Allah (cc) servet ve iktidarı ülkeler ve halklar varasında evirir çevirir. Allah’ın yarattığı kulları için seçtiği din İslam’dır. Bu din herkes içindir. İslam, sadece Türklerin, Arapları, Farisilerin dini değildir, İnsanlık içindir. Selefi İslam, Şii İslam, Sünni İslam diye bir din yok. Kim ki, dinine ırki, ideolojik, politik, mezhebi ya da herhangi bir ön ya da son ek eklemişse din aradan çekilir ve kişi eklediği ile başbaşa kalır. Biz bu anlamda “Musevi”, “İsevi” gibi “Muhammedi” olarak da tesmiye edilmeyiz. Bırakın din ve devlet büyüklerini, ideolojik önderleri İlah ve Rab edinmeyi, Peygamberleri dahi İlah ve Rab edinmeyiz. Onun için biz Kelime-i Tevhid’in sonunda Hz.Muhammed (sav)a iman noktasında onun bir KUL ve RESUL olduğuna şehadet ediyoruz.
İlk Müslümanlar, Yahudi, Hristiyan, Putperest Müşriklerden ihtida edenlerden meydana geliyordu. Oradan tüm dünyaya yayıldı. Daha İslamın Mekke döneminde İslam Afrika’dan Japon denizine kadar yayılmıştı. Çin, Malay, Hind fark etmez, ya da Kara derili, sarı derili, Kızılderili, beyaz derili de fark etmez.
Nas ile sabit bir konuda içtihad olmaz. İçtihad olmayan bir konuda Mezheb de olmaz. İçtihad “müteşabih” (Yoruma açık) ayetler içindir. Yorumda ihtilaf dinin özünde değil, ilim sahiplerinin akli delilleri ve kendi yorumları ile ilgilidir. Mutlak değildir. Sünnet, Resulullahın örnekliği kendine öğretilen uygulamalar ve açıklamalar ile, kendinin masumiyeti ile bütünleşen yüksek ahlakı ile manevi bir rehberliktir. Din Allah (cc), Resul (sav) ve Kitab’dan ibarettir. Gelin biz yeniden iman edelim. Allah’ın dini, yeri-göğü, ölümü ve hayatı açıklar, bizim yaşadığımız din karı-koca kavgasını bile çözmüyor. Geldiğimiz noktada Şeytan bizi Allah’la, “Atalarımız dini” ile aldatıyor.
Kavmiyetçilik bugün başımızdaki en büyük bela. Biliyorsunuz ilk haram, ilk günah, ilk lanet Irkçılığadır. İlk ırkçı Şeytan’dır, Şeytanın en eski ve en keskin hilesi Irkçılıktır. Erkekçilik, Feministlik, İşçicilik, Patronculuk, akılcılık, Particilik, Mezhebçilik, hatta İslamcılık, her türlü taraftarlık bu anlamda Irkçılıktır. Biz Her zaman, her yerde HAK’dan ve HAKLIdan yana olacağız. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana olacağız, zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. Zulüm Adaletin yokluğudur. Bir topluluğa olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecek.
Dizi filmlerle magazinleştirilen din ve tarihten böyle bir Müslümanlık çıkmaz tabii. O bir takım politik algılar için malzeme olmaktan başka bir işe yaramaz.
“Hani milliyetin İslâm idi? Kavmiyyet ne? / Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine!
Arnavutluk ne demek? Var mı şeriatta yeri? / Küfr olur, başka değil kavmini sürmek ileri.
Arab'ın Türk'e, Laz'ın Çerkez'e yahud Kürd'e, / Acem'in Çinliye rüçhanı mı varmış, nerede?
Müslümanlıkta anasır mı olurmuş? Ne gezer? / Fikrî kavmiyyeti tel'in ediyor Peygamber”.
Hadi Türkçülük yapın, Kürtçülük yapın. İstillal Marşının şairi söylüyor bunları. Tarih tekerrür etsin istemiyorsanız, dinleyin o zaman Akif’ten: En büyük düşmanıdır rûh-u Nebî tefrikanın, / Adı batsın onu İslâm'a sokan kaltabanın. / Artık ey millet-i merhûme sabah oldu, uyan!!! / Sana az geldi ezanlar diye ötsün mü bu çan? / Ne Araplık, ne de Türklük kalacak, aç gözünü! /Dinle Peygamber-i Zîşân'ın ilahî sözünü. / Türk Arap'sız yaşamaz, kim ki yaşar der, delidir! / Arab'ın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir... / Veriniz baş başa zira sonu hüsran-ı mübîn, / Ne hükûmet kalıyor ortada billahi, ne din. / Medeniyyet size çoktan beridir diş biliyor, / Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor. / Arnavutlar size ibret olacakken hâlâ, / Ne bu şûride siyaset, ne bu fasîd da'vâ / Görmüyor gittiği yanlış yolu zannım çoğunuz, / Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz. / Bunu benden duyunuz, ben ki evet Arnavud'um, / Başka bir şey diyemem, işte perîşan yurdum.”
Evet Yahudiler, “her şey Yahudiler için, Yahudiler'e göre Yahudiler tarafından” diyordu. Sosyalist’ler ise “her şey işçi sınıfı için, onun tarafından ve ona göre” diyordu. Hitler, “her şey Almanlar için Almanlar tarafından ve Almanlara göre” diyordu.. Aslında kelimeler farklı olsa da aynı mantık.. Bu haydutların peşinden gide gide bugünlere geldik. Kapitalistler, “her şey parası olanlar (Vergi verenler) için, parası olanlara göre parası olanlar tarafından” diyor.. Hümanistler, “her şey insan için” diyor. Allah'ı akıllarına getirmiyorlar.. Dini, Allah'ı da kendileri tanımlamak istiyor.. Hatta insanı da kendileri tanımlama iddiasında.. Mesela Abarjunlar, onlara göre “insanlaşma aşamasını tamamlamamış maymunlar”dır.. Onun. için onları öldürdüler zaten, Zencileri de bu akılsızlıkla öldürmediler mi. Bugün Gazze’de yaşananları düşünün. Oysa doğru olan, herşey HAK için, Hak’ka göre, Hak namına! Bugün “Hak namına haksızlığa ölsem tapamam” diyebiliyor muyuz? Evet “Doğduğumuz ana-babayı biz seçmedik, doğduğumuz zamanı ve doğduğumuz mekânı, derimizin rengini, cinsiyetimizi de biz seçmedik.. Bunlar Allah'ın (cc) takdiri’dir.. Hz. Ali (ra) zamanı’nda Mekke'de doğup cehenneme gitmek, ama Stalin zamanında Moskova'da doğup cennete gitmek mümkün. Bu ne zaman, nerede yaşadığımız ya da derimizin rengi ile, cinsiyetimizle ilgili bir konu değil.. Ne yaptığımızla ilgili bir konudur”..
Hepimiz Hz. Adem aleyhisselam'ın oğullarıyız. O da topraktan yaratıldı, dönüşümüz yine toprak olacak! Sonra hepimizin kökleri “Hz. Nuh ümmeti”nde toplanıyor. Yine akıllanmadık. “İbrahim milletinden olduk” yine akıllanmadık. Muhammed aleyhisselam ümmetine kavmiyetçiliği yasakladı. Evet “fikri kavmiyyeti tel’in ediyor peygamber”, ama dinleyen kim? Biz “İslamcı” bile değiliz. Biz Müslümanız. Mezhebimiz , Tarikatımız da var. Biz İnsanız ama “İnsancı” değiliz. Bir İnsan hayvana zulmediyorsa, biz hayvandan yana oluruz, o zalim de “Belhum adal” olur. Bir topluluğa olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmez. / sevk etmemeli. Çünkü biz Müslüman'ız. Müslümanlık da sadece Hz. Muhammed’e (sav) gelen din değil, Hz. Ademe, Hz. Nuh’a, Hz. İbrahim’e, Hz. Musa’ya, Hz. Davud’a, Hz. İsa’ya gelen din de İslam’dı. Hz. Muhammed (sav)’de İslam’ın ilk peygamberidir. Bu din, yaratan Allah’ın (cc) yarattığı kullar için seçtiği TEK DİN’dir. Ah, şunu bir anlayabilsek, sürekli “beraber hareket etmek”ten söz ettiğimiz ittifak edip, stratejik ortaklık kurup, ortak eylem için eş başkanlık yaptığımız o “Medeniyyet size/(bize) çoktan beridir diş biliyor, / Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor”. Evet, evet, “Görmüyor gittiği yanlış yolu zannım çoğunuz, / Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz”. Evet kovun o İns’in Şeytanlarını, bırakalım onların peşinden gitmeyi.
Dikkat ediyor musunuz, M. Akif Safahat'ta “Milliyetin İslâm idi” diye hatırlatır.. Şunu aklımızdan çıkartmayalım, Irkçılığın kaynağı Yahudilik'tir.. Evet Allah bizi kabileler halinde yarattı. Kabile olmak, genel olarak 7 üst, 7 alt soyu ifade eder, o da akrabalık ilişkisi ile ilgilidir. Akıllı olmakla akılcı olmak nasıl ayrı şeylerse, bir ırka mensup olmakla, kavmiyetçilik de ayrı şeylerdir.. Hemşehricilik, cinsiyetçilik, futbol takımı tutmak, milliyetçilik, kabilecilik, meslek dayanışmacılığı, din kardeşliği, mezhepçilik.. particilik.. Bunların hepsi mümkün, ama haksız olduğunda, ya da onların yanlışlarını yanlış olduğunu bile bile sahiplenmek, bu bir kırmızı çizgi olmalıdır. Din büyüklerini İlah ve Rab edinmek de yanlış. Unutmayalım ki; her şey “put” haline gelebilir.. Biz putları reddediyoruz. Bu anlamda Allah'tan (c.c.) başka İlah ve Rab tanımıyoruz.. Malımız, canlarımız, sevdiklerimiz, her şey bizim için bir fitne vesilesi olabilir!
“İşçiyiz, haklıyız, hakkımızı söke söke alırız” şeklindeki ifadelerin hiçbir ciddiyeti yoktur.. İşçi olmak ya da olmamak, haklı ya da haksız olmak için tek başına yeter sebeb değildir.. İşçi de, patron da, haklı ya da haksız olabilir ve bizim için “üstün” olanın haklı olan olmasıdır. Daha doğrusu üstün olan HAK’tır.. Hatta şu meselede A kişisi, diğer bir meselede B kişisi haklı olabilir.. Bizim her zaman haklıdan yana olmamız gerekir..
İslam “Allah’ın dini/Allah’ın bizim için seçtiği din”dir. Görevimiz bunu insanlığa tebliğ etmek ve güzel örnek olmaktır. Kim ki dinine ırkını ekler ya da ondan bir şey çıkartırsa, ortada din kalmaz. Başka ırktan insanlar da iman ettiklerinde onlarla kardeş oluruz. Bizim Müslümanlığımız, genel de sosyolojik ve folklorik bir Müslümanlık. Yani Atalarımızın dininin mirasçısıyız. Geleneksel bir “tarzı hayat” ürünü olan bir din. Bu anlamda bir yandan Vahye şahidlik ederek yeniden iman etmemiz gerek. Diğer insanları, kendi mezhebimize, tarikatimize, partimize, ideolojimize değil, Allaha , Resulüne ve Kitaba çağırmamız gerek. Gerçek bir ihtida için bu önemli. Yoksa kimse bize bakıp Müslüman olmaz. Neyse ki Gazze’li kardeşlerimizin Allaha (cc) ve ahiret gününe imanları, Ölüme ve hayata ilişkin duruşları birilerinin kalplerinin İslam’a ısınması için bir vesile oluşturdu. Eğer okuyarak Müslüman olurlarsa, bu Muhtediler, bizim pejmürdeliğimiz karşısında İslamın yeni öcüleri olabilirler. Kimilerine göre, “Güneşin batıdan doğuşu ile te’vil olunabilir”. Bu iş bir kavmiyet sorunu değil, tarihte topyekun irtidatlar da yaşandı (Bakınız Hz. Nuh ve Hz. Lut kavmi), topyekun ihtida örnekleri de gördük (Bakınız Hz. Yunus kavmi). İsrailoğulları, Mucizeye şahidlik etmekten öte Mucizenin içinden geçip geldiler ama 40 gün sonra sapıttılar. Geçilmez zannedilen denizi geçtiler, ama on günlük yolu, başlarında iki peygamber ve bir kıta melek olmasına rağmen 40 yılda zor geçtiler.
Bizden istenen, yaşadığımız zamana, mekana, kişi ve olaylara karşı adil şahidler olmaktır. Onun için günde 40 kez Fatiha okurken, “Ya Rab bize hakkı Hak, batılı batıl göster, Hak’da toplanmamızı nasib et” diyoruz. Selâm ve dua ile..