“Medeniyet denilen maskara mahluku görün / Tükürün maskeli vijdanına asrın tükürün”.

Önce bu medeniyet denilen şey, herkesin kavramsal olarak üzerinde uzlaştığı, kadim bir tanım değildir. Batı’da ilk defa Fransızca olarak 1757’de “civilisation” şeklinde kullanılmıştır. Yani bundan 270 yıl kadar önce. İngilizce’de ise 1767’de kullanılmaya başlanmıştır. Medeniyet, batıda sömürü ile zenginleşen zümrenin hayat tarzını ifade eder. “Medenîleştirmek” zaman içinde, batılıların, ilkel topluluklar olarak kabul ettiği, işgal ettiği topraklardaki, “insanlaşma aşamasını tamamlamamış maymunlar” gibi tanımladığı bu kişileri “MODErnleştirme maksadı ile CULTur yolu ile BEYAZ’ların hizmetinde kullanışlı hale getirmeye yönelik bir EVRİM sürecine tabi tutmanın aracı olarak ayrıca programlanmıştır. Bu bir TEKAMÜL ve ÇAĞDAŞlaş(tır)ma süreci olacak ve bu hedefe ulaşmak için BİLİM, SANAT, ÜRETİM için gerekli yeni bir NORMalleştirme Programı anlamına geliyordu. 

Sahi Medeniyet ne demek? Mesela köylüler, göçerler, kabile toplulukları Medeni değildir. Her “Medeni” cennetlik, her “Bedevi” cehennemlik mi? Tabii ki yok öyle bir şey. Ama Medeni bir Müslüman herhalde daha gelişmişlik, imkan ve etki gücü bakımından daha iyi durumdadır. Bir “Alim” ilmi ile amel etmeyebilir ama “Ümmi” biri daha arif biri olabilir. Elbette “ilim sahibi” olmak daha değerlidir ama bazı isim sahipleri “kitap yüklü eşek” ya da “cehaletin babası”dır.

Medeniyet giderek siyasi bir anlam kazanmaya başladı. Çünkü artık her şey devlet ile ilişkili hale geldi. Halbuki Medeniyet “Civilisation”dur. “Civil” yani bizim “Sivil” dediğimiz şey ise “Siyasal olmayan “Hükümet dışı” demektir.

Sokaktaki insan, genel olarak “Medeniyet”i olumlu olarak anlama eğilimindedir ve bu durumu “Cultur: Kültür”, gelenek, adalet ve hukuk düzeni, farklılıklara rağmen barış içinde bir arada yaşama iradesi, hoşgörü ile ilişkilendirme ihtiyacı hisseder. Bu anlamda Medeniyet “İlerlemeci, Çağdaşlaşma, Münevver olma ya da batılı anlamda aydınlanma felsefesine bağlı olarak aydın olma gibi bir anlam kazanır. Bir toplum “medeni olma” halini bilim, teknoloji, güç, siyaset, ekonomi, mimari gibi alanlarda dışa vurur. “Köylü/Bedevi değil Şehirli” gibi bir anlam yüklenir. “Hazara” anlamı “Seferi”nin karşısında daha “Barışık/barışçı” bir anlam taşır. Seferilik daha katı kuralları olan örfi bir disiplini ifade eder. Tabii burada “Münevver ve Aydın kelimeleri ontolojik olarak çok farklıdır. Biri İlahi ve vehbi, öteki seküler ve kesbidir. Bir “Hak” ve “Hakikat” merkezli bir tasavvuru beraberinde getirir, öteki “Gerçek” ve seküler, ben merkezli bir tasavvura dayanır. Her ikisi de aklı başlangıç olarak ele alsa da biri nefsi, öteki Ruh’u öne çıkarır.

Medeniyet Arapça’da “şehir” anlamına gelen ve “müdûn” köküne dayanan “medîne” isminden üretilmiştir. “Yesrib” “Medine sözleşmesi”nden sonra Müslümanların yönetiminde “Medine” adını almıştır. “Medine” aslında “Police /Politei/Polis” demektir. Yani “Şehir” demektir. Daha doğrusu “Şehir düzenini koruyan kişi”ye biz “polis” diyoruz.

Çanakkaleli Eftatun’un “politeia” diye ifade ettiği şey bize “es-siyâsetü’l-medeniyye” şeklinde tercüme edilmiştir. Burada “Sivil” yerine “Siyasal” bir anlam öne çıkmıştır.

Medeniyet bizim geleneğimizde, insan ve insanın içinde yaşadığı tabiatı imar, ihya ve inşa anlamında “Nizam-ı alem” yolunda, “Mamuretül cihan” için “Dar’üsselam” tariki ile “Medine-tül Fazıla”ya ulaşmada bir araçtır. Erdemli bir topluma ulaşmada “Hılful fudul” için ferdi planda el emin” olmak gerekir ki, İttihad, İttifak ve İtilaf yolu ile “Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamber”in yolundan, “veresetül enbiya” ahlakı ile iktisadi, içtimai ve neticeden siyasi bir düzen kurulabilsin. Bu yol insanı “Tarik-i Saadet ve selamet”e yöneltecektir.

İslam alimleri esasen bu konuyu “insan kelimesinin kökeni olan “ins” temelli olarak “ünsiyet” ve “içtimadi ahlak” ve “adab-ı muaşeret” ile açıklamaya çalışmışlardır.

Kur’an-ı Kerim’deki “Mekki - Medeni ayetler” tasnifi, esasen temelde bir coğrafi bilgidir. “Mekke’de ve Medine’de nazil olan ayetleri ifade etmektedir. Ancak bu durum sadece coğrafi değil, daha önce iman noktasındaki tercihleri sebebi ile baskı altında direnen bir halkın, Medine’de kural koyucu, yönetici konuma gelmesi, iktisadi, içtimai, siyasi hayatı düzenleyici, Müslümanların günlük ibadetleri ve hayatları ile ilgili yeni düzenlemelerin hayata geçirildiği bir döneme de işaret etmektedir.

Elbette “Medeniyet” kavramı içinde bir “inkişaf”, bir “tekamül yolculuğu” anlamı vardır. Bunun tarihi tecrübelere dayalı gelişmeci bir “Kader” yorumu da sözkonusudur bu arada. Ancak öte yandan Medeniyetin tereddiye dönüşmesi ile dinler tarihinde birçok örneğini gördüğümüz “Helak” olayları da vardır. “Edeniyet” “Deni”, Deniyet, ahlâksızlık, soysuzluk, alçaklık, aşağılık, dünya malına tamah ederek ona haksız şekilde sahip olma ihtirasını tanımlamak için de “Deniyet” ifadesi kullanılır ki, bizim dünyamızda bu dünya ve ahiret zillet ve helak sebebidir. Medeniyet doğrusal bir gelişmeyi değil bazan irtidat ve irtica gibi anlamlar da kazanır. Batılıların Kızılderilileri yok etmesi, kara derilileri köleleştirmeleri, sarı ırkı sömürmeleri, soğuk savaş ve darbe örneklerinde olduğu gibi. Bu tür olaylar bir “Medeniyetler arası çatışma” değil, insanoğlunun şeytanlaşarak Allah’a ve fıtrata savaş açmasıdır. Hakikati bırakıp çıkarları, heva ve hevesleri uğruna zulme sapmasıdır. Medeniyette aslolan “Maslahat” yani “Sulhetmek” olmalıdır. İnsanın aklı ile vijdanını, ardından insanı insanla ve ardından insanı tabiatla barıştırmaktır ki, bu 3 barış insanı Allah’la barışa götürecektir. Değilse insan Allah’la savaştadır. Eğer insan bu barış yoluna girerse Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olacaktır ve bu yolculuğun sonunda ise Cennete ulaşacaktır. Bizim Medeniyetimizin alameti farikası Hak merkezli olmasıdır. Gerçeğin basamaklarından yükselerek Hakikata ulaşma yolculuğudur. Tarzı hayatımızın seküler değil Ruhani bir temelde şekillenmesidir.

Son zamanlarda “Medeniyet” başlıklı Whatsapp grubları oluşturulduğunu görünce, oradaki konuşmalara bakınca bunları yazma gereği duydum.

Sakın Şeytan bizi iyi niyetlerimizle aldatmasın. Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. Cennete giden yol, kitapta yazılan Allah ve resul “Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete ram ol, yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol”. Selâm ve dua ile.