Moğolların ve Cengiz Han'ın korkulu rüyası, Harizmşah Devleti'nin son Sultanı Celâleddin Harizmşah Mengüberti, Türk Özbek ortak yapımı bir dizi ile gündeme geldi. Önce Özbek televizyonunda yayınlanan dizi film, Türkiye'de "Bozkır Arslanı Celâleddin" ismiyle seyirci karşısına çıktı. Başarılı oyuncu kadrosu, kostümleri, dekoru ve prodüksiyonu göz dolduran dizide, sadece senaryo tarihi gerçeklerle fazla bağdaşmıyordu.

İlk bölümden bir örnek verecek olursak, Şehzade Celâleddin'in elçi heyetiyle beraber Moğollara gitmesi ve orada Cengiz Han ile karşılaşıp sohbet etmesi, hiçbir tarihi kaynakta yer almıyor. Celâleddin Harizmşah'ın, Cengiz Han ile sadece Sind nehri kıyısındaki savaş meydanında karşılaştığı ve uzaktan birbirlerini gördükleri belirtiliyor. Ordusu dağılan Celâleddin Harizmşah'ın, nehrin azgın dalgalarına hiç aldırmayarak karşı kıyıya geçmesini seyreden Cengiz Han şöyle demiştir: "İşte bir babanın böyle bir evladı olmalı"

Son yıllarda beğenilerek seyredilen tarihi dizileri elbette takdirle ve tebrikle karşılamak, daha mükemmel senaryolarla dünya çapında prodüksiyonlara imza atılmasını beklemek hakkımızdır. Dizilerin senaryoları üzerine çok acımasızca saldıran, kendini tarihi konularda tek yetkili gören sözüm ona profesör unvanlı kişilerin eleştirilerini hiç kale almıyorum. Çünkü bu diziler bir belgesel değildir. Tarihi gerçeklerin ana hatlarını bozmadan yapılacak kurgular sayesinde seyircinin ilgisini çekebilir.

***

Celâleddin Harizmşah piyesini yazan Namık Kemal “Celâleddin bütün cihandan büyük bir kalbe malik olduğunu ispat ederek pederinden bir kuru şehzadelik unvanından başka hiçbir şey bulmadığı hâlde Harezm’de, Hint’te, Irak’ta, Azerbaycan’da dört devlet teşkiline muvaffak olmak ve tedarik ettiği cüz’i kuvvetlerle üç milyon askere malik olan Tatar (Moğol) devletine yirmiden ziyade galebe eylemek...” diye onun önemli özelliklerini sayar.

Bediüzzaman Said Nursi de onun için şöyle der:

"Meşhurdur ki bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz’in ordusunu müteaddit defa mağlûp eden Celâleddin-i Harzemşah harbe giderken, vüzerâsı ve etbâı ona demişler:

‘Sen muzaffer olacaksın. Cenâb-ı Hak seni galip edecek.’

O demiş: ‘Ben Allah’ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım. Cenâb-ı Hakk’ın vazifesine karışmam. Muzaffer etmek veya mağlûp etmek O’nun vazifesidir.’ İşte o zat bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla, harika bir surette çok defa muzaffer olmuştur.”

***

Büyük Selçuklu'nun siyasi varisi olan Harizmşahlar, 12. Yüzyıl'da Aral Gölünden Hint Okyanusuna, Kafkaslardan Seyhun Irmağına kadar çok geniş topraklara sahip bir Türk Devletiydi. Celâleddin Harizmşah'ın babası Sultan Alaedddin Muhammed, büyük askeri gücüne rağmen Cengiz Han’a karşı koyamamış, ülkesi ve devletini birkaç sene içinde kaybetmiş ve bu derin üzüntüyle ıssız bir adada vefat etmişti.

Moğol seli 1220 yılında Buhara, Semerkant, Taşkent gibi ilim ve irfan merkezi İslam beldelerini harabeye çevirmişti. Cengiz Han, Harizm ülkesini yakıp, yıkıp, yok ederek Horasan, İran, Irak ve Anadolu’yu istila etmeye hazırlanıyordu. Babasından kendisine sadece bir saltanat kılıcı kalan Harizmşah’ın son arslanı Celâleddin, devleti yeniden kurup Moğolların önüne bir dağ gibi dikildi.

Celâleddin Harizmşah, Bağdat'taki Abbasi Halifesi, Eyyubi Devleti ve Anadolu Selçuklularından hiçbir yardım görmemesine rağmen, tek başına dünyayı yutmaya hazırlanan Moğolların önüne sed çekmiş ve onları durdurmuştu. Zalim Cengiz Han’ın, büyük oğlu Cuci’nin ve en ünlü kumandanı Şigi Kutugu Noyan’ın yer aldığı birçok savaşta onları bozguna uğratmıştı.

 “Yenilmez kağan” denilen Cengiz Han’ı ve noyanlarını mağlup etmesi, Celâleddin Harizmşah’ın bir anda Müslümanların gönlünde taht kurmasına sebep oldu. Cihad uğruna gerektiğinde annesini, hanımını ve çocuklarını ölüme gönderecek kadar fedakâr, düşman savaşçılarıyla teke tek döğüşecek kadar cesur, kendisine ihanet edenleri affedecek kadar merhametli bir sultan olan Celaleddin, at üstünde Horasan’dan Hindistan’a, İran’dan Azerbaycan’a, Irak’tan Anadolu’ya kadar geniş bir coğrafyada ömür tüketmişti. Maksadı Müslümanları yeniden bir araya toplamak ve yaklaşan Moğol tehlikesine hep birlikte karşı koymaktı.

Moğollara karşı elde ettiği zaferlerden sonra, o artık İslam dünyasının lideri sayılıyordu. Ama bundan hoşlanmayanlar da vardı. İyi niyetli girişimlere rağmen, Müslümanlar arasında birlik ve dayanışma kurulamadığı gibi, fitne tohumları uygun ortamı bulduğu için yeşermeye başladı.

Böylece bu kahraman Sultan, hayatının en büyük hatasını yaptı. Moğollarla ve Gürcülerle yaptığı cihadı gölgeleyecek şekilde, Müslümanların elinde olan Ahlat’ı kuşattı. Bu kuşatma; hem kendi hayatı, hem Harizmşah Devleti, hem de bütün İslam dünyası için bir dönüm noktası oldu. Karşılıklı yapılan hatalar birbirini körükleyerek sonunda iki büyük İslam ordusu karşı karşıya gelmişti.

***

İslam tarihinin muhtelif devirlerinde askeri, siyasi ve kültürel yönden büyük bir gelişme ve ilerleme kaydedildiği zaman, gizli bir odak bunu durdurmak için harekete geçmekte ve bir fitne çıkarmaktadır. Müslümanları fikren, ilmen veya siyaseten karşı karşıya getirmek, savaş meydanlarında birbirlerinin kanlarını akıtmak, bu odakların kolayca başarabildikleri bir olgudur.

Müslümanların bu tür fitnelerin ortaya çıkmasında ve büyümesinde bilerek veya bilmeyerek oynadıkları rol azımsanmayacak boyutlardadır. Özellikle tarihi şahsiyetler büyük başarıların ardından bazen küçük hatalar yapmakta, bunları fırsat olarak gören ve rakiplerini harekete geçiren fitneciler, yangını bir anda büyütmektedir.

Celâleddin Harizmşah, babasından kendisine kalan bir saltanat kılıcıyla devleti yeniden kurmuş, doğudan batıya doğru gelen ve önüne çıkan her şeyi silip süpüren Moğol selini durdurmuştu. Anadolu'da Bizans'a ve Haçlılara karşı cihad eden Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad ile dostluk kurmak ve ittifak yapmak istiyordu. Bağdat'taki Abbasi Halifesinin maksadı ise İslam dünyasının liderliğini kimseye kaptırmamaktı.

Bu şartlar altında kimseden yardım görmeden Moğollara karşı verdiği büyük mücadeleden sonra, Gürcüleri mağlup edip Tiflis'i ele geçiren Celâleddin Harizmşah, Doğu Anadolu sınırına dayanmıştı. Bundan sonra verdiği bir karar hem devletinin, hem kendisinin sonunu getirdiği gibi, yıllarca önlerine sed olduğu Moğolların da kısa zamanda Anadolu'ya saldırmalarına sebep oldu.

Bu tarihi dönüm noktası "Kubbetül İslam" namı verilen Ahlat kuşatmasıdır. Abbasi Halifesi, Selçuklu Sultanı ve Eyyubi Meliklerin ricası ve ikazlarına rağmen, ısrarla 9 ay boyunca kuşatılan Ahlat ele geçirilmiş ama Celâleddin Harizmşah’ın Müslümanların gönlündeki yeri sarsılmıştı. Müslüman Ahlat ahalisinin gözyaşları ve ahları, Harizmşah’ın sonunu hazırlamıştı.

Sebepleri ne olursa olsun neticeleri itibariyle İslam Aleminin büyük bir buhran yaşamasına ve bir fetret devri geçirmesine sebep olan Yassıçemen Savaşı'nda devrin iki büyük Müslüman devleti karşı karşıya geldi. Yassıçemen Savaşı; Müslümanların kuvvetlerini birleştirip büyük düşman Moğollara karşı kullanmaları gereken bir zamanda, silahlarını birbirlerine çevirdiklerini gösteren çok ibretli bir hadisedir. Her iki tarafın “Allahüekber” diyerek birbirine saldırdığı, kanlarını döktüğü bu savaşta, üstün gelen Seçuklular gibi görünse de asıl galip olan maalesef Moğollardı.

Ordusu dağılıp, devleti yıkılan Celâleddin Harizmşah’ın bir yıl sonra hazin bir şekilde ölümünden sadece 13 sene sonra 1243'te Kösedağ Savaşı’nda Moğollara mağlup olan Selçuklular, onların boyunduruğu altına girdiler. Ardından zulümde Cengiz Han’ı aratmayan torunu Hülagu, her yeri yakıp yıkarak Bağdat’a girdi. Beş asırlık Abbasi Hilafetine son verdi ve halifeyi öldürdü. Dicle Nehri, bir hafta kan kırmızısı, bir hafta da mürekkep siyahı rengiyle aktı.

NOT:

Geniş bilgi için: Nurettin Taşkesen, Celaleddin Harizmşah, Mihrabad Yay. 2021, İst.