Yıllarca Libya’yı yakından takip etmiş, çeşitli şehirlerini ziyaret etmiş ve halkla bire bir temas kurmuş biri olarak diyorum ki; siyasi birliğini sağlayamamış ve bölünmüş bir Libya demek, başta stratejik öneme haiz Akdeniz olmak üzere, tüm kıtanın kaosa sürüklenmesi demektir.
Afrika kıtasının kilit taşı olan Libya’da yaşanan olayları sadece hak arama ve demokrasiye geçişmiş gibi görmek ve algılamak Libya’yı tam manasıyla tanımayanların ve mevcut konjonktürde emperyalist çakalların niyetini doğru okuyamayanların aldanmasından başka bir şey değildir.


En son ziyaretimde gördüğüm Libya’da; Amerikalı, Avrupalı,  Çinli ve Japon şirketler devasa gökdelenleri ve otelleri Libya sokaklarına dikmek için yarış halindeydiler! Sadece Bingazi’de 15 bin Çinli işçinin çalıştığı çöle bir şehir kurma projesini saatte yüz kilometre hızla giden bir araçla çevresini 20 dakikada dolaşabilmiştik.
Halkının refahı için iki bin kilometre mesafeden su kanallarıyla kurak topraklarını mümbit bir hale getirmiş bir iktidar vardı  Libya’da. Bizde TOKİ’nin başlattığı dar gelirlilere ev projesini Libya yıllar önce hayata geçirmiş, evi olmayan herkese ev vermeyi başarmış bir ülkeydi. Libya, Afrika ve Ortadoğu ülkeleri arasında en müreffeh ülkelerin başında geliyor. Arzu eden köylüye istediği kadar arazi veren ve teşvik kredileriyle taşrada yaşayan halkını destekleyen bir ülkedir Libya.. Konut bedava, sağlık bedava, eğitim bedava!
Halkın bu rahatlığa rağmen sokağa dökülmesine şaşırdım. Önce yeşil kitapla ülkeyi yöneteceğini zanneden lider kadrosu yıllar sonra yanıldıklarını anladılar ve Libya’da İslami eğitime ağırlık vererek son yirmi yıldır çok büyük mesafe kaydettiler. Misyonerlerin Afrika’yı Hıristiyanlaştırma propagandalarına karşı en büyük engelin Libya olduğunu kaçımız biliyoruz?
Dünyanın en büyük İslami kuruluşu olan ve Türkiye’nin maslahatgüzar seviyesinde bile temsilciliğinin bulunmadığı ülkelere kadar İslami okullar açan “İslam’a Çağrı Cemiyeti” Afrika’da iki bine yakın okuluyla misyonerlik tehlikesini önlemeye çalışmaktadır. Libya’nın Balkanlardan Avrupa’ya, Hindistan’dan Çin’e ve Rusya’dan Türki Cumhuriyetlere kadar birçok ülkede camiler, okullar açarak ve talebeler yetiştirerek İslami hizmetlere destek veren ülkelerin başında olduğunu biliyor muyduk? Peygamberimizin SAV mücadelesini ve İslam’ın doğuşunu anlatan meşhur Çağrı ve Ömer Muhtar filmlerini hazırlatıp İslam alemine sunan da Libya olmuştu.
1974 yılında Türkiye, Kıbrıslı soydaşlarının can, namus ve malını korumak için haklı olarak Kıbrıs’a çıkarma yaptığında dost gözüken Amerika ve Avrupa ülkeleri ülkemize ambargo uygularken yanımızda sadece Kaddafi’nin ülkesi Libya vardı.
Bu yazıda bir şeye dikkat çekmek istiyorum: Libya hakkında yorum yapan herkesin takdirle itiraf ettiği gibi, Kaddafi Libya iktidarını devraldığından bu yana, ülke kaynaklarını, petrolünü ülkesinin menfaati ve halkının refahı için kullanmış, bu konuda inatçı davranmış biri. En son konuşmasını izlediğimde halkına hep bunları hatırlatıp durdu. Öyle anlaşılıyor ki; “Nerede hata yaptık? Bunca hizmetlere rağmen halk neden destek verip hizmetlere sahip çıkmıyor?” sorularını hiç sormamışlar kendilerine.
Libya’da yaşananlar, tüm iktidarlara bir ders niteliğinde. Aklıma en son seyrettiğim Said-i Nursi filminin fragmanı geldi: “Ekmeksiz yaşarım, fakat hürriyetsiz yaşayamam!”
Libya halkının isyanı bunadır. İnsan Hak ve hürriyetlerinin alabildiğine genişlediği, tüm dünyanın birbiriyle iletişim içinde olduğu bir çağda, insanlar artık her şeyi konuşmak istiyorlar. Baskı  ve sınırlamaların kalkmasını arzuluyorlar. Halkının kalplerini kazanamayan yöneticiler, gün geliyor kalplerde biriken nefret seliyle yüzleşmek zorunda kalıyorlar.
Halklar artık sadece yönetilen kitleler olmak istemiyorlar. Ülke yönetiminde, kendi gelecekleri üzerinde söz sahibi olmak, dikkate alınmak ve insan yerine konulmak istiyorlar. Özgürce konuşabilmek, korkmadan haykırabilmek istiyorlar.
İktidar koltuklarını sadece yandaşlarına, kendi akraba ve aşiretine dağıtmanın bedeli ödeniyor Libya’da.
Libya’nın lider kadrosu şu soruya cevap aramalıdır: Başta Amerika olmak üzere tüm dünyanın yıllarca ambargo uyguladığı Libya’da o sıkıntılara yıllarca sabrederek baş kaldırmayan halk, şimdi tam yüzü gülmeye ve ülkesi kalkınmaya başladığında neden sokağa döküldü? Bu soruya sağlıklı cevaplar vermeden, halkı tek suçlu görüp, kanla bu talepleri bastırmaya çalışmak, kardeş ülke Libya’yı, yaraları belki yüzyıllarca sarılamayacak kardeş kavgasının ve kabileler arası kan davasının içine atacaktır. 
Türkiye bu konuda inisiyatif almalıdır. Derhal İslam Konferansı Örgütü’nü toplamalı. Birleşmiş Milletler nezdinde temasa geçmeli. Lübnan’da olduğu gibi Müslüman ülkelerin  oluşturacağı Barış Gücünü kardeş çatışmalarını durdurmak için acele Libya’ya göndermelidir.
Libya lideri Kaddafi’ye hatalarını, yanlışlarını anlatacak ve düzelttirecek tek ülke Türkiye’dir. Libya’daki çatışma hali iç savaşa dönmeden durdurulmalı. Orada ayaklanan halkların isteklerine göre Libya’yı şekillendirecek ve Kaddafi’yi ikna edecek tek ülke de yine Türkiye’dir.
Emperyalist ülkelerin çıkarları için “böl, parçala, yut” oyunu gereği kardeşin kardeşi kırması sonucu Libya’nın Sudan gibi ikiye bölünme planı engellenmelidir. Türkiye Devleti bu oyunu bozmalıdır. Olanları iyi tahlil etmeli, tarihi kardeşlik bağlarımızın çok güçlü olduğu kardeş ülke Libya’yı, kuzu postuna bürünen aç kurtlara yedirtmemelidir. Dün Libya ve tüm Akdeniz’i dedemiz Turgut Reis koruyordu, bugün nöbet bizde Türkiyem!
Allah(c.c) yar ve yardımcımız olsun.