Düşünebilen Şehirler İnşa Edeceğiz İnşallah.
Bu yazımı Doğubayazıt Anadolu Kız İmam Hatip Lisesi’nde okuyan yeğenim, İran’da olan ancak etkisi Doğubeyazıt’ta da hissedilen deprem ve yine İran'da tespit edilen Corona Virüsü ile ilgili haberlerden sonra oluşan olumsuz durum üzerine:"Amca, insanlar neden kendilerine ait olan görevi yaptıktan sonra işin sahibine teslim olmak yerine feryat ediyor."dedikten sonra ve üyesi olduğum sağlık grubundan Osman Bey'in bir mesajı üzerine yazma gereği hissettim. Teşekkürler sevgili Meryem, teşekkürler Osman ağabeyim..
Bilin ki Allah’ın elçisi aranızdadır. Birçok durumda o sizin dediklerinizi yapsaydı işiniz kötüye giderdi, fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu gönlünüze sindirdi; inkârcılığı, yoldan çıkmayı ve emre aykırı davranmayı da size çirkin gösterdi. Allah tarafından bahşedilmiş bir lütuf, bir nimet olarak doğru yolu bulmuş olanlar işte onlardır -bu vasıflara sahip olan sizlersiniz-. Allah her şeyi bilmekte, yerli yerince yapmaktadır.
(Hucurât suresi.8)
“Çalışmak âdetim, tevekkül hâlimdir.” (Hadis)
"Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket Hâkim'siz olur?
Risale-i Nur-Haşir Risalesi.
Salgın hastalık, virüs, deprem gibi haberlerin veriliş şekline bakılınca sanki bu alemin sahibi yokmuşçasına seküler bir dil kullanılmaktadır. Maddeci bir anlayış ve ateist bakış hakim . Olayların sahibi, kader veçhesi göz ardı edilerek takdim edildiğinde; topyekün medya,varlık ve olayları sahibinden kaçıran adeta "hırsız" konumuna düşmektedir. Çünkü insan ve kainat topyekün içindekiler sahipsiz olmadığı gibi olaylar da hikmetsiz ve kendi kendine yürüyen anlamsız olaylar yığını değildir.. Bilakis her işini hikmetle yürüten, yarattıklarına karşı çok şefkatli bir “Sahip" vardır..
Durumların sunum şekli, endişeye sebep olmakta; insanları ümitsizliğe itmektedir ve sonuç olarak panik artmaktadır.
Belki tekrara düşeceğim ancak dünyayı idare ettiğini zanneden Firavun yolunun yolcuları o kadar çok saçma şeylerden, tekrardan ısrar yöntemi ile bilinç dengemizi mahvettiler ki.Hakikatten yana güzel bir tekrar can sıkamaz diye düşündüm.
"Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket Hâkim'siz olur?
Risale-i Nur-Haşir Risalesi.
Corona virüsü Türkiye'ye de gelir,bizede bulaşır..Bu korku ile titremek ve hayatı azap haline getirmek akıllı adamın yapacağı iş değildir.
Ama ne var ki tevekkül anlayışınız yoksa ve kader inancına sahip değilseniz olaylar karşısında dehşete kapılmamanız ve ümitsizliğe düşmemeniz mümkün değil.
Çünkü tevekkül eksikliği bilimsel veriler ne olursa olsun doldurulamaz ve bu eksiklik panik durumların olmazsa olmaz sebebidir.Bindiğimiz uçak , oturduğumuz ev, kullandığımız araba... düşünsenize sürekli düşecek, yıkılacak,kaza yapacak gibi korkular ile baktığınızı hayat zehir olur değil mi? Evet, işte tam da bu .
1.Bakım ve onarımı iyi yapılmış bir uçağın eğitimli pilotlarca kullanıldığından eminsek,
2.Evimiz zemin etüdü iyi yapılarak fay hatlarından uzak,sağlam bir zemine inşa edilmiş ve biz bundan emin isek,
3.Aracımızın bakımı iyi yapılmış ve biz trafik kurallarına uygun araç kullandığımızdan emin isek,
Çok kaza oluyor,depremler çok, uçaklar düşüyor gibi evhamlar yerine zaten önlemleri almış biri ya da birileri olarak ;hayat ve ölüm anını elinden tutan biri var deyip teslim olmakla ne büyük bir saadete kavuşmuş oluruz biraz düşünmenizi rica ediyorum.
İnsan çaresiz kaldığında İMDADINA yetişecek bir kapı olmazsa, ve ona sahip çıkacak DAYANAK noktası bulamazsa onu başta ölüm olmak üzere başında eksik olmayan hastalık ve belalar gibi elem verici hadiseler ziyadesi ile korkutur ve endişeye sevk eder.
Buna en sağlam ilaç ise sağlam bir Allah inancı ve tevekküldür. Allah’a inanmayan ve tevekkül etmeyen insanların kendisini yetim ve sahipsiz hissetmelerinin sebebi bu yüzden olsa gerek.
Tevekkül:Sebeplere teşebbüs konusunda kendisine düşen görevi yerine getirdikten sonra neticeyi Allah’tan beklemek. Onun takdirine razı olmak anlamına geliyor.
Sebepler dünyasında yaşadığımızı biliyoruz, ekmeden biçemeyeceğimizi de,ancak !!
Topraktaki atom moleküllerinin ve elementlerinin buğday yapacak ilme, kudrete ve iradeye sahip olmadıklarının pek ala farkındayız,bu yüzden sebeplere teşebbüs eder ondan sonrasını da Allah'tan bekleriz.Çünkü ağaçtan meyve topraktan buğdayı ve bu alemden insan süzüp çıkaran O’dur.
İnsan ,neticeyi sebeplerden değil, Allah’tan bekler; duasını, şükrünü ancak O’na yapar.
İnsanlar evlerini depreme dayanıklı bir şekilde yapmamışlarsa sebeplere teşebbüs etmediğinden Allah’ın koyduğu fıtrat kanunlarına karşı çıkmış oluyorlar. Bu karşı çıkmanın cezasını dünyada da çekerler.
Tevekküle karşı çıkanlar, küçücük mikroba ve virüse mağlup olan kendi aciz ve zayıf nefislerine itimad etmiş oluyorlar.
Allah’ın yardımını, ihsanını hiç düşünmüyorlar.
O mutlak iradeyi bilmeyerek , hayatlarını endişesiz sürdüreceklerini zannederler.
Görünüşte bir nevi tevekkül içinde yaşarlar.
Ama tevekkülden bahis açıldı mı hemen gururları kabarır. Onların bu tavırlarının arkasında Allahın sonsuz kudretine karşı çıkma psikolojisi vardır. Bunları oyuncak uçaklarla galaksileri fethe çıkan, tabancalarıyla yıldızları birer birer düşüreceklerini sanan ahmak çocuklara benzetebiliriz.
Sebepler dairesinde çözümler var. Ancak sebeplerin de tabi bir sınırı vardır. Deprem olmasin diye yerin binlerce metre altına derin ve sağlam kazıklar çakamayız belki ancak!!deprem kuşağında evimizi çok sağlam yapabiliriz.
Fakat unutmamalıyız ki; en güçlü tedbirleri alsak bile teknolojide aciz kalabiliyor. Japonya’da Fukusima Nükleer Santral ve Tsunami felaketini hatırlayın.
Evet insanın gücü de ilmi de sınırlı. Allah'ın işine karışamayız.
Sıçramakla ellerimizi Ay’a vuramayız.
Ya da ışığı azalmasın diye güneşe elektrik ihraç edemeyiz,ihtiyarlığa dur demek için saçları boyatmak çözüm olmuyor.
İnsanın iradesi de gücü sınırlı:
Bazı insanlar korkusunu yenmek için, karanlık sokaklardan geçerken türkü söylermiş.
Tevekkül etmeyenlerin ölüm karşısındaki durumunu buna benzetebiliriz.
Ölüm korkusunu kahkahayla boğarak yenebilir miyiz?
Gerçekten de tevekkül en büyük bir huzur vesilesi.
“Tevekkül”
İnsan,” Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler" anlayışına sahip kılar.
İnsanın yolu bir çok defa hastalıklara, musibetlere, çaresizliklere, ihtiyarlığa da uğrar.
Bütün bu safhalarda insan tevekkülsüz nasıl yaşayacak?
Bir hasta, muayene olma ve ilâç alma safhalarından sonra şifa bekleme dönemine girer,
doktoru da yanı başında onun iyileşmesini bekler işte bu bekleyiş : “Allah’a tevekkülden başka bir şey değildir.” aslında.
Tevekkül, hastalıkta olduğu gibi, ihtiyarlık mevsimi ile insanın yüzüne daha fazla vuran, ölüm habercisi soğuk rüzgârlara karşı da en büyük teselli ve dayanak halini alır.
Peki Ya Karşı Taraf?
Tevekkülsüz insanlar da aslında bir tür tevekkül ile hayatlarını sürdürüyorlar.
Örneğin: Aklı eğlence ile uyutmak,bir ilerisi alkol, uyuşturucu..
Eğlencelerle, diziler ile hayatın gerçeklerinden ve elemlerinden kurtulacaklarını zannediyorlar.
Deve kuşu, avcıyı görünce başını kuma sokarmış. İnsanların da tevekkül etmeyip kafasını gaflet kumuna sokması deve kuşunun haline benziyor.
Hulasa, insanın eline bakan insanın kulu; sebeplerin ötesindeki Allah’ın eline bakan Allah’ın kulu olur.
Tevekkül anlayışının en veciz ifadesi bu olsa gerek..
“Çalışmak âdetim, tevekkül hâlimdir.” (hadis)
“Tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki esbabı dest-i kudretin perdesi bilip riayet ederek ve esbaba teşebbüs ise bir nevi dua-yı fiilî telâkki ederek, müsebbebatı yalnız Cenâb-ı Hakk’tan istemek neticeleri O’ndan bilmek ve O’na minnettar olmaktan ibarettir.”
Düşünebilen bireyler olarak düşünebilen şehirler inşa edeceğiz inşallah.