Tam 102 yıl önce 10 Şubat'ta ebedi âleme göç eden merhum Sultan cennet mekân İkinci Abdülhamid Han'ın Kudüs ve Filistin hassasiyeti herkesin malumudur. Ulu Hakan'ın Filistin için neleri göze aldığını anlayabilmek için, Avrupa'da Siyonizmin kuruluşunu ve kendilerine yeni bir yurt arayışlarını iyi bilmek lazımdır.

Önce bu konuda pek bilinmeyen bir teşebbüsten söz etmek istiyorum. Güney Afrika'da doğan İngiliz Laurence Oliphant (1829-1888), Teodor Herzl'den tam 22 yıl önce Sultan Abdülhamid ile görüşerek Filistin'de Yahudilere bir koloni için toprak tahsis edilmesini istemişti. Yahudi asıllı olmadığı halde, annesi evangelist olan bu siyonist, dünyanın birçok ülkesine seyahat ettiği gibi Filistin'e de gitmiş ve Yahudilerin buraya yerleşebilmesi için bazı çalışmalar yapmıştı.

Oliphant gerekli araştırmaları yaptıktan sonra, 1879 yılında İstanbul'a gelerek Sultan Abdülhamid ile bizzat görüşüp bir layiha (rapor) sunmuştu. Bu raporda Filistin'in kuzeyinde, Amman'ın batısında yer alan Belka bölgesinde bir Yahudi kolonisi kurulmasını teklif etmekteydi. (Bazı tarihçiler bu teklife dönemin Suriye Valisi Mithat Paşa'nın destek verdiğini söylemektedir.)

Avrupa'dan gelecek Yahudi göçmenler için Filistin'den 4.300 kilometre kare toprak verilmesini isteyen bu layiha mecliste görüşülmüştü. Meclisi Vükela'nın sakıncalı görerek olumsuz kanaat bildirmesi üzerine Sultan Abdülhamid, Oliphant'ı davet ederek kendisine teklifinin reddedildiğini bildirmişti.

***

Budapeşteli bir Yahudi olan avukat ve gazeteci Teodor Herzl, 1896 yılında Judenstaat (Yahudi Devleti) adlı bir kitap yazdı. Herzl, bu kitabında şöyle diyordu:

“Biz bir devlet hem de örnek bir devlet kuracak kadar güçlüyüz. Bu amaç için gerekli beşeri ve maddi malzemeye sahibiz. Bir ülkenin tüm haklı ihtiyaçlarını tatmin edecek büyüklükte dünya üzerinde bir yerde bize egemenlik verin, gerisini kendimiz tamamlarız”

İlk defa Rus doktor Leon Pinsker tarafından teleffuz edilen siyonizm  kelimesi, Teodor Herzl'in ifadelerinde gerçek siyasi manasını bulmuştu. Kudüs'teki Siyon tepesinden adını alan bu ideoloji, Yahudilerin Filistin'e dönme ve kutsal topraklarda Süleyman mabedini yeniden inşa etme rüyası olarak tarif ediliyordu.

Nihayet 28 Ağustos 1897'de İsviçre'nin Basel şehrinde 1. Siyonist Kongre toplandı. Kongrenin yapıldığı Stadt Gazinosu'nun önünde, üzerinde altı köşeli yıldızın bulunduğu bayrak dalgalanıyordu. Kendini milli bir meclis gibi gören kongre, "şekel" adı verdikleri bir vergiyi yatıran herkesin oy kullanmaya ve temsilcisini seçmeye hakkı olduğuna karar vermişti. Sonunda “Biz Yahudi milletini barındıracak olan evin temelini atmak için buradayız” diyen Teodor Herzl, kongrede başkan seçildi.

Kongreden sonra Herzl'in anı defterine yazdığı şu cümleler, siyonistlerin nasıl uzun vadeli planlar yaptıklarını çok açık şekilde gösteriyordu:

“Basel'de Yahudi Devleti'ni kurdum. Eğer bugün bunu açıklarsam, herkes beni alaya alır. Oysa belki 5, fakat şüphesiz 50 yıl içinde herkes bu gerçeği görecektir. Yahudi Devleti'nin varlığı manevi temellere oturtulmuştur, bu devlet Yahudi halkının bu konudaki istek ve azmi ile kurulmuştur”

Şimdi sıra bu kurulacak devlete yurt aramaya gelmişti. Aslında düşünülen yurt için sadece Filistin değil Arjantin ve Uganda bile söz konusuydu. Ama bu ihtimaller reddedilip, kendilerine "va'dedilmiş topraklar" olarak düşündükleri Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması benimsendi. Bunun için Filistin'i dört asırdan beri idare eden Osmanlı Devleti'ne başvurup, ondan toprak talep edilmesine karar verildi.

***

Teodor Herzl, bu maksatla1896-1902 yılları arasında beş defa İstanbul'a gelir.

İlk defa 1896 Haziran ayında; ikinci olarak da ertesi yıl, Polonyalı Kont Nevlinski ile beraber payitahta gelen Herzl padişahla görüşemez. Fakat Nevlinski tarafından Sultan'a "Filistin'den verilecek toprak karşılığında 20 milyon sterlin teklif edildiği" iletilir. Abdülhamid Han bu teklifi reddeder.

Teodor Herzl, İstanbul'a üçüncü gelişinde, 19 Mayıs 1901 Cuma günü Yıldız Sarayı'nda huzura kabul edilir ve Sultan Abdülhamid Han'a çok cazip bir teklif sunar:

"Eğer Filistin'de bize yurt olacak bir toprak parçası verirseniz, Avrupa'daki zengin Yahudi bankerleri, Osmanlı Devleti'nin bütün dış borçlarını ödemeye hazırdır."

Sultan Abdülhamid Han'ın cevabı gayet açık ve nettir:

"Size bir karış toprak dahi veremem. Zira bu topraklar bana ait değil, milletime aittir. Ecdadım bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır."

Osmanlı Devleti'nin mali yönden sıkıntıda bulunduğunu çok iyi bilen ve milyoner Yahudi bankerlerin parasıyla Filistin'den toprak satın alabileceğini düşünen Teodor Herzl, bu işin peşini bırakmaz. 1902 yılının Şubat ayında dördüncü defa İstanbul'a gelir. Padişah ile son görüşmesini ise aynı yılın Temmuz ayında yapar fakat teklifi yine reddedilir.

Sultan'a teklifini kabul ettiremeyeceğini anlayan Herzl, İngiltere hükümeti ile görüşmeye başlar. İngilizler 1903 yılında ona, Afrika'da Uganda topraklarını yurt olarak teklif ederler. Herzl bu teklifi ilk anda reddetmez. Geçici bir çözüm olarak incelemek üzere Uganda'ya bir komisyon bile gönderir.

***

1904 yılında Teodor Herzl ölünce, Siyonistler kendi aralarında Politikler ve Pratikler olarak ikiye bölündü. Politikler, Herzl'in metodunu devam ettirerek, siyasi bir çözümü ileri sürerken; Pratikler, vakit kaybetmeden gruplar halinde Filistin'e göç edip koloniler kurarak siyasi çözümü daha sonraya bırakmayı savunuyorlardı. 1905 yılında yapılan 7. Siyonist Kongresi'nde Pratikler üstünlüğü ele geçirince, düşüncelerini uygulamaya başladılar. Böylece Birinci Dünya Savaşına kadar devam eden Yahudi göçleri, İngilizlerin 1918'de Filistin'i işgaliyle hızlandı. Fakat Yahudi göçünde asıl patlama İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşandı. Nazilerin katliamından kaçan 400 bin Yahudi Filistin'e yerleşince, nüfus dengesi kısa zamanda değişmeye başladı.

Sultan Abdülhamid Han sadece Filistin'e ve Kudüs' değil, Mekke ve Medine başta olmak üzere bütün İslam diyarlarına çok önem veriyordu. Yaklaşan büyük savaşı hissetmiş gibi, askeri ve siyasi bakımdan en büyük yatırımı olan Hicaz Demiryolu'nun inşasını başlatmış ve rekor denecek bir hızla bitirilmesini sağlamıştı. Hicaz Demiryolu sadece İstanbul'u Medine'ye bağlayan bir hat değil, yan bağlantılarla Beyrut, Hayfa, Kudüs gibi şehirlere de trenle ulaşımı sağlıyordu. Hicaz Demiryolu ile aynı güzergahı takip ederek, Halep'ten doğuya giden Bağdat Demiryolu inşası eğer yarım kalmasaydı, muhtemelen Birinci Dünya Savaşının seyri değişecekti.

Hz. Ömer'in Kudüs'ü ve Mescidi Aksa'yı Müslümanlara emanet etmesi, Sultan Selahaddin Eyyubi'nin Kudüs'ü Haçlı işgalinden kurtarması, Yavuz Sultan Selim Han'ın 12 bin kandille aydınlatılmış Mescidi Aksa'da namaz kılması, Kanuni Sultan Süleyman'ın Kudüs'ü imar edip ticari yatırımlar yapması ve Sultan Abdülhamid'in Filistin'in bir karış toprağını bile kaptırmaması, İslam ümmetinin bu konudaki derin hassasiyetini göstermektedir.

Trump'ın gölgesine sığınan Siyonistler bu gerçekleri bilmelerine rağmen, Müslümanlar arasındaki ihtilaf ve fitnelerden istifade etmeye çalışmaktadırlar. Ama Kudüs ruhu ve şuuru, İslam Âlemini birleştirecek ve geçmiş asırlarda olduğu gibi insanlığa barış ve huzuru getirecektir, İnşaallah.