Kılıçdaroğlu bir kaset operasyonu ile CHP’nin Genel Başkanı oldu.

Oldu da ne oldu?

CHP madara üstüne madara oldu.

Komik oldu…

Şaşırtıcı oldu…

Tuhaf oldu…

Ulusalcı mı, Kemalist mi ?

Sosyal Demokrat mı ?

Yoksa Sosyalist mi ?

Değilse, Milli Görüşçü mü ?

O da değilse HDP’li mi ?

E… Bu da değilse hangisi ?

Diye sora sora kafaların karıştığı ne idüğü belirsiz bir parti oldu.

Kılıçdaroğlu ile CHP girdiği yerel, genel, tüzel, özel

ne kadar seçim varsa

hepsini kaybetti…

CHP kaybetti…

Kılıçdaroğlu kazandı…

CHP hep kaybetti…

Ama Kılıçdaroğlu hep kazandı…

Girdiği tüm seçimleri kaybetmiş bir lideri,

CHP delegesi görülmemiş bir teveccüh ile hep yeniden başkan seçti.

Ve CHP hep kaybetti…

Gerçi 1946′ da açık oylama, gizli tasnif cambazlığı ile son kez iktidar olduktan sonra hep kaybediyordu…

Bugün de Kılıçdaroğlu ile rekora koşarcasına hep kaybediyor.

*

Kemal Bey 2019’da aday olup olmayacağı tartışmalarına son noktayı koydu sanırsam…

Dedi ki Kemal Bey: “ Kesin kazanacak birini aday yapacağız “

Yani diyor ki Kemal Bey…

“Ben aday olursam kesin kazanamam”

“Ben aday olursam partim de kesin kazanamaz”

“Ben aday olursam, oldu yani hani iş 2.tura kalırsa,

ittifak kuracağımız partilerin seçmeni bana oy vermez”

Kısaca, “Ben aday olursam seçilmem için bir mucize gerek.”

*

Kaybedeceğini baştan kabullenmiş bir lidere soruyorum ?

Neden CHP’nin yeniden Genel Başkanı oldunuz ?

Neden köşeye çekilip emekliliğinizin tadını çıkarmadınız ?

Neden gelecek vaad eden daha dinamik, daha karizmatik lider adaylarının önünü kestiniz?

Neden size muhalif olanları tehditle sindirdiniz ?

Bir kaybeden olduğunuzu bile bile, neden hala o  koltuğu işgal ediyorsunuz ?

*

Dikkat ettiniz mi Kemal Bey ?

Partinizde yalakalar dahil kimse size ne olur aday ol başkanım diye yalvarmıyor.

Biri çıkıp basın toplantısında elini masaya vurup “Ne olur aday ol başkan” demiyor.

Delegeler kendi menfaatlerini korumak adına sizi seçiyor…

Sonra gizliden gizliye, alttan alta sizin dibinizi oyuyor…

Çünkü sizi hiçbir CHP’li, gerçek bir lider olarak görmüyor.

ÖZELLEŞTİRME

Ben devletin özelleştirme politikalarını destekliyorum.

Gereksiz kurumlar bu milletin sırtında bir kamburdur.

Kurum zarar eder, faturasını vatandaş öder…

Kurum iflas eder, faturasını vatandaş öder…

Kurum yan gelir yatar, çalışanının maaşını vatandaş öder.

Bu nedenle derim ki: “Mantıklı ve gerçekçi özelleştirmeler doğrudur.

Faydalıdır.

Ama olmayanları felakettir.”

*

Tarım ve Hayvancılık ülkesiydik…

Tarım ve hayvan ürünlerine muhtaç hala geldik.

Pirinç üreticisi iken, ABD’den pirinç ithal eder olduk.

Topraklarımızdan bereket, nimet fışkırırken,

GDO’lu ürünlere mahkum olduk.

Toprağımız organik mahsul cennetiyken,

kanserli gıda tüketimi şampiyonu bir ülkeye dönüştük.

Demek oluyor ki, ortada bir mantıksızlık var…

Ciddi hatalar var,

yanlış politikalar var.

İŞTE O DÖRTLÜK

Milli Görüşün yayın organı Milli Gazete’nin dünkü 1. sayfası:

“Kılçık” başlıklı bölümden bir dörtlük.

Bence çok ağır ve birazda haksız giydirilmiş bir dörtlük…

“Rengi önemli değil, ha yağız ha kır attı…

Akıl veren gibi ‘dere geçerken yattı…

Aç, susuz, perişanlar… Hala uykuda mısın!?

Erbakan temel attı, vefasız geldi sattı…”