2000 yılında doğmuş bir gence kafaların karışıklığını izah etmem zorlu bir durum. Elli yaş civarı okurlarımız ise zaten şahit oldukları şeyleri okuyacaklar lakin bu şahitliklerden bir hükme varmak ve karışıklığın nasıl düzeltilebileceği hususunda berrak bir çözüme ulaşmak daha da zorlu bir uğraş gerektiriyor.

1970’li yıllarda Türkiye siyaseti sağcı, solcu tasnifi üzerinden okutturuldu. Milliyetçiler ve şeriatçılar olarak isimlendirilen guruplar sağcı kategorisinde değerlendirildiler. Solcular ise komünistler, sosyalistler, sosyal demokratlar, demokratik sol vb. isimler ile belirtilirlerdi. O zamanlarda ortalıkta pek liberal bulunmazdı lakin sonraları liberaller de sağcı guruba dahil edildiler. Dini cemaatler olarak nitelendirilen Süleymancılar, Nurcular, Tarikatlar, Fetulla Gülenciler de sağ yelpazenin GÖNÜLLÜ mensupları idiler.

Değerli okurlarım dikkat buyururlarsa cümlelerin son kelimeleri hep EDİLGEN bir durumu ifade ediyor. Çünkü bu gurupların çoğunun kendilerini tarif edişleri farklı olsa da genel algıda üzerlerine geçirilen GÖMLEK ten farklı bir tarifi benimsetemiyorlardı. Türkiye’ye senaryoyu yazan egemen vasiler tarifi biçmişlerdi.

1970’li yıllar kabaca sağ – sol çatışması olarak belirtilen, binlerce insanın öldürülmesine sebep olan çatışmaların vuku bulduğu yıllardır. Sağ – sol çatışmasına ayrıca Alevi Sünni isimlendirilmesi ile meydana ge(tiri)len çatışmalar da ilave edildiler. 1970’li yıllarda oluşturulan PKK terör örgürü de sol cu tanımlamasına dâhil edilmişti. PKK Kürtçü AYRILIKÇI bir örgüt olarak tasarlanmış ve bir Türk Kürt savaşının meydana getirilmesi de amaçlanmıştı.

Sol; insan hakları, demokrasi, adalet, bağımsızlık, eşitlik, hukukun üstünlüğü, özgürlük kavramları ile kavgasını meşrulaştırırken sağ; devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü devletin ve vatanın bekasını temin etme mücadelesini verme iddiası ile yapıp ettiklerini meşrulaştırıyordu.

Bu noktada Prof. Dr. Necmettin Erbakan siyasi hareketinin bahsedilen şablonlara sığmadığını ve özgün bir durum belirttiğini ifade edelim. Kendilerine yakıştırılan İslamcı ismini reddetmeyen kesim de kendi aralarında demokrasi, cumhuriyet, hilafet kavramları üzerinden karşıtlık ve karışıklık içinde bulunuyorlardı.

Sağ ve solun iddiaları birbirlerine karşıt ve alternatif olarak telakki ettiriliyor, birinin olduğu durumda öbürünün olamayacağı vurgulanıyordu. Örneğin güvenlik isteniyorsa hukuktan ve özgürlükten taviz vermek gerektiği veya devlet, vatan, millet, din hassasiyetinin özgürlüğe, adalete, insan haklarına, bağımsızlığa engel olduğu dayatılıyordu. Bu durumda her tarafın illegalitesi kendince meşru kılınma imkânına da kavuşturuluyordu.

Sağ; NATO, ABD ve İngiltere ile birlikte olmayı, sol; SSCB veya Çin ile birlikte olmayı doğru buluyorlardı. Solun bağımsızlıktan anladığı ABD ve NATO’dan bağımsız Rusya ( SSCB ) veya Çin ile bağımlı olmaktı. Sağ; NATO ve pakt üyesi ülkelere bağlı olmayı vatanseverlik olarak telakki ediyordu. Bu noktada da Necmettin ERBAKAN hareketinin bu kalıpların hiçbirine uymadığını vurgulayalım ki zaten bu satırları okuyan elli yaş üstü her yurttaş bu durumun şahitidir.

Katliamlara varan sağ sol çatışmasının bir ÇATIŞTIRMA projesi olduğunu çatışan taraflardan özellikle sağ kesim 12 Eylül darbesi sonrasında çok iyi fark etti. Kim nasıl çatıştırabiliyordu ? Projeyi nasıl uygulayabiliyordu? Halen tam olarak kabullenemediğimiz bir duruma duçar olmuştuk. Daha önceki yazılarımda detaylı olarak açıkladığım durumu bir kez daha vurgulamak zorundayım.

  • 1800 yılından beri bağımsızlığımızı, egemenliğimizi kaybetmiştik.
  • Devletimiz yekpare değildi.
  • Devletimiz küresel egemenlerin, İngiltere’nin, ABD’nin, Fransa’nın Almanya’nın vesayetindeydi.
  • Devletimiz parçalıydı. Milli kadroların yanında paralel örgütler devletimizde, kurumlarımızda kadroları ile mevcuttu ve son sözü söyleme yetkisi de o paralel yapılardaydı.
  • Ülkede çatışan tarafların kategorize edilmesi, PKK dâhil örgütlendirilmeleri, silahlandırılmaları, çatıştırılmaları devletin İÇİNDEKİ bu yapıların organizesi ile gerçekleşiyor, siyasi terminoloji, tanımlamalar bu paralel örgütler tarafından kurgulanıyordu.
  • Dini olarak nitelendirilen cemaatler de aynı kurgulamaya tabi tutulmuşlardı. Fetulla, Süleymancılar, Nurcular NATO’nun, ABD’nin sadık müttefiki olmayı maslahat icabı, dinin gereği olarak telakki ediyorlardı. Komünist Rusya’ya (SSCB), Çin’e karşı Hristiyan Nato ile birlikte olmayı DİNDARLAR arası dayanışma olarak görüyorlardı.

12 Eylül darbesi, yuttuğumuz zokayı, üzerimizdeki tılsımı açığa çıkardı. O hengâmede Turgut ÖZAL bu suni kategorizasyonu yok etmeğe matuf olarak sağ -  sol,  İslamcı – Milliyetçi,  tasnifine mensup tarafları “dört eğilimi birleştirmek” söylem ve iddiası ile yola çıktı. Sonuç olarak başaramadı. Çünkü devletimizin parçalı yapısı ve egemenlerin kurguladığı yönetim paradigması yerinde duruyordu. Bu teşebbüsünün bedelini de bir HASTANE kazası ile katledilerek ödedi. Aynen Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’in bir uçak kazası ile ödediği gibi.

1990 yılında 1974 yılında olanın bir benzeri gerçekleşti. 1974 yılında rakipleri tarafından  “siyasal İslam” olarak itham edilen ve lanetlenen Erbakan Hareketi’nin MSP’si ile Solcu Ecevit’in CHP’si koalisyon ile hükümet kurmuşlardı, bu defa 1990 yılında CHP’nin devamı Erdal İNÖNÜ’nün SDHP’si ile Süleyman DEMİREL’in AP’nin devamı olan DYP’si dışarıdan MHP’nin desteği ile koalisyon hükümeti kurdular. 1990 ile 1994 yılları arası Fetö’nün yargı ve Askeriyede yoğun olarak örgütlendirilmeye başlandığı dönemdir.

Lütfen manzaraya dikkat ediniz!

1970 ve 80’lerde birbirlerini ABD uşağı, faşist, Allahsız komünist diye itham edenler üstelik GÜYA Dinci Fetulla’yı da himayelerine alarak birlikte koalisyon kurmuşlardı.

Meydana gelen cinayetleri hatırlayın!

Erdal İNÖNÜ’nün hükümeti döneminde Sivas Madımak otelinde ALEVİLERİN katli gerçekleştirilebilmiş, göz göre göre geliştirilen olaylara müdahale edil(e)memiş, Sivas Belediye Başkanı Temel KARAMOLLAOĞLU cani, katil diye itham edilmişti. O gün KARAMOLLAOĞLU’nu ‘’ cani, katil ‘’diye lanetleyenler 2018 ve 2019 yıllarındaki seçimlerde KARAMOLLAOĞLU ile birlikte ittifak kurdular.

Madımak olayından bir hafta sonra BU DEFA Erzincan Kemaliye’nin Başbağlar köyünde SÜNNİLERİN katli olayı vuku buldu. Olayın faillerinden olarak tutuklanan şahıs Erzincan’da MİLLETVEKİLİ’nin müdahalesi ile salıverildikten sonra tekrar tutuklanması talimatı verildiğinde zanlı çoktan sırra kadem basmıştı ve bu olay ile alakalı hiç kimse bulunamadı.

Vasilerin çatıştırma kurguları dinci, sağcı, solcu, milliyetçi koalisyon hükümeti döneminde de tıkır tıkır işliyor değil mi!  

Elbette işleyecek çünkü devletimiz yeknesak değil, parçalı yapıda ve tüm bu olanlar zaten devlet içindeki paralel örgütlenmenin inisiyatifinde oluyor.

1990 sonrası vesayetin şablon ve paradigmalarını reddetmekle kalmayıp, küresel çapta karşı organizasyon teşebbüsündeki Necmettin ERBAKAN, Başbakan olmayı başarınca kıyamet koptu. Darbe tehditleri ile Başbakanlığı Tansu ÇİLLER’e devretti fakat bu defa DYP’den 40 küsur ve Erbakan’ın RP’sinden de 5 adet milletvekili karşı tarafa TRANSFER edilerek Tansu ÇİLLER, ERBAKAN koalisyon hükümetinin güvenoyu alması engellendi. Yerine MHP, ANAP ve Ecevit’in DSP’sinin ortaklığında 28 Şubat hükümeti kuruldu. Fetulla Gülen örgütü çok açık olarak Bülent ECEVİT’in HİMAYESİNDE iktidar ortağı oldu. O dönem Fetulla’nın Erbakan’a yönelik tehdit ve talimat demeçleri gazete manşetlerindeydi. Ecevit 1970’lerde dikkat çektiği muhalif ve şikayetçi olduğu, askeriye içindeki derin NATO örgütü GLADİO’dan artık hiç bahsetmez olmuştu. ABD Başkanı Bill CLİNTON’un önünde İSTİRHAM pozisyonundaydı. 2019 yılında Derin NATO’ya hasım olan Doğu PERİNÇEK’te 1998 de ERBAKAN karşıtı CEPHEDE yerini almıştı.

Beni bağışlayın, şu soruyu sormalıyım. Bu yazıyı buraya kadar okuduktan sonra siyaseti halen sağ – sol, ileri  - geri, laik – anti laik, Atatürk(çü) Şeriat(çı), Alevi – Sünni tabirleri ile ifade  edebilir misiniz?

Her şey 1998 sonunda değişti. Öteden beri bendenizi takip eden okuyanlarımı sinirlendirmek istemiyorum. Onları işitir gibiyim. “Yine mi?” der gibiler. Hayır! çok kısa geçeceğim.

  • Hani vesayet dönemi demiştik,
  • yönetim mütearifemiz (paradigmamız) küresel egemenlerin himayesinde onların müttefiki olmayı yurtseverliğin gereği, devletin, vatanın selameti için elzem bir durum olarak belirlemişti demiştik.

1998 sonunda vasilerimiz sınırlarımızı değiştirmeyi DAYATINCA  parçalı devlet yapımız içindeki Milli Kadro “Yok artık, buraya kadar, herkes yoluna” diyerek dayatmayı reddedince artık yönetim hedefimiz bağımsız, küresel aktör, merkez ülke durumuna MECBUREN evrildi.

Bu safhada;

  • MHP yer, strateji, hedef yeniledi.
  • Devletimizin DERİNLİĞİ Recep Tayyip ERDOĞAN’ın siyasi yasaklarını kaldırarak Siyasette ERDOĞAN’a yol açtı.
  • ERDOĞAN, Özal’ın geçmişte yaptığını yaptı. Tüm eğilimleri içine alan bir kitle partisi kurdu, sağ(cı), sol(cu), Kürt(çü), liberal, Fetullacı, Türk(çü), Atatürk(çü), şeriat(çı) herkes bu partide mevcut kılındı.
    • AB ve ABD ile barışık eski sol kavramları öne çıkaran, darbe karşıtı,
    • fetullacıları bürokrasi ve siyasette iktidar ortağı yapmış
    • küresel egemenlere ekonomik RÜŞVETLER veren,
    • Sol paradigmayı 28 Şubat dayatmalarını ortadan kaldırmak için kullanan,
    • Devlette Milli Kadrolara zaman kazandıran,
    • Paralel yapıları tespit eden, Askeri, ekonomik, siyasi vesayetten çıkabilmek için herhangi bir müdahaleye meydan vermeden bu dar geçitten çıkabilmenin TAKİYYE tavrı ile hareket ederken

Bu noktada CHP şiddetli Fetulla DÜŞMANI, Erbakan’ın Saadet Partisi fetullaya çok mesafeliydi.

2007 yılı içinde MHP’nin desteği ile Cumhurbaşkanı’nın doğrudan halk tarafından seçilmesi için gerekli Anayasa değişikliği referandumuna karar alındı! Vaziyet tümden değişti. Fetulla, bürokrasi ve AK Parti siyasi kadrolarından sonra Meclis çoğunluğu için de milletvekili listeleri DAYATIP Recep Tayyip ERDOĞAN’ın İKTİDARINA el koymaya kalkınca fetulla Erdoğan savaşı başladı da, yaklaşık on yıldır fetulla ile oturup kalkan yiyip içen AK Parti kadroları FETÖ bağımlılığından ötürü bırakın mücadele etmeyi zımnen fetullacıları HİMAYEYE yöneldi.

Değerli okuyanım lütfen zihninizi yoklar mısınız? FETÖ ile MÜCADELE eden kaç tane AK Parti siyasisi hatırlıyorsunuz. Bugün için yani 6 Mayıs 2019 günü için de kendinize sorar mısınız?  şu an FETÖ ile mücadele eden AK Parti siyasisi kaç kişi duyup görüyorsunuz?

Hatırlayınız!

  • Cumhurbaşkanlığı seçiminde MHP’li çatı aday Ekmelettin İHSANOĞLU’na destekte tüm solcular, Saadetçiler, PKK bir cephe oluşturmuş adeta Sağ – sol, ileri – geri, alt – üst, hepsi bir araya gelmişlerdi. ERDOĞAN seçimi İç Anadolu, Karadeniz, Doğu Anadolu bölgelerinde MHP seçmeninin yaklaşık % 15’inin, HDP seçmeninin yaklaşık %5’inin desteği ile kazandı.
  • Kaset operasyonu küresel vasilerin CHP ye tam olarak el koymaları sonucunu doğururken, Küresel Çete’nin Meral AKŞENER vasıtası ile MHP’yi ele geçirmesine MAHKEME müdahalesi ile zar zor engel olunabildi.
  • Erbakan’ın vefatından sonra SAADET partisini artık Erbakan’ın DÜŞMANI  FETULLA’yı  ÖVÜCÜ olarak gördük,
  • Bazı CHP milletvekillerinin CHP’nin FETÖ tarafından ele geçirildiğini ifade ederek istifa ettiklerine şahit olduk.
  • KILIÇTAROĞLU ve kadrosundan Fetulla aleyhine tek kelimelik te olsa bir söz duyanınız var mı? Hele hele Meral AKŞENER’in “Yurtta sulh” naraları ile  mitinglerde 15 Temmuz’dan sonra Başbakan olacağı kehanetini haykırışı manidar değil mi ?!

15 Temmuz işgal girişimi  tam bir turnusol kağıdı işlevi gördü. Artık Siyasi tarafların amaçları ve varlık sebepleri çok daha net görülebiliyor.

  • CHP ve solun durumunu Tuncay Özkan isimli CHP yetkilisinin sözleri çok açık belirliyor. Bu şahıs bir konuşmasında sarf ettiği “ABD, Suudi Arabistan’a müdahale etti. Onu hizaya getirdi. Sıra Türkiye’de, ERDOĞAN’ın vadesi doldu. ABD, Türkiye’ye de müdahale edecek SONRA  BİZ  GELECEĞİZ” sözleriyle Koca Ragıp Paşa’nın’’ merdi kıpti şecaat arzederken sirkatin söyler’’ sözünü hatırlara getiriyordu.

  • Sivas Madımak katliamında CHP tarafından sorumluluk ile itham edilerek lanetlenen Temel KARAMOLLAOĞLU artık CHP tarafından, fetösever, ABD ve İngiltere’den himaye ister özellikler ile baş üstünde tutuluyor.
  • HDP Başkanı Sezai Temelli konuşmasında Güneydoğu Anadolu bölgemizden bahisle “Tanrı bu toprakları Yahudilere vaat etti, Musa bu toprakları bulabilmek için yıllarca uğraştı ( Türkler’i kastederek) bunlar geldi buraları kuruttular ‘’ sözlerini sarf edip Güneydoğu’muzdan KÜRDİSTAN diye bahseden bir tavırla CHP, SAADET ve çok daha dramatik olarak ÜLKÜCÜ Meral AKŞENER ile İTTİFAK yaptılar. Yani bir nevi o meşhur dört eğilim BİR İTTİFAKTA BULUŞTU da, karşı tarafı ne eğilimi olarak tarif edeceğiz? Öyle ya sol, şeriat(çı), sağ milliyet(çi), ayrılık(çı) Kürt(çü) hepsi bir ittifakta buluştu da Ak Parti, MHP ittifakı neyin ittifakı olarak değerlendirilecek?

Pentagon, Suriye’de ESAT’a dokunmuyor. Venezuela’ya başkan tayin etmeğe kalkıyor, YPG/PYD’yi silahlandırıp Suriye’nin kuzeyinde bir terör koridoru oluşturma çabasındalar ama Halkının katili ESAT ile bir problemi yok. Bunun yanında gel gelelim CHP ve müttefikleri de ESAT’ı destekliyorlar, PYD/YPG yi mazur görüyorlar.

Pentagon,  

  • Suriye’ye müdahale etmemize,
  • Doğu Akdeniz’de sondaj yapmamıza karşı
  • Mısır Canisi SİSİ’yi destekliyor.

Almanya;

  • Uluslararası İstanbul Hava limanına,
  • Kanal İstanbul’a karşı,

ABD ve AB Türkiye’de;

  • Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine karşı,
  • 15 Temmuz işgal girişimine taraftar,

CHP ve müttefikleri yukarıda Türkiyemiz’e karşı olunan her hususta müttefik, FETÖ meselesindeyse hiçbirisinden tek kelime duyulmadığı gibi, bizzat CHP yetkililerinin ifadeleri ile yerel seçimde adaylarının Pensilvanya onaylı olduğu biliniyor.

Şimdi o soruyu bir daha sormalıyım, Türkiye’de siyasi rekabeti halen sağ – sol, ileri  - geri, laik – anti laik, Atatürk(çü) Şeriat(çı), Alevi – Sünni tabirleri ile ifade  edebilir misiniz?

Mesele artık çok net anlaşılabilir.

Türk devletimizin DERİN aklı ve Milli kadroları kesinlikle bağımsız, küresel güç, merkez ülke hedefine kilitlenmiş, bu uğurda Pentagon, Avrupa gibi güç merkezleri ile çatışmayı göze almış, bu hedefe ulaşmak için yurt dışına vaziyet etmek ve gerekli askeri teknolojiyi üretmek faaliyetlerini kesintisiz sürdürüyor.

Türkiye siyasetinde bir nevi 1919 yılının İngiliz Mandası mı? Yoksa ABD mandası mı? Olmanın daha faydalı olacağına dair tartışmanın çok daha ötesinde, Küresel çetenin Türkiye VALİSİ olma hedefi güdenler ve bunu rasyonellik olarak belleyenler de ortada. Bu mandacı kesimin kripto organizatörleri PONTUS(cu), Laz (cı), RUM, Ermeni, Yahudi, Çerkez(ci), Kürt(çü) ÖRGÜTLENMEDİR.

Çözümlenmesi mecburi bir kaos durumu var. Bağımsız küresel güç Türkiye hedefine yönelik mücadele verme durumundaki Cumhur İttifakının Ak  Parti kanadı çok açık net bir tavır almak zorunda!!

Ne demek İstiyorum?

Mızrak çuvala sığmıyor. AK Parti gerek hükümet ve bürokrasiden gerek teşkilatından, gerek TBMM gurubundan FETÖ ile ilişkili elemanlarını behemehâl tasfiye etmek zorunda. Ak Parti’nin yapısı bu büyük mücadeleyi yürütebilecek niteliğe kavuşturulmak zorunda.

CHP, İP, SP, HDP ittifakına oy veren seçmenin tümden manda veya pentagon taraftarı olduğunu söylemek saçmalık olur da, BU SEÇMEN KİTLESİNİN Büyük Türkiye mücadelesine niçin destek vermediğinin cevabı da AK Partinin ZAAFİYETİnde bulunuyor.

Umarım kafa karışıklığı veya kırışıklığı hususunda meseleyi açıklığa kavuşturmağa yardımcı olmuşuzdur.

Sonraki yazımızda AK Parti ne yapmalıdır sorusuna cevap mahiyetinde tavsiyelerimizi arz edelim.