Sahi, BM ne iş yapar, ya da Güvenlik Konseyi?! NATO’nun görevi ne?! Arap Birliğinin, Afrika Birliğinin Avrupa Birliğinin İslam İşbirliği Konferansının niye sesi çıkmaz? G10, G20 niye toplanıp toplanıp dağılırlar!?. Bunların büyük çoğunluğunun ilkesi falan yok, çıkarları var. Elleri ayakları boş değil, tuttukları bir iş de yok. Yaptıkları “dostlar alışverişte görsün” kabilinden işler.

Ya da şöyle soralım: Bu krizin arkasında kimler var? Sakın “biz ıslah edicileriz, sulh için buradayız” diyenler “bozguncuların tâ kendileri” olmasın! Birileri insanların yaşatmak için değil, öldürmek için planlar yapıyorlar. Doğmadan mı öldürelim, kendi kendilerini mi öldürsünler hesabı yapıyorlar. Biyolojik silahlar üretiyorlar, kitlesel doğum kontrolü için, evliliği sabote ediyorlar. Duydunuz mu bilmiyorum, dünyada ölüm sıralamasında 3. sırada ilaçların yan etkileri ve tıbbi hatalar bulunuyor. Meraklısı internetten “The third Leading Cause of Death in the U.S.” yazıp aratsın. Bunun için akıllılar “akıllı mikrop”lar üretiyorlar. Aman dikkat: Batıdan gelip bize akıl öğreten pozlarla aramızda dolaşıp bizi hasta edenle, şifacı olarak ortaya çıkanlar aynı kumpanyanın adamları. Fasıkların sözlerine kanmayın. Cennet diye cehennemi pazarlıyorlar. Barışı gösterip ölümü dayatıyorlar.

İşin aslı, birileri sorun çözmek istemiyor aslında, sorun çözmek için ortalıkta dolaşıyor ama.. Sanki zaman ve mevzi kazanmak için oradadırlar.

Bunlar Amerika kıtasına çıkarken de, Afrika’da da, Asya’da da, Avustralya’da da aynı haltı yediler ve hâlâ kendilerini insanlığın koruyucusu ve barış havarisi gibi gösteriyorlar.

Bunlar yıllardır Kıbrıs’ta, ya da Irak’a barış için geldiler değil mi? Afganistan’a da demokrasi getireceklerdi. Suriye’ye de. Sorunun çözümü yönünde bir adım ilerleme oldu mu? Bugün dünden daha kötü değil mi? Bunlar bizim kanlarımız ve gözyaşlarımız üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmek istiyorlar. Çatışmadan, gözyaşından ve kandan besleniyorlar. Servetlerini bu çatışmadan, terör, darbe ve vurgunlardan elde ediyorlar.

Tahran Konferansı 28 Kasım-1/12/1943 tarihleri arasında, savaş öncesi, müttefikler, komünist Rusya, ABD ve İngiliz yöneticiler, Joseph Stalin, Franklin D. Roosevelt ve Winston Churchill katılımıyla, SSCB’nin Tahran Büyükelçiliği’nde gerçekleştirilmişti. Müttefikler ilk kez barış yolunda, kendi savunmaları için ortak bir strateji belirleyeceklerdi.

Yalta Konferansı ya da Kırım Konferansı, 2. Dünya Savaşı sırasında 4/2/1945-11/2/1945 tarihleri arasında SSCB’de, Yalta’nın 3 kilometre güneyinde bulunan Livadia Sarayı’nda düzenlenen ve yine Tahran’daki 3 devlet adamının, Churchill, Roosevelt ve Stalin’in aynı maksatla yaptıkları toplantıların 2’ncisi idi. Potsdam Konferans ise 2. Dünya Savaşında Nazi Almanyasının teslim olmasından sonra 17/7/1945-2/8/1945 tarihleri arasında Almanya’nın başkenti Berlin’de, şehrin 26 kilometre güneybatısında bulunan Cecilienhof Sarayı’nda düzenlenen ve yine aynı ülkelerin o günkü yöneticileri Churchill, Truman ve Stalin’in katıldığı konferans idi. Bu konferansa Roosevelt’in yerine Truman katılmıştı. Daha sonra ABD’nin yayılmacı siyasetimin mimarı olan “Truman doktrini” olarak tanınan doktrin de bu kişiye aitti.

Truman doktrini, 1947 yılında ABD Başkanı Harry Truman tarafından Sovyet tehdidine karşı hazırlanmış planın adıdır. Birlikte dünya barışını sağlayacaklardı, ama 3. Dünya savaşı olarak bilinen ve adına “Soğuk savaş” denilen dünya savaşı başlatan isim olarak tanınan Truman’ın doktrinine göre, ABD uluslararası politikasını değiştirerek SSCB’ye karşı yeni bir savaş başlatıyordu.

Bakalım tarih tekerrür edecek mi? Mesela Trump ve Putin bugün karşıt gibi görünüyorlar ama, bölgeyi yönetmek için yarın işbirliği yapabilirler mi? Bakarsınız o zaman FETÖ, BÇG ve PKK da birlik olurlar. Neden olmasın. Bu benim açımdan imkansız değil. Hatta böyle bir şey sürpriz de olmaz.

Bugün dünya barışı için daha çok konferans yapılıyor ve barışı koruma adına sivil ve resmi birçok örgüt var. Yine de sonuç ortada! Bugün Tahran, Yalta patlamaya hazır bir bomba gibi. Berlin ise, Libya için düzenlenen konferansa ev sahipliği yapıyor.

Dün, 1. Dünya ve 2. Dünya savaşlarına sebeb olan olaylardan çok daha fazlası yaşanıyor. Eğer hâlâ yeni bir dünya savaşı başlamıyorsa bunun 3 sebebi var. Dünyada bir dehşet dengesi var. Bu dehşet tarafların gözünü korkutuyor. Yeni bir savaşın galibi olmayabilir. 

Yeni bir savaş başlarsa bunu nasıl durduracakları konusunda büyük bir endişeleri var. Bir de savaşı bitirseler bile, sonrasında nasıl bir düzen kuracakları konusunda bir fikir birlikleri yok.

Dün Tahran, Yalta, Potsdam diyorduk, bugün Astana, Soçi, Berlin diyoruz. Aslında daha fazla zirve yapıldı ama bir çözüm yok. Kimileri ise “ne atom bombası, ne Londra konferansı” ile ilgileniyor.

Astana konferansı; Türkiye, Rusya ve İran dışişleri bakanlarının Suriye sorununun çözümüne ilişkin 20 Aralık 2016’da imzaladığı Moskova deklarasyonu sonrasında gündeme gelmişti.

Astana’da katılımcı taraflar ve temsil düzeyi açısından yeterli bir tablo oluşmamıştı. ABD yoktu, rejim ve diğer çatışan taraflar, garantör ülkeler, ABD, BM, Arap Birliği, AB, BM gibi uluslararası örgütler yoktu. Ama Suriye’deki olay karşısında bölgede Türkiye, Rusya ve İran arasında bir ortak politika zemini oluşturulmaya çalışılıyordu. Bu durum da 2011’den beri sürdürülen oyun düzeninin değişiyor olmasından söz ediliyordu.

Daha sonra 31 Ocak 2018 tarihinde Soçi’de yapılan, olaylı “Soçi konferansı / Suriye Ulusal Diyalog Kongresi”nden ‘Anayasa Komitesi’ ve “Demokratik seçim” kararı çıkacaktır. Konferansta muhaliflerin ana taleplerine yönelik bir sonuç ise çıkmamıştı.. 

Türkiye’nin muhalefetin garantörü sıfatıyla gözlemci olarak katıldığı konferansta Özgür Suriye Ordusu’nun üst düzey yöneticilerinden Mustafa Secari, “Bu konferans Esad ve onun terörist rejimi için özel olarak tasarlanmış” diyerek konferansı eleştirmesi, konferansta tartışmalara sebeb olmuştu.

Ve şimdi, son Berlin konferansı ile ilgili kısa bir bilgi notu: Merkel aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 12 ülkeden devlet ve hükümet başkanları ile BM dahil dört çok uluslu örgüt bu konferansa davet etti.. “Berlin Süreci” adı verilen konferansla Almanya, ateşkesin ve akabinde barışın sağlanması çabalarını desteklemek istediğini belirtiyor. Konferansa katılanlar tarafların talep ve önerileri dinlenecek. BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin de bulunacağı masada, ilk etapta bağlayıcı kararların alınması değil, sorunun kaynağı ve tarafların çözüm önerileri not edilecek.

Görünen o ki, birileri sorunu çözmek değil, tıpkı sağlıkta izledikleri yol gibi, önce hasta edip, sonra ilaç bağımlısı yapmak istiyorlar. Sorun çıkarıp, sonra sorunu çözme bahanesi ile yerleşmek ve sağmak, çökmek istiyorlar. Kontrol ettikleri kriz onların karanlık emellerine hizmet ediyor çünkü. Selâm ve dua ile.