Bismillahirrahmanirrahim - Yaratıcımız, yaşatıcımız ve yöneticimiz Allah (c.c) makamı idareciye, malı zengine, ilmi âlime, mazlumu adalete, adaleti hakime, evladı ana-babaya, namusu kadına, kadını da erkeğe emanet etmiştir. Bu emanetlere ihanet edenler, kendi elleriyle iktidarlarını, yuvalarını ve ocaklarını yıkarlar. Yüz yıldır devam eden materyalist (maddeci), dini değerleri devre dışı bırakan eğitim

bataklığının kurbanları yuvaları yıkmaya devam ediyor. Kimi silahlı eşkıya olmuş vatanına, milletine düşman bir terörist olarak dağlarda ovalarda eylem yapıyor. Askerimizin, polisimizin ve halkımızın canına kıyıyor. Kimi anne ve babayı evinde yük kabul edip huzur (muzur) evlerine hapsediyor. Bazı anne ve babalar da, alkol ve esrar bağımlısı evlatlarının saldırılarından korkarak yatak odalarını kilitliyorlar. Kimi evliler, hem yuvasını dağıtıyor hem de hanımına, çocuğuna şiddet kullanarak evde terör estiriyor. Doğunun ataerkil (erkek krallığı) hâkimiyetinin baskılarına tepki olarak ortaya çıkan, batının Feminizm (kadın kraliçeliği) hâkimiyeti de aile yuvalarını dağıtmaya devam ediyor. Yıllık boşanma oranı neredeyse evlenenleri geçmiş durumda. Kadın evde sadece benim dediğim olacak havasında. Erkek de gücüne güvenerek krallığı bırakmak istemiyor. Erkek eliyle şiddet uyguluyor, kadınsa diliyle. Aile içi şiddetli geçimsizlikleri ve kavgaları önlemek için alınan pansuman tedbirler boşanmaları, şiddet ve cinayetleri önleyemiyor. Yasalarda yabancı birinin dövdüğü kadın, şikâyetten vaz geçerse döven yabancı şahıs mahkûm olmuyor. Âmâ zalim kocası tarafından dövülen kadın, eşini affedip şikayetini geri alsa da kocası cezasını çekmeden mahkûmiyetten kurtulamıyor. Böylece şiddetin önüne geçmek için getirilen cezalar, şiddeti de boşanmaları da artırıyor. Kadını sığınma evlerine, kocayı da cezaevlerine gönderen yasal düzenlemeler de çaresizlik içinde hep fiyaskoyla sonuçlanıyor. Ve bu şiddetten en çok çocuklar etkilenip zarar görüyorlar. Ana babalarının yuvalarını dağıtmaları sebebiyle anne-baba sağken, çocuklar öksüz-yetim kalıyorlar. Kanunların her türlü şiddeti ve boşanmaları önlemede tek başına yeterli olması mümkün değildir. Bütün bu şiddet ve feminizm belalarının merkez üssü maneviyatsızlık depremidir. Maneviyatsızlık depreminden; cahillik (bilgisizlik), kul haklarına hukuksuzluk, sevgisizlik, seviyesizlik, merhametsizlik, saygısızlık, ahlaksızlık ve hayasızlık gibi hastalıklar meydana geliyor. Bunlar da şiddet ve feminizm mikroplarıyla aile ve toplumumuzu yakmağa devam ediyor. Fakirlik, işsizlik ile lüks, israf ve modaperestlik aile içi şiddet yangınını körüklüyor. Bir kısım medyanın ahlaksız dizi filmleri ve kontrolsüz internet kullanımı bu yangınlara benzin dökmeye devam ediyor. Şiddet ve feminizm hastalıklarının en etkili ilacı maddi ve manevi sahada güçlü, Allah’a (c.c) bağımlı ahlaklı bir nesil için İslami Eğitim Seferberliğidir. Ailede ve toplumda, erkeğin de kadının da haklarını ve yetkilerini tesbit eden yegane ilaç sadece İslam nizamıdır. Ahiretteki büyük duruşma ve buluşma gününe inanıp, her zaman her yer ve şartta Allah’ın (c.c) adalet, merhamet, kardeşlik, sevgi, saygı, sabır ilkelerine uyan dindar aile ve dindar toplumlar her türlü şiddetten de, nefretten de, ayrılıklardan da kurtulurlar. Sıkıntıları da sevinçleri de birlikte paylaşırlar. Yalnız Allah’a kul olanlar makama, eşyaya, paraya, erkeğe ve kadına kulluktan kurtulurlar. Muhafazakar ve dindar bir nesil yetiştirmeyi gaye edinmiş bir iktidar döneminde, aile yuvalarının bu denli parçalanması, ortaya çıkan yüksek boşanma oranları, başta iktidar olmak üzere tüm fikir sahiplerini düşünmeye sevk etmelidir. Milletimizin ve ülkemizin geleceği adına düşünüp doğru kararlar vermek ve bu kararları uygulamada sadece kanunların ve devletin atacağı adımların yeterli olamayacağını artık görmeliyiz. Medeniyetimizde muşahhas örneklerini gördüğümüz, bir karşılık beklemeden, karşılığını yalnız Allah’tan (c.c) umarak, ihlas ve samimiyetle, vakıf ruhunu tekrar dirilterek mücadeleye devam etmeliyiz. Bu konuda kendilerini nesil yetiştirmeye adamış, vakıf ruhuna sahip tüm sivil örgütlerle, vakıf ve derneklerle, samimi tarikat ve cemaatlerle azami düzeyde işbirliği yapılmalı, bu sahada çalışanlar teşvik edilmelidir. Önlerindeki mali ve idari engeller kaldırılmalı, bu tür çalışmalara özendirici teşvikler getirilmelidir. Milletimizi ve nesillerimizi bu büyük aile ve toplum yangınından kurtaracak, bu girdaptan çıkaracak olan güç

ruhumuzda mevcuttur. Selam, sevgi ve dualarımla...