Kulağa hoş geliyor tabii; “Başkenti Kudüs olan bir Filistin devleti”.

S.O.S.. Dikkat dikkat, bu Şeytani bir plan olabilir. Dikkat dikkat, “Şeytan bizi Allah’la (cc) aldatmak” istiyor olabilir.

Janjanlı, cafcaflı bir şekilde, “ağuyu altın tas içine onu da bala karıştırıp” sunabilirler.

Bir de promosyonu (!?) var bu çözümün, “Türkiye’nin garantörlüğü”. Mısır, Suudiler, BAE de onaylayabilir bu planı. Hatta Arap Birliği ve “İsrail’le İşbirliği Konferansı” (Affedersiniz, İslam İşbirliği Konferansı diyecektim) da bu planı onaylayabilir. Ne güzel işte, her iki tarafından imzalayacağı bir barış anlaşması. ABD, İngiltere, AB, hatta BM’de onaylar bu barış anlaşmasını.

Küçük bir sorun var, o da şu Gazze, Hamas, İzzeddin el Kassam filan. Hani onların şu Hamas terör örgütü (!?) üyelerinin tutuklanması gerek.  Askeri kanadın üyelerinin savaş suçlusu olarak cezalandırılması gerek. Bunlarla iltisaklı olup, hiçbir suça(!?) karışmamış, İsrail’in varlık ve güvenliğine tehdit oluşturmayan, bu barış planına karşı çıkmayanların, tedbiren güvenli bir şekilde başta Mısır olmak üzere, Türkiye ve diğer Arap ve İİK (Hangi şekilde okursanız) üyesi ülkelere “tehcir” edilip, “zorunlu iskan”a tabi tutulacaklar. Kanada, Avusturalya, Latin Amerika  gibi ülkelerde yakın akrabası olanların oraya gitmeleri de sağlanacak. Onların orada ikamet, vatandaşlık, çalışma imkanları da sağlanacak.

Filistinlilerin “İsrail” içinde dağınık birinden kopuk şekilde yaşamalarına “Siyonist kardeşler”in gönlü razı olmadığı için, Kuzeydekiler, Lübnan’daki Hizbullah’tan boşalan alanlara, Doğudakiler, Bekaa’dan başlayarak Suriye’den alınacak topraklara, Güneydekiler Sina’ya yerleştirilecek ve başkenti Doğu Kudüs’te kendilerine ayrılan bölge olmak üzere, Filistin devleti kurulacak. Onlar İsrail’i tanıyacaklar, İsrail onları tanıyacak. Tabii İsrail bu “dost ve kardeş” Filistin devleti ile ebedi barış anlaşması imzalayacağı için, onların askeri harcama yapmalarına da gerek olmayacak ve onların güvenliğini de “dost ve kardeş, Siyonist İsrail karşılayacak. Uyumlu Filistinliler İsrail’de asker, polis de, istihbaratçı da olabilecekler, tabii gece bekçili, falan da olabilir. İsrail Hükümeti, bu arada Ürdün ve Mısırla da barış anlaşması imzalayabilir. Çünkü Ürdün zaten 2. Filistin gibi. “Dost ve kardeş” Mısırın borçları da, zaten kullanmadıkları Sina karşılığında kapatılabilir. Bu plana razı olan diğer ülkelerdeki Filistinliler de, bu topraklara geri dönüşü sağlanabilir. Zaten İsrail’in eğitimden geçirdikten sonra, Arz-ı Mevud bölgesinde bu insanlara ihtiyacı olacak. Sadece bunlara değil, bölgedeki, Türk, Arap, Ermeni, Kürt, Fars, Rus, Azeri Yahudi toplumu ile bir şekilde akrabalık kuran toplulukların da bu bölgeye göçmesi sağlanacak.

Türkiye şimdiden sadece Laik Filistin devletinin garantörlüğüne hazır. Hatta Habat mutabakatı çerçevesinde Türk dünyası hahamlar birliği projesi için çalışmalar tam gaz devam ediyor. Bu planın 2. Etabında Kırımdan başlayıp, Kafkaslar üzerinden Hazarın 2 yakasından Basra’ya uzanan bir Hazara devleti projesi de bu planın bir parçası. Öte yandan zaten Güneydoğudan Doğu akdenize Anadolu toprakları arz-ı mev’ud’un içinde.

Mescid-i Aksa’yı unutun. Onun yerine Süleyman Mabedi yapılacak, orada. Kudüs’ün Lübnan sınırında Filistin devletine başkent olarak bir alan tahsis edilecek. Oraya yeni bir mescid de yapılmasına lütfen izi verecekler, hatta o Mescidin yapımı için cömertlik gösterip bize para da verebilirler. Hatta o Mescidi yapma ve o bölgedeki inşaat işlerinde bizim müteahhitlere de iş verebilirler. (Ne güzel değil mi?)

Kurulacak Filistin devletinde Hamas olmayacak ama mesela LGBT’liler olacak. İslamcı teröristler seçimlerde oy kullanmayacakları için seçimi kazanacak partinin lideri mesela Dahlan ya da onun zihniyet ikizi birileri olabilir. Hatta bir Siyonist, Müslüman görünümlü, Arap Yahudisi de olabilir.

Sahi biz böyle bir Filistin devletinin garantörü olur muyuz? Bu görevi kabul edersek, belki doğu Akdeniz’deki petrol projesinde de bize bir pay verebilirler. Aslında egemenlik hakkı bizde kalsın, KKTC’yi de Habat’a kiralayalım gitsin. Yunanların da sesi çıkmaz. Zaten biz orayı tam işletemeyiz.

Anlattığım şeyleri ironik bir dille kaleme aldım. Onların böyle bir planı var. Allah’ın da bir hükmü var. Galib olacak olan Allah’ın hükmüdür. Ve Müslümanlar için tek bir çözüm yolu vardır, o da Hz. Ömer’in Kudüs beyannamesidir. Mescidi aksa bizim ilk kıblemizdir ve orası İsra’nın makamıdır. Hz. Davud bizim peygamberimizdir, Hz. Süleyman da öyle, onlar için bu iki peygamber sadece dindar 2 kıraldır. Onlar için kültürel miras olan şey bizim için dini bir makamdır.

Erdoğan, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28'inci Taraflar Konferansı kapsamında düzenlenen Dünya İklim Eylemi Zirvesi'nde 'Bağımsız Filistin devletinin kurulması için her türlü sorumluluğu almaya hazırız' dedi, yine 666’ya gönderme yaptı, iklim konusunda kararlılıklarını beyan etti. Yani Ankara cephesinde yeni bir durum yok, “Dünya 5’den büyüktür” demeye devam ama, aynı zamanda 5 büyükler(!?) çerçevesini çizdiği uluslararası sistemle birlikte yola da devam! Bu vesile ile ayrıca "Gazze'de yaşananlar insanlık suçudur; savaş suçudur; faillerinden uluslararası hukuk önünde mutlaka hesabı sorulmalıdır" dedi. İklim zirvesi bileşenlerini “şahsım ve milletim adına en kalbi duygularımla selamlıyorum. Zirve toplantımızın hayırlara vesile olmasının diliyorum” dedi. Emirlik makamlarına teşekkür etti ve "2053 yılı itibariyle net sıfır emisyon hedefini gerçekleştirmeyi ön görüyoruz" dedi.

Gazze konusunda “1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız egemen ve toprak bütünlüğü haiz bir Filistin Devletinin kurulması gerektiğini“ (…) “ bunun tesis ve temini noktasında her türlü sorumluluğu almaya hazır” olduklarını söyledi.

  

  1947 öncesi         1948            1949-1967   Bugün

Sahi, 1967’ye razı mıyız. 56 yıl önceki şartlar içinde Gazze de var. Bugün Siyonisitler Gazze’yi de kabul etmiyorlar. Kaldı ki bunlar bugün Kudüs’ü başkent ilan ettiler. Mescidi aksanın altını boşalttılar, Arz-ı Mevud ve Hazara devleti için hayaller kuruyorlar. 56 yıl önce kabul etmedikleri bir şeyi bugün niçin kabul etsinler, bu gerçekler orta yerde dururken ve bu vahşi savaşın ardından. Evinizi işgal eden bir şakinin, size bekçi kulübesinde yer vermesini talep etmek, garantörü olacağımız bir çözüm olamaz.

Bu gelişmeler karşısında Şevki Yılmaz Habervakti.com’da “Ordumuz Gazze’ye!!!” başlıklı yazısında Nisa 75’e atıf yaparak, “(Ey Müslümanlar!) Size ne oluyor (ve nasıl bir vicdani sorumsuzluğa kayıyorsunuz) ki; "Ya Rabbi, ehli (ve idarecileri) zalim olan şu ülkeden (ve şu zalim düzenden) bizi kurtar, bize Kendi katından bir sahip gönder ve bize Kendi rahmetinden bir yardımcı ver" diye yalvarıp duran; erkek, kadın ve çocuklardan oluşan aciz ve çaresiz kimseleri kurtarmak için Allah yolunda (çalışıp) çarpışmıyorsunuz?” (…) Doğu Türkistan’da asırlık devam eden Çin Zulmüne, Arakan, Afganistan, Irak, Suriye ve Filistin’de Siyon-Haç İttifakının devam ettirdiği zulümlere, işgallere ve katliamlara; zerre imanı olan bir Mü'min asla seyirci kalamaz! Mazlumlar ağlarken gülemez ve eğlenemez!” dedi.. Devamında  Nisa 85’in şu mealini verdi:  “Kim (İslam’a ve insanlığa yararlı) iyi bir işe (haklı ve hayırlı bir kişiye) aracılık ederse, onun da o işten bir sevabı ve nasibi vardır. Kim de kötü bir işe aracılık yapar (zulme, yanlış ve haksız neticelere şefaatçi ve yardımcı olur)sa, onun da (bu kötülüklerden ve zulümlerden elbette) günahı ve payı olacaktır. Allah her şeyin (ve herkesin) üzerinde koruyucu ve hesap sorucu olandır (ve hak ettiği karşılığı hak edene verendir” den sonra da şu ayetlerin meallerini sıraladı:  “İşte o şeytan, yani kalbinize türlü vesveseler vererek sizi korkutmaya çalışan cin ve ins şeytanları ve sinsice aranıza sızarak, kâfirleri olduğundan fazla güçlü gösterip cesaretinizi kırmaya çalışan düşman casusları, gerçek müminleri asla yıldıramazlar. Onlar ancak kendi dostlarını, kendilerine değer veren ve kendileri gibi imansız olan inkârcıları ve ikiyüzlüleri korkutabilir. O hâlde, gerçek müminler iseniz onlardan değil, Benden gelecek azaptan ve benim sevgimi kaybetmekten korkun!” (Ali İmran 175), “Müslümanlar bu çetin imtihanlardan geçerken bile, tek söyledikleri şuydu: “Ey Rabb’ımız, günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıkları bağışla! Er meydanlarında dizlerimize derman, yüreğimize cesaret vererek adımlarımızı sağlamlaştır ve inkâr edenlere zalimlere karşı bize yardım et!” (Ali İmran 147).. Bu konuya yarın da devam edeceğim inşallah. Selam ve dua ile..