Haberlerde bazen okuyoruz. Mesela bir inşaat firmasında çalışan işçiler, birikmiş aylık ücretler kendilerine ödenmediği için, iş bırakıp eylem yapacak konuma gelebiliyor. İster taşeron, ister yüklenici firma olsun işverenlerin en önemli paydaşı, işyerlerinde çalıştırdıkları işçileridir. Emek sahibi işçi ile mal sahibi sermayedar arasındaki ilişki, sermayedarın yatırım ve üretim faaliyetleri sürecinde işgücüne ihtiyaç duyması durumunda ortaya çıkmaktadır. Böyle bir durumda sermayedar, aynı zamanda işveren konumundadır. İslâm, emek sahiplerinin korunmasına yönelik olarak işveren konumunda olan Müslümanlara bazı yükümlülükler getirmektedir.

Bu yükümlülüklerin, işçilerin çalışmaktan dolayı doğan haklarını koruyan bir ortaklık sözleşmesinin yapılması ile yerine getirilmektedir. Bu doğrultuda çalışma hayatında üretim alanlarına göre değişik türde akitler ortaya çıkmıştır. Her iki tarafın hak ve sorumluluklarını belirleyen akit türleri ne olursa olsun, her iki taraf da kendine ait hak ve yükümlülüklerini yerine getirmek mecburiyetindedir.

Bu akitler, genelde zayıf tarafı (işçiyi) koruyan ve güçlü tarafı (işvereni) denetleyen hukukî belgelerdir. İşçilerin sosyal haklarının çiğnenmemesi için, işverenlerin sadece vicdanlarına hitap edilmemekte aynı zamanda kendilerine kanunî yollarla bazı yükümlülükler getirilmektedir. Her iki sosyal taraf da karşılıklı olarak birbirlerinin haklarını korumalıdır.

Ne var ki genelde güçlü taraf, hakların ihlali noktasında daha fazla eğilim göstermektedir. Hakların tecavüzü ancak güçlü tarafın âdil, merhametli, vicdanlı ve sosyal duyarlı olması ile engellenebilir. İslâm’a göre bu hasletleri de ancak gerçek anlamda imanlı ve hayırlı işler yapan Müslümanlar taşıyabilir. Nitekim Kur’ân, bu gerçeğe şu şekilde parmak basmaktadır:

“Esasen ortakların pek çoğu birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır.”(Sâd: 24).

Allah’ın sevgili kulu olmak isteyen imanlı ve ihlâslı Müslüman işverenler, işçilerinin kanunî haklarını korudukları gibi, bunun ötesinde onlara karşı gayet merhametli ve vicdanlıdır. Ama ne var ki, Kur’ân-ı Kerim’in de ifade ettiği gibi memleketimizde de dindar bildiğimiz bazı işverenler, bu konuda kendilerinden beklenen hassasiyeti maalesef gösterememektedir. Piyasada başarılı olmak isteyen bazı Müslüman işverenler, her nedense çalıştırdıkları personelin hakkına riayet etme konusunda aynı duyarlılığı gösterememektedir.

İşçisinin Ücretini Vermeyen veya Kasten Gecikmeli Veren İşveren, Kul Hakkına Girer

Kul hakkı, her şeyden önce imanın en önemli ölçütlerinden birisidir. Kul hakkına riayet etmeyen ve işçilerinin mağduriyetini bile bile izin veren Müslüman bir işverenin dindar veya dini bütün olduğu iddia edilemez. Çünkü evde dindar, camide dindar ama işyerinde gaddar olamaz bir Müslüman. İşçilerin haklarını korumakla yükümlü olan bir Müslüman işveren, bu görevini ihmal etmesi halinde geliri ve kazancı da artık helal olmaktan çıkar. Peygamberimiz (sav), sorumluluk üstlenmiş yetkili ve güçlü kişileri bu konuda açıkça uyarmıştır:

“Bir kimse, Müslümanların bir işini üzerine alır da kendisini gözetip koruduğu gibi onları korumazsa kendisine Cennetin kokusu koklatılmaz.” (Camiü’s-Sâğîr; C. 2; Nr. 1613: 755).

Müslüman işveren, Allah’ın düşmanı olmak ve Peygamberimizin (sav) izinden ayrılmak istemiyorsa, kendi haklarını koruduğu gibi çalıştırdığı bütün personelin sosyal haklarını da korumalıdır. Buna bağlı olarak örnek bir Müslüman işveren, söz verdiği gibi personelin normal ücretlerini ve fazla mesai ücretlerini zamanında ve eksiksiz olarak ödemelidir.

Hak ettiği ücretini tam olarak almak, çalışanın en temel sosyal hakkı olduğu kadar İslâm dininin de kul hakkı kapsamında işverene yüklediği en önemli bir görevdir. Allah’ın Resulü (sav), işveren konumunda olan Müslümanları bu konuda hassas olmalarını şu hadis-i şeriflerinde açıkça beyân etmiştir:

“İşçiye (personele), ücretini (maaşını) teri kurumadan önce (yani geciktirmeden, zamanında) veriniz.” (İbn Mace; Ruhun: 4).

Ey firma sahibi Müslüman işverenler; Kasanızda para olduğu halde neden işçilerin ücretlerini hemen ödemiyorsunuz? Çalışma hayatından sorumlu Bakanlığın yerel birimleri, işçilerini sömüren firmaları neden denetlemezsiniz? Unutmayalım: Çalışma hayatında barış sağlanamadığı müddetçe toplum nizamı da sarsılır.