Boğaziçi Üniversitesinde rektör atanması üzerine gelişen olaylar üniversite problemlerini tekrar gündeme taşıdı.
Boğaziçi Üniversitesinde gelişen olaylarda rektör bahane tabi. Protestolarda ne rektör seçimi için ne de üniversite sorunlarını göremiyorsunuz. KHK ile kaldırılan rektör seçim sisteminin tekrar geri getirilmesi isteniyor. Halbuki seçim yolu üniversitede yozlaşmanın ve huzursuzluğun en önemli bir kaynağı olmaktadır.
Yapmamız gereken üniversiteleri kapitalizmin şirketlerine devşirme düzenine hizmet eden yapıdan kurtarmaktır. Pis küreselci kapitalist ellerin tahakküm ve hakimiyetinden nasıl kurtarabiliriz?
Bu elin kuvvetli olduğu yerlerden birisi Boğaziçi Üniversitesi geliyor. Rektörlerin üniversitenin akademisyenleri ile seçilmesi ve rektörün kendi üniversitesinden olacak diye bir kaide ve gelenek yoktur.
Rektör belirlemede en demokratik yol seçim yolu değildir. Biz belediye başkanı seçmiyoruz. Bizim oylarımızla seçilen rektörün bizi denetlemesi mümkün olabilir mi? Gidin bakın Batı da da Doğu da tanınmış üniversitelere. Bu tür uygulama göremezsiniz
Maalesef küresel aklın hakim kıldığı yanlış bakış açısı ile akademide bir çok yanlış uygulamalar hakim olmuştur. Üniversitelerimizdeki yanlış geleneklerden birisi de doktorasını tamamlayan kişinin o üniversitede kalmasıdır. Bu fevkalade yanlış bir uygulamadır. Tüm bu uygulamalar kendi içine kapalı bir üniversite yapısı ortaya çıkarmaktadır. Sonra doktoranın akademide ilk adım olduğu da bilinmez. Bir akademik elemanın doktora yapınca hemen tez danışmanı olması da fevkalade yanlış bir uygulamadır. Farklı hoca ve gruplarla bir süre daha çalışması icap eder. Ondan sonra kendi grubunu ve ekoloni oluşturmaya başlayabilir.
Üniversitelerde küresel akla hizmet eden yapılanmaları nasıl düzeltebiliriz? Konuyu protestolara konu olan üniversitelerdeki seçim sistemine getirmek istiyorum. Dört yıl önce başlayan ve Türkiye’nin anormal şartlarında gelişen atama sistemi var. Yerini katılımın ve istişarenin aldığı bir yöntemin yer almasını bekliyoruz tabi. Farklı üniversitelerde, farklı yöneticilikler yaptık. Taşrada da çalıştık (Atatürk Üniversitesi, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi). Vakıf üniversitelerinde çalıştık. Üniversitelerde kurucu idari yapılanmalarda yer aldığımızdan yönetimdeki zaafları yakından gördük. Bölüm başkanlığı da yaptık, dekan ve rektör vekillikleri de yaptık yeri gelince. Dört farklı üniversitede lisansüstü Eğitim enstitü müdürlükleri görevinde bulunduk (Tokat GOÜ, Yalova Üniversitesi, İGÜ ve İRÜ). Farklı ülkelerde misafir araştırmacı olarak bulunduk. Oradaki idari yapıları yakından inceleme imkanı bulduk ve ülkemizle farklılıkları gördük gördük. (Almanya, İngiltere ve Amerika)
Ülkemizdeki üniversite sisteminin batıdaki uygulamalarla alakası olmadığına şahit olduk. Bizim üniversitelerimizle gelişmiş dediğimiz ülkelerin üniversite sistemleri arasına dağlar kadar var. Bunların ayrıntıları bir çok defa yazılarımızda dile getirdik
Seçim dönemlerinde yaşanan kutuplaşmaları, seçim tiyatrolarını, seçimlerin nasıl makam ve menfaat dağıtma aracı haline geldiğine ve aşırı kadrolaşma çabalarına şahit olduk. Gelen rektörün hep sonraki dönemde rektör olma yatırımından başka önemli bir misyonu olmadığına şahit olduk.
Yeni bir katılım, seçim ve tayin sistemi bulunmalıdır. İktidara geldiği ilk günlerde YÖK reformu için büyük gayret sarf eden AK Parti, yeniden reforma yönelmeli. 2003 yılında başladığı ve sonra rafa kaldırdığı reform çabalarını tekrar gündeme getirmeli. 2003 yılında hükümetin Bakanlık (MEB) nezdinde başlattığı çalışmalara birkaç defa ben de katılmıştım.
Rektör atama sistemi yerine farklı bileşenlerin uzlaşmasına ve akademisyenlerine kadar, bölge ileri gelenlerinin (Vali, Belediye Başkanı, Sanayi ve meslek kuruluşları temsilcileri) dâhil olduğu, üniversiteyi halka ve öğrenciye bağlı kılacak bir sistem geliştirilmelidir. Artık üniversitenin gettolaşma ve merkeziyetçilik arasında salınıp durduğu ve şahısların keyfi uygulamalarına bağlı kalan mevcut yapısına son verilmelidir.
Rektör neasıl belirlenmeli?
Önceki uygulamada üniversitesinde aldığı oy sayısına göre 6 aday mülakata alınıyor; adaylar, YÖK üyelerinin sorularını cevaplandırıyor, onlar da puan veriyordu. YÖK ise aday sayısını 3’e indiriyor; cumhurbaşkanı da bu adaylardan birisini rektör olarak atıyordu. KHK ile bu uygulamanın seçim kısmı kaldırıldı. Şimdi ise rektör adayları projelerini anlatan başvuru evrakı ile YÖK’e başvuruyor. YÖK bir eleme ve puanlama yapıyor, mülakatlarda bulunuyor; sıralama yapıp cumhurbaşkanına iletiyor.
Hocaların oyları ile rektör seçilmesi üniversitelerde en önemli bir huzursuzluk kaynağı oldu. Rektör adayı akademik ve idari makam (dekan, müdür, bölüm başkanı…) ve benzeri vaadlerle etrafına toplanan “menfaat” grubu oluşuyordu. Hatta doçentlik ve profesörlük ve diğer payelerin ve kadrolarının dağıtıldığı bir vasıta halini almıştı rektörlük seçimi.
Hocaların oyu ile rektör belirlenmesi uygulaması üniversitede yozlaşmanın en önemli kaynağı haline gelmişti. Topluma örnek olması gereken üniversitelerde kutuplaşmalar ve kırgınlıklar iyice belirgin hale geliyor; üniversiteleri problemlerin merkezi haline getiriyordu. Seçimlerin kaldırılması ile seçim kaynaklı huzursuzluklar geride kaldı.
Rektör seçimi nasıl olmalı?
Dünyadaki genel uygulamadan söz edeyim. Üniversitede rektör, önce kalkınma, gelişme ve yenilikle buluşmada topluma/sanayiye karşı sorumlu, sonra da iyi bir eğitim vaadi ile öğrenciye karşı sorumlu bulunmaktadır. Aynı zamanda akademisyenleri de denetleyen makamdır. Beni denetleyecek kişiyi benim seçmem ne derece doğru bir uygulama olur?
Dolayısıyla akademisyenlerin seçtiği bir rektör uygulaması diye doğru bir uygulama yoktur.
Önemli olan üniversiteyi topluma bağlı kılacak, halkın hizmetinde olan, kalkınmada topluma sınai, iktisadi ve kültürel olarak öncü olacak bir üniversiteyi inşa edebilmektir. Üniversiteyi topluma bağlayacak yolları araştırmalıyız önce. Bunun için de üniversitelerin halkın temsilcilerinin yer aldığı bir mütevelli heyet eli ile idare edilmesi daha uygun olur. Bu amaçla mütevelli heyetinin kimlerden ibaret olacağı son derece önemlidir. O bölgenin/ilin sanayi ticaret odası başkanları, o bölgenin devlet temsilcileri olan vali ile belediye başkanları. MEB müdürleri… STKları temsilen üyeler yer alabilir. Hatta o bölgenin vergi rekortmeni iki üç iş adamı da bulunabilir. Mütevelli heyetinde tabi ki üniversite hocaları da temsil edilmeli. Ancak bu temsil oranı yüzde kırk veya yüzde elliyi geçmemeli. Ayrıca öğrenci temsilcilerinin de rektör seçiminde bir yeri olmalı ki rektör kendisini öğrencilere karşı sorumlu hissetsin.