Hasan Aycın’ın sohbetlerine muttali olanlar iyi bilirler. O, hayat ve iman anlayışını benzerlikler üzerinden değil, farklar üzerinden kurar.

Ona göre, insanlar uyumada, uyanmada, yeni güne başlamada ortaktır. Bu ortaklık ancak ilgili fillerin ifasıyla farklılaşır. Zira özü itibariyle aynı olan bu işler, özleri yönünden değil onlarla kurulan ilişkiler yönünden değişerek, ferdi bir iman ve hayat anlayışını belirleyen olgular haline gelirler.

Uykuda, hangi suretlerle hemhal olarak uyumuşsak onların hükmüne / hakikatine tabi olduğumuz gibi, uyandığımızda da aynı hükmün hâkimiyetine girmiş olarak uyanırız.

Bu nedenle Aycın, önce, ölüme benzeyen uykuya geçerken, uyanmama ihtimaline göre davranmayı salık verir ve bu anlayış üzere imanı tazelemeyi, tevhide bağlılığı zikretmeyi, Besmele’yle yardım dilemeyi, salat ve selam ile nebevi aidiyyeti pekiştirmeyi tavsiye eder.

Hemen ardından da, uykudan uyanmak, yeni bir güne başlamak anlamında, ölümden hayata yeni bir geçişte, açılan idrakini tevhit üzere kurgulamaya, ayaklarını yeryüzüne Besmele’yle basmaya ve ibadetiyle kulluğunu teyit etmeye vurgu yapar.

Tevhide göre bir istikamet tayin etmenin, Besmele’yle bu istikamette sefere çıkmanın, ibadetle kulluk ahdini yenilemenin hükmü o kadar belirleyicidir ki, mümin gün boyunca yapacağı her işte bunların hükmü altında olduğunu bilerek davranır. Mümin olarak tevhit nedeniyle tabi bulundu hadleri aşmamayı hedeflerken, ne eylerse eylesin, eyleyişini sebep ve sonuçları itibariyle bunları asıl Yaratan’a havale eder; var etmeyi kendisinden bilmediği gibi, güç ve kudreti de kendisine mal etmez.

Zira, İbnü’l Arabî’nin kelimeleriyle “Kul için Bismillâh, yaratmada Hak için ol (kün) sözüne benzer. Bazen insanların dilediği şeyler, Bismillâh sözünden ve onun vasıtasıyla oluşur.” Buna göre bir müminin hem Bismillâh deyip, hem de Bismillâh yönelişiyle çelişen bir şeyi yapması düşünülemez. Böyle yapan varsa o en hafifinden münafık olarak nitelenir ki, münafıklık amelden önce iman ile ilgili bir sorunun varlığına karinedir. Samimiyetsizlikse, itibarı yontarak eksilten keser olarak bunun ikinci safhasıdır.

Öte yandan, itikat mezhebimizin imamı Ebû Mansûr El-Mâturidî’nin “Kün fe-yekûn ifadesi Allah’ın gerçekten kaf ve nûn harfleriyle ‘kün demesi anlamına gelmez. Ancak bu anlaşılabilir tam bir manayı ifade edebilen bir metindir. Arap dilinde anlaşılabilecek bir muhtevayı iki harfle ifade edecek bundan daha kısa bir ifade tarzı bulunmamaktadır. Bunun dışındaki söyleme biçimleri bazı ek bağlantılar ve edatlardan ibaret olur muhtevalarına nüfuz etmek mümkün değildir.” şeklindeki beyanından emsal (et-Tevîlâtü’l-Kur’ân) , Besmele de, başka dillerde yapılabilecek hiçbir tercümeye tam manasıyla sığmayan, manasına ancak kendi ideografik suretinin idrakiyle nüfuz edilebilen ulvî bir söyleyiştir.

Bu bakımdan büyüklerimiz, bir müminin uyuması ve uyanması dahil gündelik hayatındaki her işinin başında söylediği besmelenin manasını layıkıyla açarak açıklayabilmek için gayret sarf etmişlerdir.

Bu büyüklerimizden biri olan Hâkânî Mehmed Bey (v.1606), Hilye’sinde, mezkur gayretle şunları söylemiştir:

“Bismillâhirrahmânirrahîm

Sözü Besmele’yle açalım. Tâ ki şu büyük sır çözülsün.

O güzel yüz(lün)ün pâk hilyesini, (ancak) besmele ayası gösterir.

Bismillâh’ın heybetini bilmeyen (kişi), Allah kelâmının sırrını anlayamaz.

Besmele yazısı (yan yana) uzayıp gitmeseydi, çeşit çeşit eşyâ vücûd bulabilir miydi?

Hâsılı söz Besmele’siz (olunca) yarıdan kesilmiş gibidir; asla kuş gibi iki kanadını açamaz.

Besmele, âdetâ vahdet bağında lütûf damlalarıyla sulanmış bir sümbüldür.

Bismillâh’a bakan kişi (sıra sıra dizilmiş harfleri ile) onu Tanrı erlerinden bir orduya benzetir.

Gör bak! Mushaf’ın (Kur’ân-ı Kerîm’in) bütün satırları, gûyâ onun karşısında saf saf olmuş hürmetle beklemektedirler.

Bârek-Allah!... Bu ne güzel sır: (Bütün büyük şairler -yâni şu ilâhî nizâm ve kâinat- onunla şeref bulmaktadır.” (Hilye-i Hâkânî, Kazasker Mustafa İzzet Efendi Hattıyla basımı: Albaraka Yayınları)

Hal böyle olunca, şairin kelimeleriyle “vahdet bağının lütûf damlalarıyla sulanmış bir sümbülü olan” Besmele’yi, söylemek mümin insanın nasibi; bu söyleyişiyle omuzlarına binen sorumluluğu taşımak da yine ancak onun harcıdır.

Bu bakımdan, Hasan Aycın’ın yorumuna yaslanarak diyoruz ki: Hayvani özellikler bakımından ortağı olduğumuz varlıktan, bizi hayat ve iman esasında mümin insan olarak ayıracak şey farklardır.

O farkı koyanlar ise Allah ile Peygamberidir.