Hep “yeniden iman etmek”ten söz ediyorum ya, “Dini Allah’a has kılmak”tan söz ediyorum ya! “Yaşadığımız zamana ve mekana şahidlik”ten söz ediyorum ya, şu ayet bu konuda Müslümanca bir duruşun ne olduğunu bize gösteriyor: Rahman ve Rahim olan (O’nun mesajının idraki anlamında) Allah’ın adıyla ve (bu ayetin bize yüklediği sorumluluk açısından, O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olmak açısından) O’nun adına. “Yeryüzünde vuku bulan veya başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılı olmasın. Kuşkusuz bu Allah’a göre kolaydır. Kaybettiklerinize üzülmeyesiniz ve O’nun size verdikleriyle şımarmayasınız diye (O böyle yapmıştır). Allah kendini beğenen, (ben ettim, ben yaptım, ben yapmasam olmazdı, ben olmazsam da olmaz diye) böbürlenen hiç kimseyi sevmez.” (Hadîd 22-23)  

Bu konuda Resulullah (SAV) ne buyurmuştu: “Birinizin başına bir musibet/acı bir şey geldiği zaman, ‘Biz Allah’a aidiz ve biz O’na döneceğiz. Allah’ım! Başıma gelen musibetin/acının mükâfatını senden bekliyorum, bundan dolayı bana ecir ihsan et, benim için onu daha hayırlısıyla değiştir’ desin.” (Ebû Dâvûd 17-18; Müslim 3) “Müminin hâli ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ise sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim 64)

Şu siyaset ve Grip’19 süreci, alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti için büyük bir felakete dönüştü. Uluslararası sistemin kuyruğuna takılıp savrulduk, tam da Time dergisindeki meçhul elin boynuna tasma, yüzüne maske taktığı HumanBirey Gender’lere dönüştürüldük. İnsanın elinde de tasmalı ve maskeli köpeğin tasmasını hatırlayın!

Sahi kader, rızık ve ecel konusunun gerçek hayatımızdaki karşılığı ne? “Esbaba tevessül”ü nereye taşıdık! Hele şu göçmen ve mesela Afganistan konusundaki tartışmalara bakıyorum da!? Hani biz kardeştik. Hani kederler paylaşıldıça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalırdı. Hani insan hakları vardı! Hani ABD Irak’a demokrasi getiriyordu. Laikliği ve demokrasiyi korumak için darbe yapıyorlardı. Taliban ne? Talebeler değil mi, SSCB’ye karşı direnişte şehid olanların çocuklarının eğitim kampındaki talebeler değil mi Taliban. El Kaide cihad için gelen diğer ülke Müslümanlarının oryantasyon ve rehberlik, danışma merkezi değil mi idi! Afgan halkı genelde Sufi gelenekten gelen bir halk değil mi idi? Peki Doğusu Pakistan, Batısı İran, Kuzeyi Horasan, Türkiye kardeş, peki ABD destekli Vehhabiler niçin ve nasıl bu işe karıştı. Burnumuzun dibindeki Çeçenya nasıl Rusya’nın kontrolüne geçti. PKK’yı kim, nasıl ve niçin kurmuştu ve nasıl ABD’nin kontrolüne geçti. 11 Eylül’de ne oldu, ABD Irak’a nasıl girmişti. Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir.

Sahi İngilizler, Ruslar ve Amerikalılar, Çin niçin Afganistan’dan çıkmak istemiyor. Siz ABD’nin geri çekildiğini mi sanıyorsunuz. Ha! Kontrolü ele geçirebilselerdi çıkmayacaklardı. Olmadı şimdi Afganistan’da halkı birbirine karşı kışkırtıp, ülke tamamen yıkıldıktan sonra tekrar dönmek ve kendilerine bağlı bir yönetim kurmak istiyorlar. Burası bir kuşak, bir yolun parçası, Jeopolitik, JeoStratejik açıdan çok önemli bir coğrafya. Kıyamet teolojisinde hem Yecüc-Mecüc’ün geçiş koridorunda hem Horasan Erenleri koridoru burası. Muhtemel ABD-Çin savaşında Fergana vadisi üzerinde Doğu Türkistan’a açılan önemli bir kapı. Sahi bunlar kimin umurunda, kim konuşuyor, yazıyor-çiziyor bunları. Hangi Üni. bu konularla ilgili çalışıyor, hangi media bu alanda ne yapıyor. Her şey iç politika polemiklerine ucuz bir malzemeye dönüşüyor. Hangi siyasi parti ya da siyasetçi bu konularda dişe dokunur bir şey söylüyor? Hali pür melalimiz ortada! 

Batılıların tek dertleri, dünyanın Lityum rezervinin %98’ine sahip ülkedeki bu maden yataklarını ele geçirmek ve bu koridoru kontrol etmek.. Lityum rezervleri çok önemli, çünkü GreatReset projesindeki otonom sistemlerin tamamı, uzun ömürlü pillere muhtaç. Peki Almanya’ya yurttaşlarını işçi olarak gönderen Türkiye niye Afganistan’ı sadece Taliban ve göçmen ülkesi olarak görüyor ya da bize böyle gösteriyorlar. İktidar çevreleri, mediası ya da muhalefet ya da akademi bu konuda ne diyor!?

Peki, madem ortada dini bir hassasiyet var, bu işte Diyanet nerede? Cemaat nerede. Bizim işadamları, STK’lar nerede. Doğusunda D8 üyesi Pakistan, batısında D8 üyesi İran, bir adım sonrasında Türkiye.. Bizler Afganistan’daki durumla ilgili hangi seviyede bir ilgi ve bilgiye sahibiz. Halimiz utanç verici!

Başa dönecek olursak, bakın biz yaratılmadan önce “hadisat” yaratıldı. Kainat bizden önce yaratıldı. Biz yaratılmadan başka akıl sahibi canlılar yaşadı bu dünyada. Biz bu dünyayı onlardan devraldık. Onların yanlışlarına düşmemek ve dünyanın halleri ve hadisatlar hakkında peygamberler üzerinden uyarıldık.

Evet bütün bu olanlar “levh-i mahfuz”da kayıt altına alınmıştır. Biz yaratıldığımız da Allah ezel bilgisi ile bizim ne yapacağımızı da O biliyordu ve bildiği için de “ezel bilgisi” ile onu “ol” hikmeti ile bize yazdı! Biz buna “kader” diyoruz. Başımıza gelenler bizim irademizle seçtiğimizdir ve dolayısı ile bütün bu olanlardan sorumluyuz. Ben diyorum ki, “Elestü bezmi”ndeki “Galu bela zamanı”ndaki sır aşikar olmadan halimizi düzeltelim ki, kurtuluşa erenlerden olalım. Yoksa halimiz harap. “İman ettik demekle yakamızın bırakılıvermeyeceğini” bilelim. Bakın tekrar söylüyorum, ecelimizden önce ya da sonra ölmeyeceğiz. Rızgımızdan az ya da çok yemeyeceğiz, kaderimizden başka kader de yok. İmtihan gereği, “Allah bizi mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir” Geriye ne kaldı? Allah bir musibet, dert vermişse çaresi ve şifası da vardır. Sabredenlerden, şükredenlerden, direnenlerden olacağız. Her karanlık gecenin bir sabahı vardır. Hz. Yusuf’un, Hz. Musa’nın, Hz. İbrahim’in hayatına bakın. Ebabil kuşları dostunuz olsun, ateş yakmasın, su boğmasın sizleri; Bill’in adamlarının yalanlarına kanmayın. Ama bilelim ki, Allah, cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmez. İsra’nın ve kuşların, kelebeklerin, sincapların Rabbine güvenin. Yalnız O’ndan yardım isteyin ve O’na sığının, Şeytan’ın şerrinden emin olmak için. Olup bitenleri kendinizden zannetmeyin. Hayır da şer de Allah’ın iradesi içindedir ve siz O’nun rızasına yönelin. Her şey, Şeytan, kafirler ve zalimler topluluğu da dahil, herkes Allah’ın iradesine tabidir. Din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinmeyin! O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olun. O zaman kurtuluşa erenlerden olacaksınız. Allah’ın ipine tutunanlar, O’nun hizbi’nden olan, O’nun boyası ile boyananlar hariç herkes hüsrandadır.

Unutmayalım Allah bir zalimi, bir Müslüman kişi ya da topluluğun başına musallat etmişse, onun eliyle o zalimi cezalandırmak ister. Onlara bir musibet verirse, sabrını ve kendinden zayıf olanlarla kıt imkanlarını paylaşıp-paylaşmadığını ona gösterir. Çünki Mü’min yürekler, bollukta ve darlıkta paylaşırlar. Zira Allah böyle yapanların rızgını artırır. Bunu kendine verilen borç kabul eder ve onlara yaptıkları iyiliğin, ikramın karşılığını on katı, yüz katı hatta 700 katını geri verir. Bedenine sağlık, kalbine huzur, malına ve ömrüne “bereket” verir. İman edenlere müjdeler olsun. Bizim için dünya hayatı bir imtihandan ibarettir. İşte bütün mesele bu. Selâm ve dua ile.