Geçmiş zaman olur ki, yıl 1991 SSCB dağıldı. Soğuk savaş bitti. Tehlikenin rengi artık “Kırmızı” değil “Yeşil”. FETÖ’nün ılımlı İslam’ı ve BÇG’nin İslam’a karşı sopa olarak kullanıldığı yıllar. Ben, Fuller’le konuşuyorum. Toktamış Ateş’le birlikte Tv’de program yapıyoruz. Aybar, Perinçek, Mumcu ve daha birçok kişiyle beraber panellere çıkıyoruz. Benim ise, “Bu din benim dinim değil” ya da “Yaşasın Şeriat, “Bir başka açıdan Kemalizm”i yazdığım yıllar.

5 Mayıs 1990’da MÜSİAD kurulmuştu. Kısa süre sonra da ben MÜSİAD’da danışman olmuştum. İş dünyasında, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı çevresinden birçok bürokratla tanıştık.

O yıllarda Mehmet Kaya diye bir arkadaş geldi. 40 kadar esnafı bir araya getirip, ticaret ve sanayi alanında yatırım yapmak istiyorlardı. Esnaflıktan işadamlığına geçmek ve dış ülkelere açılmak istiyorlardı. Bir yandan sanayi, bir yandan ticaret, bir yandan sağlık ve gıda, bir yandan elektronik, madencilik, bankacılık, sigortacılık konuları ile ilgileniyorum. MÜSİAD da o alanda faizsiz finans, sigortacılıkla ilgileniyor. Bir yandan da stratejik planlama ve ARGE konuları ile ilgili kurumsallaşma çalışmalarına destek veriyorum. Anadolu’da kurulmaya başlayan yerel radyo, Tv ve gazeteleri bir araya getirip yeni bir haber ajansı kurma girişimlerimiz var. Ben zaten daha önce “Milli Haber Ajansı”nı kurmuştum, 12 Eylül’de kapatılmıştı.

1 Mart 1988 tarihinde ilk sayısını yayınlayan “Dış Politika” dergisini çıkarıyordum. Dış politika ile ilgileniyorum. Ders kitabı boyutunda 200 sayfa civarında bir dergi.

Türkiye’deki yabancı ülkelerin savunma sanayi temsilcilerinden bazılarını tanıyorum o zamandan. Bunlardan biri Mustafa Kemal Derinkök. Sık sık görüşüyoruz ve oradan Jane’s Defence Weekly dergisini izliyorum.

SSCB’nin dağılmasından sonra Bulgaristan’dan bir belediye başkanı KOSGEB İstanbul’dan bir üst düzey akademisyeni arıyor. Bulgaristan’da Türklerin yoğun olduğu bir bölgede SSCB’nin bir savunma sanayi fabrikası vardır ve orada Stringer benzeri kısa menzilli Tow füzeleri ve robotik otomasyon sistemleri üretilmektedir. Fabrika yağmalanmaya başlamıştır. Yetki kendisindedir. Eğer 500.000 dolar para ve TIR’lar getirilebilirse, bu tesisi ve tesiste çalışan Türk mühendisleri Türkiye’ye götürmek mümkün olacaktır. O bizim 40 kişilik esnaf grubundan hemen bu parayı topladık ve hemen depo aramaya ve TIR’ları bulmak için çalışmalara başladık. Ülkemize önemli bir savunma sistemi kazandıracağız. Hemen bir grub arkadaşa “İleri Savunma Sanayi AŞ” isimli bir şirket kurmaları için çalışmalara başlamalarını söyledik. Tam her şey hazırlanmıştı ki, şirket kuruluşu için isimleri bildirilen kurucu ortakları polis ifadeye çağırdı. Biraz acele ve sessiz bir çalışma yapınca Savunma Sanayi için izin almak gerektiğini atlamıştık. Kurucu arkadaşlar geri çekilmek zorunda kaldılar. Ama bu arada fabrika yağmalanmıştı. Oysa biz bu alanda çalışacak ciddi bir ekib de bulmuştuk. Parayı dağıtalım dedik, geri de almadılar. Biz memlekete hizmet olsun diye verdik bu parayı dediler. Biz de bir kez yola çıkmıştık. Sonunda madem savunma sanayine girecektik, olmadı o zaman tüfek yapalım dedik. Şirketin adı “İleri Av Tüfekleri Sanayii” oldu. Hani şu Avrasya feribotu kaçırıldığında (1996) gemiyi kaçıranların ellerindeki silah bu fabrikada üretilen Kalaşnikov’a benzeyen şarjörlü, seri atış yapabilen bir av tüfeği idi. Silahın adı Zülfikar’dı. Kısa sürede bugün yeni yapmaya başladığımız mavzer tipi seri atış yapan uzun namlulu tüfek ve tabancaların protipleri hazırlanmıştı. Tüfekler satışsa sunulunca “Av ve Avcı / Av mevzuatı ve Fıkhı” benim hazırladığım bir kitabı da yanında veriyorduk.

Mühendisler ve şirket ortaklarından bazıları Prof. Dr. Esat Coşan’ın talebeleri idi. Zülfikar’ın birkaç modelinden ona hediye götürünce o da, “kardeşlerimize söyleyin bir bayi ağı kursunlar. Madem Savunma Sanayi diye yola çıktınız, Allah sa’yinizi mübarek etsin, bu marketlerin adı da ‘SAV MARKET’ olsun” diyor. Bu Marketler kurulmaya başlayınca Cumhuriyet gazetesi “Nakşiler silahlanıyor” diye manşet attı. Esat Coşan hoca da, zaten Anadolu esnafının hem ticaret ve hem de sanayi alanında ortaklıklar kurması, zincirler oluşturması ve ortak bir bayi ağı, yardım sandığı oluşturmasını istiyordu. Bunlar da üst üste gelince 4 koldan İskenderpaşa’nın üstüne gittiler. Dergiler, işletmeler, yayınevleri taciz edildi. Esat Coşan, “Ben buradayken size rahat vermeyecekler” diye Avustralya’ya gidince, oradan bir daha sağ olarak dönmedi.

Aslında F.G’yi örgütleyenler Nakşi ve Mevlevileri de bu halkaya bir şekilde dahil etmek istiyorlardı. Esat Coşan hocaefendi bu girişimlere karşı çok sert bir şekilde muhalefet etti ve çevresini bu planlara karşı uyardı. Bunlar üst üste gelince, bir de ecel gelince olan oldu!

Evet, biz daha faizsiz finans kuruluşları yeni kurulmaya başladığında ben onların birinde de danışmandım. Bu bankaların kurulma aşamasında Kıbrıs’ta İslam Kalkınma Bankasının kurduğu eğitim kampının önemli isimlerinden biri olan Demir İnal benim arkadaşım. SPAG Stratejik Planlama Araştırma Geliştirme AŞ kurulduğunda Londra’da Standart&Poors ile masaya oturmuştuk, RefahYol hükümeti döneminde. MÜSİAD, Almanya’da yatırım yapan Holdingler, RefahYol’un BM, ABD, AB ülkeleri ve D8 ülkelerinin lobi faaliyetlerini ve ratinglerini yapacak bir şirket olacaktı SPAG. Alaeddin Büyükkaya ile o vesile ile tanıştık. Birlikte çalıştık. Faizsiz Finans Kuruluşları Vakfının kurucu başkanı Prof. Dr. Haşmet Başer ile birlikte çalıştık. MÜSİAD başkanı Ali Bayramoğlu, Murat Yalçıntaş beraberdik. Ticaret Bankası ve Nippon Sigorta ile görüşmeler yaptık ama 28 Şubat oldu ve o işler yarım kaldı. 

Bugün bu CoVID ile ilgili olanları, RF ve Laser silahları konusunu 2000’li yıllara gelirken, onun İngiltere’den gelen bir yabancı Prof. ile birlikte konuşmuştuk. Daha sonra Aytunç Altundal’la konuştuk ve Milleium perspektifi olarak bu konuda açıklamalar yaptık, ama birileri komplo dedi geçti.

Hani birileri diyor ya, Dilipak bu işlerle ne alaka diye? Ne biliyor, nereden biliyor, o gazeteci, bu işlerden ne anlar diyor ya. Ben bu işlerle ilgilenirken, bugün beni eleştirenlerin bir kısmı yazdıklarımı okuyacak yaşta bile değildi. Hoş bugün de artık akademik unvanları olmasına rağmen anlayacak durumda değiller. Onlar hâlâ e-water’ı da belki ilk kez benden duymuşlardır. RF Bombası ile ilgili bir yazımdan sonra “Uykusuz” isimli mizah dergisi 2017’de beni kapak yapmıştı. Sadece o değil, birçok gazete daha. Bunlar bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar, hem de akıl vermeye çalışıyorlar.

Ne yapalım bu da bizim kaderimiz. Onlara gelince geç de olsa öğrenecekler. 

Şöyle biraz geçmiş zamana gideyim bir dedim. “Geçmiş zaman” dedimse öyle çok uzaklar değil. 60’lardan başlayan bir hayat hikayesi. 1965’lerde radyoculuğum var. Gazeteciliğim, dernekçiliğim. 7 yıllık İmam-Hatibi, 7 okul değiştirerek 9 yılda bitiren bir Dilipak, Resim merakı, Sinemacılık, siyaset ve daha neler.. Selâm ve dua ile.