaa yapmak hiç kolay değildi. Gazze ile deniz arasındaki 4 kilometre genişliğindeki sahil şeridi kumluk bir arazi olduğu için siper kazmak mümkün olmuyordu. Ancak bitkilerin bulunduğu yerlerde kum torbaları ile tahkimat yapılabiliyordu. Bu bölgedeki kum tepeleri müdafaa için iyi birer siper meydana getirmesine rağmen denizden esen sert rüzgarlar bu tepelerin yerlerini sık sık değiştirdiği için bu tabii siperlerden de tam istifade edilemiyordu.

BİRİNCİ GAZZE MUHAREBESİ

1917 yılının 26 Mart gecesi İngiliz birlikleri Gazze Vadisi'ni geçmeye başlamıştı. Fakat şiddetli yağış yüzünden dereyi zorlukla aşmış, sabaha doğru ancak Gazze'nin 6 kilometre yakınına gelebilmişlerdi. Ertesi gün İngiliz 53. Tümen’i Gazze’ye güneyden hücum ederken, sağ kanadı ise Ali Muntar Tepesi’ne yöneldi. Burası Gazze’nin kuzeydoğusunda bulunan Şeyh Ali Muntar’ın türbesinin bulunduğu stratejik bir tepeydi. Müttefikimiz olan Avusturya-Macaristan dağ obüs bataryaları bu hakim tepede mevzilenmiş, İngiliz kuvvetlerine ağır zayiatlar verdiriyordu. Tepenin çok iyi savunulması karşısında General Chetwode, Avustralya süvarilerini kuzeyden Ali Muntar’a hücum ettirdi. Arkadan yapılan taarruz karşısında fazla dayanamayan birlikler dağıldı. Dağ obüs bataryaları kumandanı Yüzbaşı Von Truzschewski İngilizler tarafından öldürüldü. Yarı geceden sonra Ali Muntar Tepesi artık İngilizlerin eline geçmiş bulunuyordu.

27 Mart gecesi sabaha kadar Gazze çevresinde çarpışmalar devam etmişti. Fakat Gazze’nin dış bölgelerindeki sık meyve bahçelerinde birbirine karışan İngiliz piyadeleri, etraftaki dikenli Şabbare (frenk inciri) ağaçları yüzünden fazla ilerleyemedi.

İngiliz keşif müfrezeleri, Ali Muntar Tepesi’nden Gazze’ye hücuma kalktılar. Burada mevzilenmiş olan 16. Tümen’in 125. Alay’ı ile çok şiddetli çarpışmalar oldu. 125. Alay Kumandanı Binbaşı Rahmi Bey metanet ve soğukkanlılığını koruyarak, kahramanları ile Ali Muntar Tepesi’ni ele geçirdi. Alay Müftüsü Abdürrezzak Hoca’nın askerlere şevk veren konuşmasının kazanılan zaferde çok büyük payı vardı. Böylece 1. Gazze Muharebesi sona ermiş, düşman önemli kayıplar vererek geri çekilmişti.

İKİNCİ GAZZE MUHAREBESİ

15 Nisan’da Kudüs Ordu Karargâhından gelen talimatlar gereği Gazze-Bi’rüssebi cephe hattında müdafaa düzeninde değişiklik yapıldı. 3. Tümen deniz kenarından başlayıp Gazze’nin güneyinden devam eden ve güneydoğudaki Alimuntar Tepesi’ne kadar olan cepheyi müdafaa etmeye başladı.

16 Nisan günü, üç İngiliz Harp gemisi Gazze koyundan Alimuntar Tepesi’ni dövmeye başladı. Ertesi gün de 3. ve 53. tümenlere karşı topçu ateşi devam etti. İngiliz tankları da siperlerimize yakın yerlerde keşif harekâtı yaptılar. 17 Nisan’da üç İngiliz tankı ilk defa cephe ilerisine çıkmış keşif harekâtı yapmıştı. Düşmanın, korkutmak ve psikolojik üstünlük sağlamak maksadıyla yaptığı bu gösterişin sonu onlara pahalıya patladı. Başarılı topçu bataryalarımız bu tanklardan birine isabet kaydederek saf dışı bırakmıştı. Böylece askerimiz ilk defa karşılaştığı bu dev demir yığınının, çok da korkulacak bir şey olmadığını görmüş ve rahatlamıştı.

18 Nisan’da ise, 12 İngiliz harp gemisinin katıldığı Gazze bombardımanı en şiddetli seviyeye çıkmıştı. Bu defa üç Fransız gemisi de İngilizlere destek vermişti. Fakat Almanya Osmanlı Devleti’ne yaptığı askerî yardıma rağmen savaş boyunca Mısır, Gazze ve Filistin’e deniz kuvveti göndermedi. Lübnan ve Filistin kıyılarında dolaşan birkaç Alman denizaltısı ise herhangi bir deniz savaşında yer almadı.

19 Nisan sabahı şafak sökerken İngilizler karadan topçu birlikleriyle, denizden harp gemileriyle Gazze mevzileri üzerine üç saat süren yoğun bir bombardıman başlatmışlardı. Topçu ateşi kesildiği anda, üç koldan taarruza geçen düşman piyadelerinin yanı sıra Hecinsüvar (develi) birliği ve 7 tank da taarruza katılmıştı. Osmanlı topçusu ve makineli tüfekleri çok iyi mevzilenmiş olduğu için, bu hücumlarda düşman kuvvetlerine ağır zayiat verdiriyorlardı. Bir İngiliz bölüğü, siperlerin ileri bir noktasına geçtiği için karşı taarruzla esir edildi. Topçu ateşi neticesinde 3 tank tahrip edilince, kalan 4 tank da mecburen geri çekildi. İngilizlerin tanklardan bekledikleri büyük ümitler, ilk defa kullandıkları gaz mermileri gibi hayal kırıklığına sebep olmuştu. Kullandıkları zehirli gaz mermileri açık havada yüksek sıcaklık sebebiyle etkisini kaybetmiş, farkına bile varılmamıştı.

Asıl büyük düşman taarruzu Gazze bölgesine yapılmıştı. İngiliz kuvvetleri 53. Tümen cephesine üç defa hücum etmişler, fakat her seferinde toplarımız ve makineli tüfeklerimizin şiddetli ateşi karşısında dalga dalga erimiş ve geri püskürtülmüşlerdi. Böylece 2. Gazze Muharebesi de kazanılmış, düşmana ağır zayiat verdirilmişti.

KUMANDANLAR DEĞİŞİYOR

Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın Almanlardan daha fazla destek sağlamak için General Falkenhayn ve ekibini Yıldırım Ordular Grubu’nun başına getirmesi, cephedeki kumandanlar arasında hoşnutsuzluğa sebep olmuştu. Zaten üç senedir bu cephede Alman subaylarla aralarında geçimsizlik olan zabitlerimiz, Cemal Paşa’nın pasif bir duruma düşmesinden de rahatsız olmuşlardı. Tümen kumandanları aralarında bu durumu tenkit etmeye başlamışlardı.

Her iki Gazze muharebesindeki başarısızlıkları yüzünden General Sir Archibald Murray, 11 Haziran’da Londra’dan gelen telgraf emriyle Mısır Kuvveyi Seferiye kumandanlığından alınmıştı. Yerine Avrupa cephelerinde çok başarılı olmuş General Sir Edmond Allenby tayin edilmiş, 27 Haziran’da Kahire’ye gelerek İngiliz Mısır Kuvvetler Başkumandanlığı’nı devralmıştı. Allenby hedefinin sadece zafer kazanmak değil, Gazze ve Kudüs’ü ele geçirerek Osmanlı’nın bütün Filistin, Ürdün ve Suriye’den çıkarılması olduğunu söylemiş, askerî hazırlıklara da hemen başlamıştı.

2 Ekim 1917’de Sina ve Filistin Cephesi, yeni kurulan 8. Orduya bağlandı. Kumandanlığına da Mirliva (Tuğgeneral) rütbesine terfi eden Von Kress Paşa getirildi. Böylece Fevzi Paşa (Çakmak) kumandasındaki 7. Ordu ile 8. Ordu, Yıldırım Ordular Grubuna bağlanarak Gazze, Kudüs ve Filistin’in müdafaası onlara verilmişti.

BİNBAŞI MEİNERTZHAGEN’İN ÇANTASI

10 Ekim günü Gazze Cephesi’nde çok enteresan bir olay yaşandı. Osmanlı keşif kollarının önünden kaçan bir İngiliz otomobiline ateş açılmış ve takip edilmeye başlanmıştı. Bunun üzerine yaralanan İngiliz subayı, kana bulanmış dürbün ve harita çantasını bırakarak kaçmıştı. Çantanın Binbaşı Meinertzhagen isimli istihbarat subayına ait olduğu anlaşılınca, 8. Ordu Kumandanı olan Von Kress Paşa’ya getirilmişti. Çanta açıldığında içinde bazı mektuplar, bir miktar para ve Gazze’ye yapılacak taarruz planı bulunmuştu. Bu belgeler incelendiğinde şu sonuca varılmıştı:

“Taarruz sene sonunda yağmur mevsimiyle başlayacaktır. Bi’rüssebi-Tellüşşeria hattına gösteriş taarruzu, Gazze’nin batı taraflarına ise asıl taarruz planlanmaktadır. Gece harekâtında tanklar da kullanılacaktır. Gazze’nin kuzeyinde Hesi Vadisi’ne İngilizlerin, Suriye sahillerine ise Fransızların bir çıkarma yapması düşünülmektedir.”
İngilizler bu çantanın gerçek olduğu zannı verebilmek için, telsiz ve telgraflarla böyle bir çantanın kaybolduğu, nerede bulunursa derhâl karargâha teslim edilmesi gerektiği bildirilmişti. Düşman keşif kolları da günlerce çantanın düşürüldüğü yerde arama yapmışlardı. Asıl önemli olan çantadan çıkan bu bilgilerin gerçek mi, yoksa bir savaş hilesi mi olduğuna karar vermekti. İki Alman generali bu konuda kesin bir karar veremiyor, aralarında anlaşamıyorlardı. Uzun tartışmalardan sonra bu belgelere inanarak Gazze cephesine takviye yapıp, doğudaki Bi'rüssebi cephesini zayıflattılar.

Hâlbuki General Allenby daha 15 Ağustos’ta şu emri vermişti:

"Asıl taarruz 20. Kolordu ve Atlı Çöl Kolordusu ile Bi’rüssebi Cephesi’ne, aldatma taarruzu ise 21. Kolordu tarafından Gazze Cephesi’ne yapılacaktır."
İngiliz Başkumandanı Allenby’nin bu kararı vermesinde, NİLİ casuslarından gelen önemli bilgiler ve Aaron Aronson’un hazırladığı Bi’rüssebi ve çöl mıntıkasındaki su kuyuları ve su kaynakları krokisinin elinde bulunmasının çok büyük rolü olmuştu. Böylece o, önceki kumandan General Murray’ın hatasına düşmemiş, hiç beklenmeyen bir cepheden kuvvetli bir taarruzla Kudüs yolunu açmayı planlamıştı.

Bİ'RÜSSEBİ BİR GÜNDE İŞGAL EDİLDİ

İşte İngilizlerin bu basit savaş hilesine kanan Alman Generaller, Gazze'den taarruz beklerken, aniden Bi'rüssebi cephesi hücuma uğradı. Yeni Zelanda Atlı Çöl Kolordusuna bağlı birlikler, 31 Ekim 1917 tarihinde saldırdığı bu çok önemli savunma hatlarını bir günde yarıp Bi'rüssebi'yi ele geçirdi. 3. Kolordu kumandanı Miralay İsmet (İnönü) karargahını kuşatan İngiliz askerlerinden kaçarak canını zor kurtardı.

Bi’rüssebi’nin bir gün içinde kaybedilmesi, hem Yıldırım Ordular karargâhında, hem de Huleykat’ta bulunan 8. Ordu Kumandanlığında şok etkisi yapmıştı. Taarruz ihtimali zayıf olan bu cepheye büyük kuvvetlerle hücum eden İngilizlerin akşama kadar burayı ele geçirmeleri, hiç beklenmeyen bir hadiseydi. 1917 senesinin başından beri Gazze savunma hattını geçemeyen düşmanın Bi’rüssebi’yi ele geçirmesi, onlara Kudüs yolunu açacak olan başarılı bir harekât olmuştu. Böylece General Allenby, NİLİ casuslarından gelen istihbarat ışığında aylarca hazırlık yapmış ve kuvvetli bir taarruzla ilk hedefine ulaşmıştı.

GAZZE BİR GECEDE TERK EDİLDİ

Böylece yıllardır canla başla savunulan, binlerce şehidin kanlarıyla sulanan Gazze, iki Alman generalin karşılıklı birer mesajı ile Kasım’ın 6’sını 7’sine bağlayan gece boşaltılarak, düşmana terk edildi. O gece çöken yoğun sis, sanki Gazze’nin İngilizlere kolayca bırakılması utancını gizlemek istiyordu. Karanlık ve sisten faydalanan 22. Kolordu Kumandanı Refet Beyin gayretiyle, bütün toplar ve cephane düşmanın eline geçmekten kurtarılmıştı.

Büyük bir taarruza hazırlanan İngilizler, Gazze’nin boşaltılmış olduğunu görünce hem şaşırdılar, hem sevindiler. Bir hafta içinde iki önemli şehri Bi’rüssebi ve Gazze’yi kolaylıkla ele geçiren General Allenby, artık kendisine Kudüs yolunun açıldığına inanıyordu. Zaten Haziran ayında Mısır’a gelmek üzere Londra’dan ayrılırken, Başbakan Lloyd George’a “Noel’den önce Kudüs’ü alacağını” söylemişti.

Gazze’yi savunmakla görevli 8.Ordu Komutanı Von Kress Paşa, Gazze’nin boşaltılmasıyla ilgili olarak şöyle demekteydi: “Düşmanı 7. ve 8.Ordularımızın arasını yarmaktan menetmek için lazım olan kuvvetlerin hazırlanması, bana bundan böyle yapılması en önde gelen bir vazife görünüyordu. Fakat, bu maksat için lüzumlu olan kuvvetleri serbestleştirmek, ancak, Gazze’nin tahliyesiyle temin edilebilirdi. Bunun için, hiç istemeyerek Gazze’nin tahliye edilmesine müsaade edilmesini Ordular Grubundan ricaya karar vermiştim.” Halbuki Gazze’nin kaybedilmesi, Filistin’in giriş kapısının açılması ve Kudüs'ün kaybedilmesi sonucunu doğuracaktı.
Gazze’yi ele geçiren İngilizler, 54. Tümen’le sahil boyunca geri çekilen birliklerimizi takip etmeye başladılar. İleri keşif kolları Ali Muntar Tepesi’ni de boş bularak işgal etmişti. Hâlbuki 7 ay önce 125. Alay Kumandanı Binbaşı Rahmi Bey ve kahraman askerleri onlarca şehidin kanlarıyla bir destan yazarak bu tepeyi İngilizlerden geri almışlardı.

Alman generaller yaklaşık bir ay sonra 8 - 9 Aralık gecesi aynen Gazze'de olduğu gibi Kudüs'ün de bir gece içinde boşaltılmasını emrettiler. Zavallı askerlerimiz ağlayarak, 400 sene himaye edip koruduğumuz mukaddes şehri İngilizlere bırakıp geri çekildi.

Filistinli Hamas mücahitleri, Kassam kahramanları bütün imkansızlıklara rağmen, yerlerini terk etmiyor ve ölmek pahasına Gazze'yi savunuyor. Siyonist teröristlerle savaşıyor gibi görünse de aslında ABD, Avrupa ve bütün sömürgeci zihniyete karşı büyük bir mücadele veriyor. Bu vahşi ve acımasız saldırıda bütün Müslümanların Gazze'ye maddi manevi her türlü desteği vermesi şart.