Müslümanlar arasındaki oluşan ihtilaflarda takınacağımız tavrın İslami ilkeler doğrultusunda olması gerektiğini geçen ki yazımızda belirtmiştik. Bu ilkelerin başında kardeşlik hukuku gelmektedir. Birbirimizle değil; sözlü kavga, savaş bile yapsak mü’min kardeşler topluluğu olduğumuzu unutmayacağız. Bugün yaşananlara karşı tavrımızı belirlerken kalpleri kırmadan, gönülleri yaralamadan, yarın tekrar barışıp kucaklaşacağımızı düşünerek konuşmalı ve yazmalıyız. Yüksek sesle konuşmanın, kavgaları artıran, hissiyatları zedeleyen şeytan tuzağı olduğunu Yüce Hayat Yasamız Kur’an-ı Kerim haber vermektedir. Hafzalanızı bir yoklayınız, düşük sesle kavga eden iki kişi gördük mü acaba? Bir kendimize soralım. Dinimiz İslam’da yalan en büyük günahlardandır. Dargınları barıştırmak, ihtilafları önlemek, birliği kardeşliği ve barışı sağlamak için yalan söylemenin bile çok büyük bir sevap olduğunu bilmeliyiz. Müslümanların arasını açıcı, kin ve nefreti arttırıcı, laf taşımanın, yazmanın ve yayın yapmanın en büyük günah olduğunu unutmamalıyız. Yunus Emre’mizin “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı!” tavsiyesi bütün yazarlarımızın siyasilerimizin ve alimlerimizin şiarı olmalıdır. Yazılarımız, yayınlarımız ve sözlerimiz kavgaları durdurup barışı sağlamalıdır. Yangına körükle gitmemeliyiz, ateşi artırıcı değil, söndürücü bir tutum içinde olmalıyız. Mazallah o ateş bir gün bize de dokunabilir.. Ara bozmak ve kalplerimizde birbirine karşı nefreti artırmak için gelen haberleri mutlaka araştırmalıyız. Gerekirse yüzleştirmeliyiz. “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.(Maide S.8)” ilahi talimatları gereği, değil mü’min kardeşlerimize, düşmanlarımıza bile adalet, hak ve hukuk içinde davranmamız gerektiğini unutmamalıyız. Sevgili Peygamberimiz (S.A) Efendimizin, “Sizleri birlikten ayrılığa (ittihaddan tefrikaya), kardeşlikten düşmanlığa, sevgiden nefrete çağıran alimlerin ilim meclislerinde oturmayınız” talimatlarına mutlaka uymalıyız. Uhud’da okçular tepesini terk ederek savaşın seyrini değiştiren, Hz. Hamza (r.a) efendimizle beraber 72 ashabı kiramın şehadetine sebep olan 35 ashabı kirama biz olsaydık ne ceza verirdik? Sevgili Peygamberimizin emrini dinlemeyen okçulara karşı

davranışı hepimize örnek olmalıdır. Sevgili Peygamberimiz (s.a) Efendimiz, Medine-i Münevvere de bu arkadaşlarını kucaklayıp affedince gönderilen, “Ey Peygamber! Allah’ın sana bahşettiği o engin şefkat ve rahmeti sayesindedir ki, Uhud imtihanında nöbetlerini izinsiz olarak terkeden arkadaşlarına son derece nazik ve yumuşak davrandın. Azarlanmayı ve cezayı hak ettikleri durumlarda bile, kusurlarını yüzlerine vurup onları rencide etmedin. Eğer onlara karşı kaba ve katı yürekli olsaydın, seni terk ederek etrafında dağılıp gitmişlerdi. Bu ise, hem senin için, hem de onlar için çok büyük bir sıkıntı olurdu. Öyleyse, onları bağışla ve affedilmeleri için Allah’a yalvar. Yönetimle ilgili olup da, hakkında kesin bir hüküm indirilmemiş olan her konuda onlara danış ve karar verirken, onların görüşlerini de dikkate al.. (Ali İmran” S.159)” ayeti kerimesi ölçümüz olmalıdır. Çevremizdeki kardeşlerimizi hatalarından dolayı dışlamamalıyız. Onlara Sevgili Peygamberimizin itaat etmeyen okçulara davranışı gibi af ve merhametli davranmalıyız. İhtilafların önlenmesinde en önemli ilaçlardan biri de; “(Madem ki) İyilik ile kötülük bir değil, sen (kötülüğü) daha güzel olan ile sav; bak, o zaman seninle arasında düşmanlık olan kimse, (eski bir) dostun, gerçek bir arkadaşınmış gibi davranır! Bu güzel davranışa, bu olgunluğa ancak sabrederek mücadeleye devam edenler, sabrı huy edinenler kavuşturulur, bu kötülüğü iyilikle savma olgunluğuna büyük kabiliyetleri olanlar, büyük lütuflara mazhar olanlar kavuşturulur. (Fussilet S.34-35) ilahi mesajıdır. Birbirimizin hata ve yanlışlıklarını iyilikle savma erdemliğini göstermeliyiz. Nefis ve şeytana göre; yıkma, kırmak kolay, yapmak zor. Kaybetmek kolay, kazanmak zor. Düşmanlık kolay, kardeşlik zor. Ayrılık kolay, birleşmek zor. Nefret kolay, sevgi zor. Terör ve ihtilaf kolay, barışmak zor. Şeytan ve yandaşlarının, zor gösterdikleri rahmet yollarını kolaylaştırmak için çalışmalıyız. Şimdi birleşme zamanıdır. Şimdi uzun bir yolculukla ve büyük çilelerle elde edilen kazanımları koruyup artırma zamanıdır. Şimdi kavga ve ayrılıklardan medet uman şer çevrelerin sevinçlerini boşa çıkarma zamanıdır. Şimdi ‘kol kırılır yen içinde kalır’ deyip balkonlarda konuşmaları bırakma zamanıdır. Şimdi ilmi ve ticari gücümüzü ve siyasi iktidarımızı zayıflatıcı her söz ve eylemden kaçma zamanıdır. Ve şimdi tavsiyelerimizle beraber iktidarımızı desteklemeye devam zamanıdır. Allah (c.c) barış, kardeşlik ve hayırlı hizmetler yolunda hepimizin yar ve yardımcısı olsun. (Amin) Not: Sevgi, barış ve kardeşliği pekiştirmenin ve bunu anlayarak yaşamanın merkez üssü Mekke ve Medine’dir. Her türlü zorluk ve çileye rağmen merhamet ve sevgiyle bizlere örnek olan Efendimiz ve ashabının mübarek izlerini takip yolunda bu yılki sömestr tatilinde hem siz ve hem de evlatlarınız için UMRE’ye gitmenizi tavsiye ediyorum. Bu NADİDE fırsatı kaçırmayınız.