“İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldı ve 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi. TBMM’de 24 Kasım 2011’de kabul edilerek yasalaşmış.

İstanbul Sözleşmesinin gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini denetlemek için oluşturulan ve “kadına yönelik şiddet alanında uzman üyeler”den oluşan GREVIO (Kadınlara Karşı Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Uzman Eylem Grubu) diye bir örgüt daha var! Yönetimde itibar gören kişiler var bu kurulda. Orijinal metindeki, “domestic violence”: “ev içi şiddet” kavramı Türkiye’nin resmi çevirisinde “aile içi şiddet” olarak yer alıyor. GREVIO her yıl bir değerlendirme raporu yayınlıyor. İlk değerlendirme 2016 yılında yayınladı. Haziran ayı gibi yayınlanıyor bu rapor. 2019 bu tartışmalar ve seçim tartışmaları gölgesinde yayınlanmış olmalı. 2020 raporu daha bir titizlikle takip edilecek.

Bir de CEDAWConvention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women”,  var. “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi1979’da BM Genel Kurul’u tarafından kabul edilen bir uluslararası sözleşme.

24 Kasım’da “Aileyi yıkan yasaların kaldırılması” için 24 ilde basın açıklamaları ve toplu dualar yapıldı. Ben de Bursa’daydım. Ördekli Kültür Merkezinde “Türkiye Düşünce Kulübü”nün düzenlediği toplantıda konuştum. Önceki gün Ünye’de idim, salı günü Urfa’da olacağım inşallah. Döneceğim, sırada Adıyaman var. 25 Kasım’da, aileye karşı isyan bayrağı açan lezbiyen ve homoseksüeller, “Erkek ve devlet şiddetine karşı KAOS için LBGT insanları sokağa çağırıyor”du. Kasım’ın son haftası daha birçok ilde, vakıf, dernek, sendika gibi birçok kuruluş aile ile ilgili etkinlikler düzenleyecek, bildiriler yayınlayacaklar. 25 Kasım biliyorsunuz “Dünya kadına şiddetle mücadele günü”. 24 Kasım ise “Öğretmenler günü” idi. Kadınlar sadece çocuk doğurmaz, toplumu doğurur. Her kadın ve erkek bir başka kadının eseridir aynı zamanda. Anne, her çocuğun ilk öğretmenidir. Ona dilini öğretir. Öğretmen o dille o insanlara hitap eder. 

Bu “Aileye karşı açılan savaş”ta, BM, AB, herkes vardı. İnanılmaz paralar harcıyorlar. İçeride, MEB, Aile Bakanlığı, DİB, YÖK, bir sürü vakıf, dernek, herkes var! Yeşil Feministler bu işi çok sevdiler. Mecliste bu işler hiçbir sorun yaşanmadan, engellemeyle karşılaşmadan, yönetim yanlısı ya da karşıtı fark etmiyor, el birliği ile hemen yasalaşıyor. Hani bize “ifsatta yardımlaşmayın” denmişti. “ İyilik ve takvâ hususunda yardımlaşın, günah ve haksızlık yolunda yardımlaşmayın. Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın cezası çetindir” diye bir ayet vardı mealen, değil mi? Bana kalırsa CHP bile AK Parti’ye, bu sözleşmeler kadar zarar vermiyor.

Zararın neresinden dönülürse kârdır. Bu zarardan kurtulmak için ilgili sözleşmeleri ve bu sözleşmelere dayalı yasal düzenlemeleri geri çekin ve yerine yaraları saracak, daha adil, bu halkın inancı, tarihi, sahih geleneği ile uyumlu yeni yasalar çıkarın, hem de hemen!

Sözleşmeye göre ev içi şiddet, aynı evde yaşıyor olsun ya da olmasın mevcut ya da eski eş ya da partnerler arasında yaşanan her türlü şiddet sözleşme kapsamında değerlendirilecektir.. Dolayısıyla bu durum “aile” olmayı, evlilik birliği içinde bulunmayı ya da aynı evi paylaşıyor ya da paylaşmış bulunmayı gerektirmeyecektir. GREVIO Ocak 2017’de hükümete 6 ana başlıkta bir ANKET FORMU iletti. Bu Form’a göre GREVIO bütünleşik politika ve veri toplama, sözleşmeye aykırı fiillerin önlenmesi, kadının korunması ve kadının desteklenmesi, yasa ve yönetmeliklerin etkin uygulanması, soruşturma, kovuşturma ve usul hukuku ile koruma tedbirlerinin takibi, göç ve iltica şartlarında kadınların sözleşme çerçevesinde korunması. Malum kadın örgütleri ve feministlerden oluşan ”İstanbul Sözleşmesi Türkiye İzleme Platformu” bir yandan, öte yandan yönetime yakın kadın dernekleri ve bazı vakıflar bu konuda ciddi bir işbirliği içinde gözüküyorlar.

Aile Platformu sözcüsü Adem Çevik’in açıklamasına göre; “Ailenin korunması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi için” çıkarılan ama aileleri darmadağın eden 6284 sayılı kanun sebebiyle 5 yılda 2 milyon erkek evden uzaklaştırma cezası aldı. Adalet Bakanlığı Adli Sicil İstatistik Genel Müdürlüğü’nden elde edilen resmi rakamlara göre son 5 yılda 1 milyon 973 bin erkek evden uzaklaştırma cezası aldı. Buna göre; 2015 yılında 270 bin 218, 2016’da 320 bin 280, 2017’de 413 bin 790, 2018’de 521 bin 434, 2019’da 447 bin 893 kişi için önleyici tedbir ve evden uzaklaştırma cezası verildi.” Çevik, Aile Bakanlığının 2014 yılında ‘kadınlar için aile tehdittir’ diye rapor yayınladığını söylüyor. Halen Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığında bir videonun hâlâ yayında olduğunu ve bunu anlamakta güçlük çektiklerini söylüyor. 

Sahi, sözleşme ve yasa kadını kocasına karşı koruyor da, mesela gelini kaynanaya ya da kaynanayı geline karşı niye korumuyor!? Ya da erkeği kadına karşı niye korumuyor. Erkek burada potansiyel suçlu durumda. Bari oldu olacak kız kardeşi, erkek kardeşine karşı da korusalardı.

Cinsiyet değiştiren kadın ve erkek partner arasında bu yasa nasıl uygulanacak!? Ya da madem cinsiyet ayırımı yok, niye böyle bir ayırım yapıyorsunuz o zaman.

Eşcinselliği bir “insan hakkı” gören anlayış yarın, bunlar arasında “evlilik akdi”ni de kabul edecektir.  Erkek ayrı bir partner, kadın ayrı bir partnerle gönül eğlendirmeye kalkarsa ne olacak. Aynı talepte bulunan kızına karşı tavır alan anne ile kızı arasındaki çatışmayı nasıl çözeceğiz. Kimin beyanı esas alınacak.. Bunlar aileye savaş açmış bir topluluk. Bunlar bugün için Kadıköy’de bulunan Zübeyde Hanım Evlendirme Dairesi önünde; ‘Kadınlar değil evlendirme daireleri kapatılsın’ sloganları ve dövizleriyle 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü” için eylem çağrısı yapıyorlardı. Sloganları da yayınladıkları bildiride;  “Evlilik nedir? Evlilik kadının erkeğe resmen teslim edilmesidir. Devletin en önemli kontrol mekanizması olan ailenin ilk adımıdır. Devlet eliyle erkekliğin yaşatılmasıdır.” Onlar şöyle bir soru soruyorlar: “Peki, gerçekten nedir evlilik?” Cevapları da şöyle: “Çocukken babamıza zimmetlenen varlığımız ‘resmen’ kocaya devredilmesi değil midir evlenmek? Kadınlığımızı aileye, hayatlarımızı dört duvarın arasına kapatmalarına izin vermeyeceğiz. Bizleri evlilikle aileye kapatmaya çalışan evlendirme daireleri kapatılsın.”

Anayasanın 41. Maddesine göre “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” dense de durum ortada. Maddenin devamında, “Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar” deniyor. Bu çerçevede Aile Bakanlığı kuruldu. Yeni düzenlemeler çerçevesinde ailede huzur ve refah kalmadığı gibi ana ve çocuklar korunmadığı gibi aile içi çatışmalar sebebi ile boşanmalar, intiharlar, cinayetler arttı. Mahkemelerin en kalabalık salonları, aile mahkemeleri oldu. İş aileler arası husumete dönüşmeye başladı. Anayasadaki “Aile planlaması” tanımı öteden beri “doğum kontrolü şeklinde anlaşılmakta ve uygumalar da bu yönde olmaktadır. Bu durum da hamileliğin önlenememesi ve kürtaj da olmaması durumunda, sezaryenle zaten kadınların tekrar doğuramaması için ne lazımsa yapılmakta, hatta bazı durumlarda kadın, cerrahi müdahale ile kısırlaştırılmaktadır. Hani derler ya, 1930’lu yılların başında Bayburt’a Senfoni orkestrası sanatçılarından oluşan bir grub gelir. Anadolu halkı modernleştirilecek ya!. Bayburt halkı bu konseri izlemek için davetlidir. Meraklılar ve partililer salonu hınca hınç doldurur. Konser sonunda bir gazeteci, Bayburtlu bir vatandaşa senfoni konserini nasıl bulduğunu sorar. Bayburtlu cevap verir: Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi. Aile Bakanlığı ve sözü edilen sözleşmelerle ilgili olarak bu yaşananları insanlara soracak olursanız büyük ihtimalle böyle bir durumda alacağınız cevap şöyle olacak: 1950’den bu yana, Aile Bakanlığı kurulduğundan ve bu sözleşmeler yürürlüğe girdikten sonra aile böyle bir zulüm yaşamadı.

Selâm ve dua ile..