Bu yazı dizisinde, kendilerine “küresel seçkinler” ve “insanüstü ırk” adını veren küresel şer odağının, “nüfusun azaltılması” için dünya çapında başlattıkları operasyonlarının içeriğini ve bu maksatla geliştirdikleri projeleri yazıyorduk sırayla.. 

Bu bölümde, tüm dünyadaki gıda ile ilgili planlarını ve uygulamalarını kaleme aldık:


 

2. GIDA YASASI (THE CODEX ALIMENTARIUS, 1963) ve GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ TEMEL BESİN MADDELERİ / GDO:

Dünya'nın gıda tedariğini kontrol edecek planları içermektedir. Dünya nüfusunun azaltımı ile ilgili en merkezi meselenin, 'Gıda Yasası' olduğu söylenebilir. 

1963'te Gıda ve Tarım Örgütü ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından oluşturulan Gıda Yasası, gıda güvenliği için yapılan, ülkelerin takip edebileceği veya reddedebileceği bir dizi yasadan ibaret olduğu söylense de, bu aslında, dünyanın gıda tedariğini kontrol ederek, 500 binden geriye kalan dünya nüfusunu öldürme planıdır denilmektedir! 

Çünkü, Gıda Yasası, doğal gıdalar yerine genetiğiyle oynanmış gıdaların yaygınlaştırılmasını ve gerçek vitamin ve minerallerin de aşamalı olarak azaltılmasını teşvik etmektedir. Üstelik, tüm gıdaların bir de, "ışınlama"dan geçmesi gerekmektedir. 

Bu yasayı dünyaya dikte eden 'küresel elitler"in, yaklaşık 3 milyar insanın, GDO lu ürünleri kullanma sonucu gelişen kanser ve benzeri ağır hastalıklar ile beslenme bozukluğundan kaynaklanan hastalıklar yüzünden ölmesini hedefledikleri söylenmektedir. 

10 Aralık 1974 yılında, ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger başkanlığında toplanan ABD Ulusal Güvenlik Kurulu tarafından, “Dünya Nüfus Artışının ABD’nin Güvenliği ve Denizaşırı Çıkarlarına Etkisi” konusunu merkeze alan 123 sayfalık “Ulusal Güvenlik Araştırması Raporu 200” (“NSSM 200”) hazırlanmış ve bu rapor, Kissinger tarafından ABD Başkanı Ford’a sunulmuştur. 

Bu sunumda Kissenger’in;

“Petrolü kontrol edersen; ulusları, yiyeceği kontrol edersen; insanları kontrol edersin!”

demiş olması dikkat çekicidir ve özellikle insan neslinin geleceği açısından değerlendirilmesi gerekir. 

Nitekim BM’nin Roma’da düzenlediği dünya gıda konferansına, ABD Tarım Bakanı Earl Lauer Butz’un yanında, Dışişleri Bakanı Kissinger de katılıp bir konuşma yapmıştır. 

Bu toplantıda Kissinger, gıdanın, insanları kendi  hegemonyalarına köle yapmak için bir şantaj aleti olarak kullanılması gerektiğini söylemekten çekinmemiştir: 

“İnsanların size güvenip dayanmalarının, size bağımlı olmalarının ve bu şekilde sizinle iş birliği yapmalarının yolunu arıyorsanız, onları gıdaya bağımlı hale getirmek, mükemmel bir yöntemdir!”

Şu da bilinmelidir ki, Kissenger’in arkasında Rockefeller ailesi vardır ve az önce bahsedilen ”NSSM 200” adlı rapor da, Rockefeller ailesinin isteğiyle hazırlanmıştır. 

Rapor çıktıktan sonra Rockefeller ailesi, “gıda savaşları” için tohumculuğa el atmış ve geleneksel tohum yerine, kendi ürettikleri “verimli tohum” kampanyasını başlatmışlardır. 

İlk geliştirdikleri tohumlar, tek üretimlik F1-hibrit (buğday ve mısır) tohumları olmuştur. Yine kendi özel ürettikleri kimyasal gübreler ve zirai ilaçlar sayesinde, bu tohumlarla yapılan ziraat faaliyetlerinde üretim artışı 3 kata çıkmış, üretim rekoru kırılmıştır. Bunun üzerine hibrit tohumlar, kimyasal gübreler ve zirai ilaçlar dünyanın her ülkesinde satılmaya başlanmıştır. 

Böylece yerli tohumlar köylünün elinden alınıp şirketlere verilmiştir. Kendi ürettikleri tek kullanımlık olan ve üretimi artıracak denilen bu hibrit tohumlar, sentetik kimyasal gübreler ve bitki hastalıklarına karşı kullanılan zehirlerler ile, hem zamanla toprağı zehirlemiş, hem de insanları kanser gibi öldürücü hastalıklara düçar etmiştir. 

Küresel gıda kontrol süreci, Rockefeller'in, Harvard Üniversitesi’nde “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar” (GDO) üreterek, gıdaların genetiği ile oynaması ve bunları, dünya ülkelerine, yerli tohumun ekimini yasaklatıp, bu tohumların kullanılmasının mecburi hale getirilmesi karşılığında vermesi, yine bu tohumları, kendi ürettikleri zirai ilaçlar ve kimyasal gübreler ile kullandırmasıyla en tehlikeli boyuta ulaşmıştır. 

Buna da bu 'küresel egemen'ler, “Yeşil Devrim” adını vermişlerdir.

Aynı bağlamda, 

  • GDO’lu ürünlerin, 

  • Hibrit tohumculuğun yaygınlaştırılmasının,

  • 2000 yılından itibaren “küresel bir savaşın kaçınılmazlığını” ifade eden “özel raporların” ve “videoların” servis edilmesinin, 

  • 2009 yılından itibaren “3.Dünya Savaşının başladığına” ilişkin açıklamalar yapılmasının, 

  • “Dünya nüfusunun 500 milyonun altında tutulmasına” ilişkin beyanların ve yazıların özel bir amacı olmalıdır.

Bu amacın, Kabalist Siyonistlerin / İlluminati’nin, PNAC projesinin hedef ve amaçları ile uyumlu olması, sadece bir tesadüf müdür? 

[PNAC Projesi: Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi. (Project for the New American Century)

1997'de Washington'da kurulan kabalist + siyonist +  evangelist bir think tank / düşünce kuruluşu olan PNAC, amacını "Amerika'nın global liderliğini desteklemek" olarak beyan etmiş ve "Amerika'nın liderliğinin, hem Amerika, hem de dünya için iyi" olduğunu iddia etmişti. 

PNAC, dönemin ABD Başkanı George W. Bush yönetimindeki üst düzey idareciler üzerinde nüfuz sahibi olmuş, Bush yönetiminin askerî ve dış politikalarının geliştirilmesinde, özellikle de millî güvenlik ve Irak Savaşı konularında birebir etki etmişti.]

GDO’lu ürünler projesi ile toplumsal cinsiyet eşitliği projesinin, "Rockefeller" tarafından finanse edilmesi bir tesadüf müdür?

Sizce?!...