Emperyalist batı devletleri, cihan devletimiz Osmanlı’yı ortadan kaldırarak, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki emperyal emellerine ulaşabilmek için sinsice ve yoğun bir biçimde çalıştı. Koca çınar ağacının içindeki kurt misali, oluşturdukları derin çetelerle tam üç asır uğraşarak, son darbeyi beraberce 1915 yılında Çanakkale’de vurmak istediler! “Can çekişen hasta adam” dedikleri Osmanlı’ya son darbe vurulacak ve bir millet tarihten silinecekti. Artık zalimler, atlarını istedikleri gibi meydanlarda koşturacak, Firavuni düzenler mazlum halkların kanını rahat rahat emebilecekti. Hakeza Siyonizm ilerleyen yıllarda palazlanarak başta Filistin olmak üzere tüm dünyanın başına kanlı bir bela olacaktı. Irak ve Afganistan’da, Çeçenistan ve Doğu Türkistan’da kan emiciler, çoluk çocuk demeden öldürecek, mazlumların milli tüm kaynakları iç edilecekti. Afrika’nın mazlum halkları devletçikler halinde parçalatılıp kolay yutulur lokmalar haline getirilecekti. Çünkü artık ağabeyleri, hamileri ve hizmetkârları Osmanlı olmayacaktı!
O günlerde bir çok Arap ülkesinin devlet sınırları dahi yoktu. İslam ümmeti krallıklarla yönetilmiyordu. Petrol şeyhleri oluşmamış, halkı Müslüman ülkeler kendi sivri cuntalarının işgaline girmemişti! Dünya Müslümanları kendilerini ırklarıyla ya da etnik kimlikleriyle ifade etmiyordu o zamanlar. Milyonlarca insan I. Dünya Savaşı’nın ızdırabında inim inim inliyor, nasyonal sosyalizm, faşist diktalar ve komünizm kılıçlarını çekmiş, görünüşte birbirini boğazlasalar da asıl hedefleri Boğaz Harbi’nde bir araya gelip 1300 yıllık İslam medeniyetine son vermek için amaçlarına adım adım yaklaşıyorlardı!
Yedi düvel bir araya gelmiş, rezil bir istila ile adeta birer yamyam gibi, en kesif ordularıyla saldırıya geçmişti! His yoksulu sırtlan kümeleri yaşlı Osmanlı arslanını kuşatmış, hayasızca saldırıyordu. Eski dünya, yeni dünya bir olmuş yer gök adeta mahşer yerine dönmüştü! Enkazı beşer savruluyor, gökler ölüm indiriyor, yer ölü püskürtüyordu. Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Çanakkale’nin vadi ve sırtlarına sağanak sağanak yağıyor; Arap Hayri, Sudanlı Bilal, Pakistanlı Muhammed, Trabzonlu Nuri, Balıkesirli Seyyid Çavuş ölüme sevgiliye koşar gibi koşuyor, tertemiz alınlarından vurulan her yiğit yere bir tohum gibi düşüyor, bir hilal uğruna Ya Rabb ne güneşler batıyordu! Çanakkale tarihte eşine az rastlanır bir destana şahitlik yapıyor, Çanakkale ağlıyor, Çanakkale gürlüyor, Çanakkale içinde bir millet vuruluyor, insanlık ölmeden mezara konmak isteniyor ama Çanakkale düşmüyordu...
“Mektebinde şehadet dersi olan bir milletin esareti yoktur” şiarıyla nesil yetiştirmiş bir toplum tam 253000 şehid vererek vatanını korumayı Allah’ın (cc) yardımıyla başarmıştı. Ama ne acı ki bu şanlı direnişten yalnızca üç sene sonra dış güçler içteki işbirlikçi masonların ihanetiyle İstanbul ve Anadolu’ya girmeyi başardı. Bu aziz millet Anadolu işgalinde de bu yorgun bitkin haliyle ve nüfusunun yirmide birini kaybetmiş olmasına rağmen şehadete susamış nesilleriyle istiklalini elde etmeyi yine Allah’ın yardımıyla başarıyordu.
7 düvel, Çanakkale’deki hezimetin nedenini sorguladılar ve buldular: İngiliz Genelkurmay Başkanı Çanakkale hezimetinden sonra Londra’da “Bu Kur’an Müslümanların hayatında oldukça onları asla yenemeyiz” diyerek, İslam ümmetini ayakta tutan gücün farkına vardıklarını da izhar ediyordu aslında. Topraklarımızı işgal edemeyeceklerini anlayınca, içimizdeki masonik güçler yoluyla bizi her hal ve şartta ayakta tutan dinamiklerimize, değerlerimize savaş açarak gönüllerimizi işgal etmenin gayreti içine girdiler. Önce medeniyetimizin temel kaynağı Yüce Kitabımızı sosyal hayatımızın tüm alanlarından; aileden, mahalleden, mektepten, mahkemeden, ticaretten çıkararak yüce kitabımızı ölülere okunan mezarların kitabı haline getirmeye çalıştılar. Kur’an-ı Kerim’i 365 günün değil de yedinci ve kırkıncı gecenin kitabı haline dönüştürdüler. Ses çıkaran ve yol gösterenleri linç ettiler. Zaten Çanakkale’de binlerce alimimiz ve üniversiteli gencimiz şehid olmuştu.  

Medeniyetin ve ilmin kaynağı harflerimize, inancımıza ve tarihi değerlerimize topyekun bir savaş açıldı. Direnen alimlerimiz, bürokratlarımız ve siyasilerimiz bir bir derin mahkemelerde yargısız infazlara tâbi tutularak darağaçlarında sallandırıldı. Çanakkale’de şehit olma pahasına savunulan vatanımız, milletimiz ve değerlerimiz artık zehirlenen kendi evlatları yoluyla tahrib edilmeye devam ediyordu. Şehit ve gazilerimizin uğrunda can verdikleri kızlarımızın örtüsüne bile tahammül edemeyen bir zihniyet peyda oldu. O kadar ileri gittiler ki, yüzlerce yıldır semalarımızda yankılanan “Allahu Ekber” nidasına bile tahammül edemeyerek, ezanımızı dahi yasaklayabildiler.
Sömürgeci İngilizin başaramadığını, içimizdeki uşakları başarmıştı. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla çok zengin genç Türkiye’mizi yoksullaştırarak kalkınmasını istemeyenler işte bu sağ, sol ve faşist maskelerle, kimi gruplar içinde yuvalanmış, bugün kendini Ergenekon olarak deşifre eden mukaddesat düşmanı odaklardı. Medeniyetimize yapılan bunca ihanet ve tahribata rağmen bu millet yeniden şahlanışını, kendine söz söyleme ve seçim yapabilme hakkı verildiğinde “Yeter söz milletindir!” diyerek başlattı. Çeşitli ihtilal ihanetlerine rağmen Çanakkale’yi geçilmez yapan milli ruh yaşamaya devam etti. Çok bedeller ödeyerek ülkemize sahip çıktılar.
Milletimiz, bu odaklara “Dur” diyebilmek adına, Türkiye’mizin önünü açabilmek adına eline geçirdiği her fırsatta bu odakların oyununu ferasetiyle bozdu elhamdülillah. Tüm darbelere, ihtilallere ve zulümlere rağmen, cesaretle her seçimi bir varolma mücadelesi olarak gördü. Ülkemizin kaderine yön verecek idarecilerini, tarihten ders alarak büyük bir dikkatle belirledi. Derin odakların ihanetlerine geçit vermemek adına her seçim, bir Çanakkale oldu milletimiz için. Önümüzdeki seçimler de ülkemizin kaderi açısından aynı derecede önemli bizim için. Tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi devletimizin içinde yuvalanmış, bu milletin imkanlarını kullanarak, milletimizin birlik ve bütünlüğüne yönelik eylemleriyle kardeşliğimizi bozmaya çalışan, ülkemizin ekonomisini çökertmek için her yolu deneyen bu derin çetelere yol vermemek bizim ellerimizde. Ben bu çeteleri Meclis’imize taşımaya yeltenenlere milletimizin gerekli cevabı vereceğine yürekten inanıyorum. O gün Çanakkale’de vatanımızı; Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Arabı ve Acemiyle hatta Afganlısıyla beraber, omuz omuza emperyalizme karşı savunduk. Bugün de aynı iman ve ümmet ruhuyla, millet iradesine kastedenlere karşı üzerimize düşen görevi yerine getirmek gibi bir sorumluluğumuz var. Yarının büyük Türkiye’sinin özlemi, bütün mazlum halklarının özlemidir. Örnek ve önder bir Türkiye meydana getirmek ise, nesillerimizin ruhunda Çanakkale’yi yaşatmakla mümkündür.
Rabbim bizi, bu vatanı canlarını feda ederek bize emanet eden şehitlerimiz ve gazilerimizle beraber eylesin. Makamları cennet, Ruhları şad olsun.
Not: KUTLU DOĞUM HAFTASI’nda Efendimiz’in dizinin dibinde olacağız. Bizimle birlikte 19 Nisan-8 Mayıs tarihli umre programına katılmak isteyen dostlarımız 0212 616 92 26 nolu telefondan Nadide Turizm ile irtibat kurabilirler.