Batı dünyasında yaşayan Hristiyanlar, tahrif olan kendi dinlerinin özünü bilemedikleri gibi İslâm’ın bir barış ve huzur dini olduğunu elbette bilemez. Bilemedikleri gibi cehalet, kıskançlık, korku ve düşmanlık duygularıyla İslâm’ın hemen bütün temel unsurlarına karşı bir tahammülsüzlükleri vardır. Bu durum ezan için de geçerlidir. Belki hatırlarsınız bundan birkaç yıl önce aşırı sağcı görüşleri ile bilinen Venedik Valisi Luigi Brugnaro, Katolik cemaatinin Rimini'de düzenlediği bir toplantıda "San Marco Meydanı'nda Allah-u Ekber diye bağıran herhangi biri, keskin nişancılar tarafından vurulacağını bilmeli…” sözü halen hafızamdadır. Bu sözler, aslında İslamofobi’nin yani İslâm’dan korkmanın Batı dünyasında nasıl yaygın hâle geldiğinin açık bir göstergesidir.

Halbuki Allah-ü Teâlâ’nın büyüklüğünü hatırlatan Allah-u Ekber sözü, bize Yaratanımızın kusursuz yüceliğine ve kudretine karşılık kendi aczimizi göstermesi bakımından bütün semavî dinlerin ortak görüşüdür. Bütün monoteist dinler, Allah’ın cemali tecellileri olan rahmetiyle bize çok yakın olduğunu gösterir. Biz Müslümanlar ise, tevhit inancımızı sımsıkı korumuş olarak Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmadığını, muhtaç olan bizlerin ise sadece O’na teslim olduğumuzu, O’nun emirleri doğrultusunda hiçbir canlıya zarar vermek istemediğimizi göstermek için, Allah-u Ekber deriz. Dünya milletlerine Allah-u Ekber’in manevî mesajlarını bu doğrultuda doğru olarak anlatabilmiş olsaydık, belki de birçok gayri-müslim dahî bu kelimenin fıtrî cazibesi altında kalacak ve İslâm’a en azından sempatiyle bakacaktı.

Bizim Hiç Kusurumuz Yok Mudur?

Halbuki bugün özellikle Hıristiyan Batı dünyasında Allah-u Ekber ifadesi, maalesef gâfil Müslümanların terör eylemlerine bulaşmaları ve bu yüce ifadeyi suiistimal ederek, çılgınca ve nefret diliyle haykırmaları sebebiyle daha çok negatif bir anlama dönüşmüş durumdadır. Ne yazık ki Batı medyasında Allah-u Ekber kelimesi, Ahmet-Mehmet ismi taşıyan bir teröristin sloganı gibi artık algılanır hâle gelmiştir. Bu girift ortamda gayri-müslimlere hakikat adına dinî tebliğde bulunmak, bu yüzden daha da zorlaşmıştır.

Kendi aramızdan çıkan cahil, sorunlu ve asosyal Müslümanların şiddet içerikli sansasyonel eylemlerinden dolayı İslâm’ın barış dini olduğuna dair gerçekçi ifadelerimizin ciddî bir karşılık görmesi maalesef mümkün değildir. İslâm hakkında bütün iyi niyetli güzel açıklamalarımızın inandırıcılığı, “İslâmcı/İslâmist” terör olarak ifade edilen yeni insanlık dışı provokasyonlar sebebiyle de yerli bir edilmektedir. Müslümanlar, farkında mıdır bilmiyorum ama “Radikal İslâmcı teröristlere” mal edilen bu terör eylemlerinden dolayı küresel çapta bir fitne çemberin içine itilmiş durumdadır. Böylece İslamofobi, şiddetini artırarak Batı toplumlarını tehdit eden kronik bir kâbus hâline gelmiştir.

Batı Dünyasında İslamofobi’nin Gurbetçi Müslümanlar Üzerine Etkisi

İslamofobi’nin bilinçli olarak canlı tutulması ile birlikte Batı toplumlarında İslâm ve Müslüman düşmanlığı artmaktadır. Bu yüzden Batı ülkelerinde yaşayan inançlı Müslümanlar, birçok yönden haksızlığa uğramakta ve yoğun şekilde ön yargıların hedefi olmaktadır. Popülistçe bir tavır takınan birçok siyasetçi de dışlayıcı İslâm söylem ve politikalarıyla Müslümanların toplumsal hayattan dışlanmalarına sebebiyet vermektedir. Buna bağlı olarak iyi eğitimli Müslümanlar dahî emek piyasalarında kendi niteliklerine uygun iş bulmakta oldukça zorlanmaktadır. İslamofobi yaygınlaştıkça gayri-müslim çoğunluk, azınlıkta olan Müslümanlarla işbirliği yapmak ve sosyal diyaloga geçmek istemediği gibi komşu dahî olmayı arzu etmemektedir.

İslamofobi’ye Karşı Ne Yapabiliriz?

En barışçı din, İslâm olmasına karşılık kasıtlı ve sürekli olarak terör, acı ve gözyaşıyla anılarak, bütün dünyada yaygınlaştırılan İslamofobi’ye karşı en güçlü kaynağımız dinimizin bize emrettiği merhamet medeniyetidir. Merhameti, yani din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı yapmaksızın yaratılanlar arasında karşılıklı ihtiram (saygı), hürmet, sevgi ve şefkat gibi ulvî duygularımızı ilk önce kendi aramızda tam olarak tesis etmeliyiz.

Müslümanlar, birbirleriyle kardeşçe barış içinde yaşama kültürünü yeniden inşa edip sürdürebilir hâle getiremedikleri sürece İslamofobi de hiçbir zaman ortadan kalkmayacaktır. Yani bugün her yerde İslamofobi’den bahsediliyorsa ve bir karıncaya bile zarar vermeyecek kadar hassas olan Müslümanlar potansiyel terörist muamelesi görüyorsa bunun başlıca sebebi, kanaatimce yine biz Müslümanlarız. Müslümanların kendi içinde bin bir parçaya bölünmüş ve aralarında kavgalı olmalarıdır.

Öyle ise adım adım çözüm stratejilerine bir göz atalım:

  • Müslümanlar, ilk önce imanlarını tazeleyip kalplerini merhamet ve şefkat duygularıyla zenginleştirmelidir. Nitekim Allah, kitabında en çok Rahman ismine atıfta bulunarak, bütün varlıklara merhametiyle yaklaştığını hatırlatır. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimizin (sav) izinden giden şuurlu Müslümanlar da hiçbir cana kıyamaz.
  • Müslümanların hakkını korumak ne kadar İslâmî ise gayri-müslimlerin hakkını müdafaa etmek de o kadar elzemdir. Müslümanlar, herkesin hakkına saygı gösterecek ahlâkî bir seviyeye geldiği andan itibaren Müslüman eliyle sözde din adına hiçbir terör hadisesi meydana gelmeyecektir. Çünkü şuurlu Müslümanlar, Kur’ân’da buyrulduğu üzere (Maide: 32) bir kişiyi haksız yere öldürmenin tüm insanlığı öldürmek gibi olduğunu bilir.
  • İslâm ülkeleri, mezhebine, dinine, etnik yapısına bakarak, hiçbir bir terör örgütünü diğerine tercih edecek konuma gelmemelidir. Bunun yerine gerekçesi ne olursa olsun, nerede ve kim tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin her bir terör eylemi kınanmalı ve terör örgütleriyle mücadelede ortak girişimde bulunulmalıdır.
  • Batı dünyasında İslamofobi'yi besleyen unsurların başında Müslümanların cehaleti, maddî ve manevî yoksulluğu ile birlikte birbirleriyle ihtilaflı olmaları gelmektedir. Dünya Müslümanları İslâm’ı bir bütün olarak, barış/kardeşlik/refah içinde kardeş duygusuyla layıkıyla yaşayabildikleri ölçüde hem İslâm düşmanlığı azalacak, hem de diğer dinlere mensup insanlar, İslâm’a ilgi gösterecektir. Biz ümmet bilinciyle ne kadar İslâm olursak, Müslümanlar başta olmak üzere bütün dünyada yaşayan bütün insanlar da o kadar barış ve huzur içinde yaşayacaktır.