Soğuk savaş böl, çatıştır, yönet temelli, bir “kontrollü bunalım stratejisi” üzerine kurgulanmıştı.

Komünizme karşı soğuk savaş bitse de yeşil tehlikeye karşı soğuk savaş devam ediyor. Tehlikenin rengi “Kırmızı”dan “Yeşil”e döndü. El Kaide, DAEŞ, IŞİD ne derseniz deyin, FETÖ deyin, PYD deyin, HUSİ’ler aslında aynı oyunun birer parçası. 

Birileri insanoğlunu birbirine kırdırarak, onların kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmeye çalışıyorlar. Bugün bu savaşın bir diğer ayağı atomizasyon, nötralizasyon ve agnostizm. Deizm bu sürecin sonucu geldiğimiz yer.

Doğu Türkistan, Kıbrıs, Keşmir, Gazze, hepsi aynı komplonun birer parçası.

Radyo Liberte diye bir radyo vardı. Ruzi Nazar diye biri vardı. Enver Altaylı diye biri var. Komünist rejim döneminde, özellikle Rusya ve Çin’e karşı Çeçenistan ve Doğu Türkistan direnişi hep gündemdeydi. Aslında bu oyunda zulmü örgütleyen de, zulme karşı halkı örgütleyen de aynı güç. Tavşana kaç, tazıya tut taktiği.

Saddam’ı iktidara getiren kim. Onu Kuveyt’e girmeye ikna eden kim? Tabi ki, bu olayı bahane edip, Irak’a giren kimse o!

Bu işler böyledir. Şimdi ABD, DAEŞ’i 3’e böldü. Bir kısmını Sina’ya gönderdiler, bir kısmını Fergana’ya. Sina’dan Mısır, Libya ve Sudan’a karar kullandılar. Kullanıyorlar. Fergana üzerinden Rusya’ya, Çin’e, Pakistan’a müdahale planları var. Aslında bu koridor üzerinden İran ve Afganistan da tehdit kapsamında.

İran ve Suudi hattına dikkat edelim. Bir de bu Rusya, Keşmir ve Doğu Türkistan hattına. Müslümanları Hindistan, Çin ve Rusya ile karşı karşıya getirmek isteyen bir derin güç, bir yandan bu ülkeleri, İslam’a ve Müslümanlara karşı kışkırtıyor, öte yandan Müslümanları bu ülkelere karşı kışkırtıyor. Bu oyuna gelmememiz gerek. Elbette haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalimlere karşı olacağız. Ama bu konuda dürüst ve samimi olması gerek tarafların.

ABD, Çin’i Hong Kong’da köşeye sıkıştırdı. Şimdi onu bir de Türkistan’dan sıkıştırmak istiyor.

Aslında Çin’in Doğu Türkistan sorununu, insan hakları ve hukuk temelinde çözmesi herkesin lehine. Bu çözüm Rusya’yı da, İslam dünyasını da, Türk dünyasını da rahatlatır. Aynı durum Hindistan için de geçerli. Türkiye bu anlamda siyasi çözüm için bir çağrı yapabilir. Bu çatışmadan sadece ABD ve İsrail kazançlı çıkar. Birbirimize dünyayı cehennem etmek zor değil, ama bölgede, adalet, barış ve özgürlük temelinde yeni bir medeniyet inşa etmek için el birliği yapmamız gerek. ABD’nin, kan ve gözyaşı üzerine, tanrıyı kıyamete zorlamak için hayata geçirmeye çalıştığı “100 Yılın Projesi” yerine, kendi projemizi hayata geçirmeliyiz.

Herkesin hatası vardır. Önce herkes kendini düzeltsin. Başkasının hatalarını sayıp dökmekte, başkalarına akıl vermekte mahiriz. Hani derler ya “Laf ile verirler âleme binlerce nizamat, bin seyyie bulunur hanelerinde”. Dünyayı diktatörce yöneten, çevreyi mahveden, insanları sömürenler, Kızılderili katliamını yapanlar, Afrika halkını köleleştirenler, sarı ırkı perişan edenler, dünya savaşlarını çıkaranlar, soğuk savaşın ve darbelerin arkasındaki güçler bize yıllarca, adalet, barış, özgürlük, insan hakları, çevre ve hukuk devleti dersi vermediler mi! Kendi gözündeki çöpü çıkartmadan, başkasının gözünde çöp aramanın bir mantığı, ahlakı yoktur, olamaz. 

Haksızlık yapana da haksızlık yapılmaz. Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok edeceği gibi, haddinden fazla ceza ve geciken adalet, adalet değildir. Suçluların da hakları vardır. Kan tartılarak da adalet sağlanmaz.

Batılılar hem çevreyi mahvediyorlar, hem çevrecilik yapıyormuş gibi davranarak başkalarını engelliyorlar. Çevrenin korunması ile ilgili bir çocuğun duygusal mesajı ile algı operasyonu yapan da kendileri. Kendilerini eleştirme işini de bize bırakmıyorlar!?

Bunlar hep soğuk savaş taktikleri. “Yeşil Tehlike” ile savaşın zamanı, mekânı, şartları, yöntemleri farklı. Eski ittifaklardan kaynaklanan sorunlar da yaşanıyor. Yeşil refleksle, kızıl refleks aynı değil. Dengeler farklı. Onun için eski metotlar beklenen faydayı sağlamıyor. Operasyonun kanatları hem esas, hem usul konusunda uzlaşmış değiller. Çekiç Güç’ten BOP’a, PKK’dan FETÖ’ye, DAEŞ’e kadar daha birçok operasyon ajanı, örgütü, metodu ellerinde patladı. Evdeki hesaplar çarşıya uymadı.

Ama vazgeçmiş değiller. Daha öfkeliler ve biraz da ürkmüşler. Alışık olmadıkları kontrol dışı bir karşı koyma ile karşı karşıyalar. Giderek artan bir tehdit algısı söz konusu. Kendilerinin asırlarca başkalarına yaptıklarının kendilerine yapılmasından, mazlum halkların öfkelerinden, intikam almalarından korkuyorlar.

Eski müttefikleri eskisi kadar güçlü değil. Sırtlarını dayadıkları çevreler korkup, kendi aralarında bölünüp tartışmaya başlayınca onlar da korktular.

Bugün herkes, her şeyi yeniden düşünmek zorundadır. Aslında biz Müslümanlar her şeye hazır olmalıyız. Müslümanlar, daha işin başında Bedir’de “ne oluyor” demişlerdi. Peygamberimiz vefat edince de bir karamsarlık havası doğdu. Kerbela’yı biliyorsunuz. Hülagu’nun Beyt-ül Hikme’yi yıkıp, Anadolu’ya doğru ilerlemesini de.

Sonunda her şey tersine döndü. Hayat devam ediyor. Taif Müslüman oldu, Moğollar da! Hani diyoruz “Bizi öldürmeye gelenler bizde dirilsinler.” Tamam, bir yandan Deizm, öte yandan sekülerleşme, laikleşme, agnostizm, evet hepsi doğru, can sıkıcı, ama tek gerçek bu değil.

Hz. Ömer dediğimiz kişi, Peygamberimizi öldürmeye gelmiyor mu idi!

Ya da Hz. Hamza’yı öldüren, ciğerini çıkarıp ısıran, kulağını, burnunu kesip boynuna takıp dans eden kişi Müslüman olmadı mı?

Görelim Mevla’m neyler. Bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir. 

Şimdikilerin, olacağına dair bir işaret yok da, bir Firavun Hz. Yusuf’un risaletine iman ediyorsa Trump, Şi Cinping, Putin,  Merkel ya da Netanyahu Müslüman olamaz mı? “Olmaz olmaz deme olmaz olmaz”. 

Selam ve dua ile.