Zeynep Sayın, geçen yıl çıkan Ölüm Terbiyesi adlı kitabında, Gezi güzellemesi yapabilmek için metafiziğe dair birçok seçkin nazariyeyle birlikte, Sezai Karakoç’un “Değişe değişe bozulmuş ölüm bile... / Ölüm bir grev gibi kaplamış ülkemizi” dizeleri başta gelmek üzere, İbnü’l-Arabî’ye ve daha birçok zata ait önemli sözleri bozuk para gibi harcamıştır.

Hatalı düşüncesini doğru zanneden biri, hatayı doğrunun parçası haline getirir. Sayın da belirttiğimiz minvaldeki siyasi gayretine bağlı olarak, Şehristânî’yi heterodoksinin içine çekme, hatta Kalenderîliğin öncüsü sayma hatasını, Giorgio Agamben’in sırtına binerek, doğruymuş gibi temellendirmeye kadar vardırmıştır işi. Zira, Araf Suresi’nin 54. ayetinde yer alan “...yaratmak da yarattıklarını yönetmek de O’na aittir” ibaresinden hareketle, Şehristânî’nin yaratmayı ve emri yerine getirmeyi iki ayrı düzey saydığını belirten Sayın’ın bu yorumundaki dayanağı Agamben’dir.

Ağamben’e göre Şehristânî, “Kimi ilahiyatçı tektanrılı dinlerin içsel çelişkisinin nedenini bulduğunu düşündü: yaratıcı ve kurtarıcı tanrı (ya da gnostik ve keskinleştirilmiş Marcioncu biçimi ile dünyayı yaratan kötü tanrı ile kurtuluşu vadeden iyi ve dünyaya yabancı olan tanrı).” (Nacktheiten, Frankfurt/M., 2013, s.7, çeviri Sayın’a ait)

Agamben bunu, Şehristânî’nin el-Milel ve’n-nihal’inin Gimaret, Monot ve Jolivet tarafından yapılan (Peeters-Unesco, Leuven 1993) çevirisine istinaden, (kitabının -Nudità- İtalyanca aslından yapılan çevirisiyle) şöyle söylüyor:

“Araştırmacılar Tanrı’nın iki işinin Kuran’ın sadece tek bir ayetinde (“yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Kuran 7:54) birlikte ortaya çıkmasının anlamı üzerinde durmuşlardır. Bazı yorumculara göre ayet, tektanrıcı dinlerde kurtarıcı bir Tanrı’ya karşı yaratıcı bir Tanrı’yı koyan belirsiz bir çelişkiyi giderir (Gnostik ve Marsiyonist versiyonlarda bu karşıtlık vurgulanır; dünyanın yaratıcısı zalim bir Demiurgos karşısında dünyaya yabancı bir kefaretle kurtuluşun kaynaklandığı bir tanrı).” (Çıplaklıklar, çev.: Suna Kılıç, Alef Yayınları, İstanbul 2017, s. 9-10)

Bunlardan bakıldığında Agamben, Şehristânî’nin herhangi bir sözünü bizzat kendisi yorumlamıyor; Şehristânî’nin kitabının zikrettiğimiz basımında onunla ilgili yapılmış bir yorumu yorumluyor.

Sayın ne yapıyor? Tipik bir Oryantalist tutumla, El-Milel ve’n-nihal’in, Dinler Mezhepler ve Fesefî Sistemler Tarihi adıyla son olarak TÜYEK tarafından yayınlanan nüshasına (çev.: Mustafa Öz, İstanbul 2015) bakma ihtiyacı da duymaksızın, Agamben’in başka yoruma bağlı yorumunu, kendisinin Gezi güzellemesi yapma maksadına sunulmuş bir mangal gibi görerek, ondan heyecanla şu külleri savuruyor:

“Şehristani, Marcion’un izinde, Kalenderilerin atası sayılır. Yaratıcı ve kurtarıcı tanrı, birbirinden ayrılmıştır onun düşüncesinde. Yaratıcısı olduğu evreni kurtarma işini, emre itaat ederek dünyayı kurtaracak olan insana bırakmıştır tanrı...”

Hızını alamayıp “...din adına devletten kurtulmak, cihattır” fetvasını savuran Sayın, böylece Gezi eşkıya kalkışmasına felsefi bir zemin oluşturma gayretiyle, Şehristânî’ye söylemediğini söyleterek, bilimsel müfteriliğe geçiş yapıyor.

Şehristânî’nin hayatı ve eserleri hakkındaki gerekli bilgileri edinmeniz için sizleri DİA İslam Ansiklopedisi’nin (Mustafa Öz ve Ömer Faruk Harman tarafından kaleme alınmış) ilgili maddelerine, Kalenderîliğin karanlık tarihiyle ilgili bilgileri edinmeniz için de Ahmet T. Karamustafa’nın Tanrının Kuraltanımaz Kulları – İslam Dünyasında Derviş Toplulukları (1200-1550)- adlı kitaba (Çev.: Ruşen Sezer, YKY, İstanbul 2007) yönlendirerek, Şehristânî ile ilgili yukarıda zikrettiğimiz Oryantalist yorumların asıl kaynağı hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum:

Wilfred Madelung ve Toby Mayer, başını çektikleri (ve çok azını Ağamben’in sahiplendiği) olumsuz yorumlarını Şehristânî’nin Meclis’ine ve Kitâbu’l-Musâraa’sına dayandırıyorlar.

Aygün Akyol ile Aytekin Özel tarafından Türkçe’ye çevrilerek, Filozoflarla Mücadele adıyla basılan (Litera Yayıncılık, İstanbul 2010) Kitâbu’l-Musâraa, daha adından başlayarak Madelung ile Mayer’i yalanlıyor. Bu metni (El-Milel ve’n-nihal ile birlikte) okuduğumuzda ise, mevcut bilgilerin sınırlarını zorlamaya da talip olan bir Ehl-i Sünnet alimi ile karşı karşıya bulunduğumuzu bizzat kendimiz görüyorsunuz.

Sayın’ın gerçek maksadı, Şehristânî’nin düşüncesini kendisinden öğrenmek olsaydı, o da önce bu okuma zahmetine girer ve el bile sürmediği kaynakları hayalen sırtlamış olarak Ağamben’in sırtına binip, onu “Kalenderilerin atası” saymak gibi fahiş bir hataya düşmezdi. Ayrıca, onu, yukarıda zikrettiğimiz üzere, kendisinin uydurduğu devlet yıkma fetvasına payanda yapmaya da kalkışmazdı.

Şehristânî ki, Sultan Sencer’in sır katipliği başta gelmek üzere, birçok vezire danışmanlık yapmış, Sünnî ve Ebü’l-Hasan el-Eş’arî taraftarı bir zattır.

Sayın’ın Gezi güzellemesini ciddiye aldığımdan değil, Şehristânî hakkındaki yanlışını (Şehristânî’nin hatırına) ciddiye aldığımdan, söz konusu tashihi yapmayı gerekli gördüm.

Elbette, Sayın’ın Gezi körleşmesine maruz kalmadan önce iyi çalışmalara imza atmış bir yazar olduğunu da unutmuyorum.