Vezirin eşeğinin cenazesi

Rakiplerin sana saldırıp seni etkisi altına alınca yapacağın iki şey var:

Ya teslim olup ölmeyi beklemek. Ölmeyi diyorum çünkü düşman senin kadar merhametli değil, öldürür!

Ya da karşı çıkıp çarpışmak.

Algıyı ters yüz etmek yani. Algıya teslim olan, psikolojik baskıya boyun eğen insanlar var etrafımızda.

Yenilgiyi kabullenmiş ve bunu da her ortamda beyan eden insanlar…

Müslüman yenilmez! Mevziiyi kaybedince de yenilmez.

Kazanınca yenildiği olur.

Müslüman kazanınca yenilmemiş olsaydı müthiş bir iş yapmış olurdu ve mevziiyi hiç kaybetmezdi.

Kaybedince değil de kazanınca “karalar bağlamak” lazımdı aslında.

Bir iş verilince, bir makam teslim edilince düşünmek, ben bu yükün altından nasıl kalkarım demek gerekiyordu.

Etrafımızda vardır, önemli bir görevden alınan insanların bazıları karalar bağlarken bazıları ''oh be kurtuldum'' der.

Kurtuldum diyen insan makamı değil, makam o insanı kaybetmiştir. Bu bahs-i diğer.

O insan makamın ağırlığı altında ezilen, görevi belki de layıkıyla yapmadığını düşünen karakteri sağlam insandır.

Kazandığını düşünenlere bakalım:

Kazandın da neyi kazandın?

Hava atmayı mı kazandın?

Makam aracını mı?

Kendine özel bir odayı mı?

Seni ziyaret edeceklerin önemli insanlar olmasını mı?

Bir telefonla iş halletmeyi mi?

Bir ortama girdiğinde herkesin ayağa kalkmasını mı?

Sıra kaybetmeye geldi…

Kaybettin de neyi kaybettin?

Ölene dek babanın malı gibi kullanacağını zannettiğin devletin imkanlarını mı kaybettin?

Yerken içerken yiyemeyen içemeyen insanların varlığını aklına getirmemeyi mi kaybettin?

Köpüklü itibarını mı kaybettin?

Karın üzerine temelini attığın devasa kibir binasını mı kaybettin?

Tüm bunları düşünürken şunu unutmamak gerekiyor:

“Vezirin eşeğinin cenazesine herkes katılır ama vezirin cenazesine kimse katılmaz.”

Gelelim meselenin özüne…

İktidarı kaybedince üzülen iki insan türü vardır:

Birincisi yukarıda saydığım dünyalıkları kaybedince üzülenler…

Bu sınıfa girmeyen yok gibidir neredeyse…

İkincisi de…

Yeryüzünde yaşayan mazlumların hamiliğini kaybettiğine üzülenler.

Memlekete yapılan hizmetlerin çarçur edileceğini bildiği için üzülenler.

Yeniden uydu devlet olacağımız endişesi taşıyarak üzülenler.

Yeniden MOSSAD-CİA ajanlarının ülkemizde cirit atacağını bildiği için üzülenler.

Savunma sanayiinde elde edilen büyük atılımların çöp olacağından endişe ettiği için üzülenler.

Ülkemizin geleceğini düşünenler.

Çocuklarının istikbalini düşüneneler.

Dünyalık bir şekilde yeniden elde edilir veya elde edilmese de olur.

Geleceğimiz çalınırken kendi kişisel ikbalini düşünerek endişeye kapılanları görünce yine memleketimiz için haddinden fazla üzülmeye başlıyoruz.

Geçmişe bir bakın…

Kendi ikbalinin düşünenler değil memleketinin ikbalini düşünenler hatırlanıyor…

Kaybedince o meşhur cümleyi kurmak zorundayız:

“Atımızı alan yolumuzu da almadı ya.”

Mustafa Süs