Meşhur bir söz vardır, ‘yol medeniyettir’ diye. Oysa yolun yapılışı, malzemeleri ya da şekli, ne kadar kaliteli ya da güzel olursa olsun, üzerinde akan trafik vahşi ise medeniyetten değil medeni bir vahşetten söz edebiliriz.

Yine benzer bir kelam-ı kibar vardır; ‘yol bir yere gitmez, o bir duruş şeklidir’ diye. Evet yol bir yere gitmez; durur ve onu kullananlar, yolun medeniyete katkısı olurlar.

Yol, bir şekilde bazı şeyleri gösterir bize. Bu anlamda asfaltın kalitesinden, kaldırımlara kadar; rögar kapaklarının düzgünlüğünden, şerit çizgilerine kadar uzanan bir göstergedir, aynadır.

Yollar medeniyetten çok şehrin idarecilerinin çalışma kalitelerinin ve ileri görüşlü planlamalarının göstergelerindendir. Hep söylerim; herhangi bir şehre ilk kez gittiğinizde yollara, kaldırımlara ve özellikle rögar kapaklarına bakın, o şehirde işlerin nasıl yürüdüğünün en masum şahitleri onlardır.

Çukurlarla dolu yolları, bazısı yüksek bazısı çökük rögarları, kırık-dökük kaldırımları, terkedilmiş orta refüjleri olan bir şehrin, yöneticileri hakkında insanlardan önce konuşan ve şikayet edenleri var demektir. Belki de o yüzdendir, bir yetkili gelmeden önce yolların düzenlenmesi.

Başka işlerin de nasıl yürüdüğünü yine buradan anlayabiliriz. Demek ki, düzeltilmesi gerekenler ancak daha etkili ve yetkili birisi orayı göreceği zaman yapılmaktadır.

Doğru ve net trafik şerit çizgileri olmayan belediyelerin işlerinin de doğru ve net olmadığını çıkarmak kesinlikle altı boş bir hayal değildir.

İdarecileri bize anlatan yollar kadar, insanları bize tarif eden bir önemli şahitte trafiktir.

Kurallara uymak için kamera ya da bir kontrole ihtiyaç duyan bir halk çok şaşırtıcı değildir. İnsan fıtratı gereği kontrol edilmediğinde yoldan çıkmaya meyyaldir zira. Kameraların görmediği noktalarda kural tanımayanları bir şekilde anlamak mümkünse de; diğer insanların haklarını gasp edenlerin izahı yoktur.

En çok rastladığımız örneklerdendir; sıradan bir trafik lambasında herkesin normal şeritlerinde durduğu bir anda, kendini uyanık zanneden biri, en sağda ambulans veya emniyet araçlarının acil geçişlerini kolaylaştırmak amacıyla bırakılan şerit boşluğuna girebilmektedir. Daha da vahimi o boşluğun olmadığı yollarda, şeride yandan burnunu sokarak birilerini rahatsız edip hatta korkutarak öne geçmeye, yol almaya çalışabilmektedir. Oysa bu; bir tür hırsızlık, gasp ya da en hafifinden diğer insanlara hakarettir.

İdarecilerin yolları kurallara uygun inşa etmek ve yine kurallara uyulması için gerekli şerit çizgileri, tabelalar ve ışıklandırma gibi eklemeleri yapmak gibi bir mecburiyetleri olduğu gibi; vatandaşların da bunlara uymak mecburiyetleri vardır.

Tam bu noktada, yol değil onu kullanma şeklimiz medeniyet seviyemizi gösterir demek doğru olacaktır. Öyle ya; en gelişmiş silahlarla en vahşi katliamları işleyenlerin medeni değil aşağılık katiller olduğunu hepimiz biliyoruz. En gelişmiş yollarda, trafik teröristleri pek çok insanın canına mal olan vahşilikler işleyebiliyorlar.

Her yerde ve her zaman, az ya da çok kural tanımayan, kendinin ve başkalarının haklarını bilmeyen insanlar vardır ve olacaktır. Ancak ekseriyetin tavrı, genel durumu hepimiz için daha güzel ve daha yaşanır hale getirebilir.

Hiç unutamadığım bir anımdır; 90’ların sonunda Gaziantep’te ilk kez araç kullanırken, kırmızı ışıkta durunca arkada kopan vaveyla beni çok şaşırtmıştı. Yanımdaki yeğenime, ‘ne oluyor’ diye sorduğumda, cevap oldukça ilginçti. Meğer kırmızı ışıkta durmama kızıyorlarmış.

Bugün gelinen noktada, gerek yol kalitesi, gerekse denetleme mekanizmalarının çalışması ile bazı şeyler normalleşti. En azından kırmızı ışıkta durana korna çalmıyor kimse. Demek ki öğrenebiliyoruz.

Şahsen umutluyum; önümüzdeki nesil daha güzel yollarda ve daha güzel bir trafikte araç kullanacak. Uyum sağlayamayanlar ayıplanacak ve kınanacak. Bizim kültürümüzde ayıp, para cezasından daha etkindir.

Trafikteki tavırlarımız, insan olarak kalitemizi ve şehrimizin medeniyet seviyesini gösteren bir aynadır; lütfen ayıp etmeyelim…