Bir tas sıcak çorbanın iftar saatini ısıttığı, peşinden bulut bulut kabaran göklerin içimi yansıttığı saatlerden içtima aldım. Efkârın soğuk nefesiyle olduğum yerde kala kaldım. Teknolojik kuşatmanın cendereye döndürdüğü hayata meydan okuma hissiyle, nesli tükenmiş emektar radyoya gitti elim. Cızırtılı hoparlörü bir türkünün elinden tutup oturdu baş ucuma:

"Üryan geldim gene üryan giderim,

Ölmemeğe elde fermanım mı var?

Azrail gelmiş de can talep eder,

Benim can vermeğe dermanım mı var?"

Gecenin sahura yürüyen sessizliğini usulca bölüştük. Bağlamanın yalansız sızlanışlarında, yitirilmiş ne varsa, sılasına dönen yiğit misali çıkını elinde dikildi karşıma. Ayartının bezirgânları girmeye azmetse de gönül çarşıma... Fırsat vermeyen turnalar taht kurdu, hilali bağrına basan hakikat arşıma!

"Dirilirler dirilirler gelirler,

Huzur-ı mahşerde divan dururlar,

Harami var diye korku verirler,

Benim ipek yüklü kervanım mı var?"

Pusu kuran her neyse yolum üzerinde, bir Euzubesmelelik canı vardı kuşkusuz! Yönetilemeyen bir korku gibi, yüreğimi avuçlayan bozkırlar yırttı; nemin el ense çektiği havayı. Çiğ düşen güllerin kanayan yapraklarında, zoraki hüzün sökün etti pencerelerden. Hangi kadı hükme götürebilirdi ki bu davayı? Çığlıklar firar ederken hançerelerden...

"Er isen erliğin meydana getir,

Kadir Mevla'm noksanımı sen yetir,

Bana derler gam yükünü sen götür,

Benim yük götürür dermanım mı var?"

Coğrafyaların yarasını sarmayan haritalar kifayetsiz! Uğruların tırnağıyla parçalanan her uzvun sancısı, sekiz şiddetinde deprem olup; un ufak ederken ilk heceyi... Sehere yıkılacakken tuttum yorgun geceyi. İşmar eden vesveseler, toplu iğne başı kadar küçülürken, iman ocağına körük vurdu gözlerimi yeşerten kitap! Kitapsızın hakkından gelmek için kıyama kalktı bütün hislerim. Sefere çıkan kadırgalar kadar yüklüydü, rüştünü ispat eden yüreğim. Bir Türkmen çadırında eğleşen tarihin kulağı çınlaya dursun. Meğer gereksizmiş, gerek bildiğim onca gereğim!

"Karac'oğlan der ki ismim öğerler,

Ağı oldu yediğimiz şekerler,

Güzel sever deyi isnad ederler,

Benim Hak'tan özge sevdiğim mi var?"

Sâbâ makamı muştular... En nihayet cihana dolmuştular! İhtiyar radyo sustu kendiliğinden... Huşu içinde devrildi yüzükoyun... Vakitlerin en âsudesine teslim oldu bencileyin. Teslim olanı kim teslim alabilir ki? Küresel kukumav kuşlarının leş kokan nefesi, efsun ile var zannettirmeye çabalasa da bu çürük kafesi... Bir çobanın asası yeter düğümleri kesip atmaya! Lüzum var mı bu kadar lafı uzatmaya?

Dedem Korkut fısıldayıverdi kulağıma:

Görklü Yaradanın kulusun madem... Yediğin çelmelere aldırma, kalk ve yürü ey Âdem oğlu Âdem!