Zamanın kan içici vampirleri Amerika ve yandaşları, meydanı boş buldukları günden bu güne özellikle Ortadoğu’da müthiş bir oyun oynuyorlar. Bu coğrafyanın yakın tarihi boyunca emperyalizmin kanlı postalları altında mazlum halkların onur ve şerefleri çiğnenmesin diye gayret sarfederek oynanan oyunları görüp bu tezgahı bozan liderlerden biri de şüphesiz merhum Ayetullah Humeyni’ydi. İmam Humeyni, Siyonizmin her ülkeye koyduğu “seçkin” zalim kadrolarının en tehlikelisi olan Yezidi Şah Rıza Pehlevi’nin zalim iktidarını devirmeyi başarmış, daha o günlerde bugün adına “arap baharı” denen tek adam otoritesine karşı baş kaldırarak özgürlük rüzgarlarını İran’da estirmiş ve Allah’ın izniyle tek adam Şah Pehlevi düzenini yerle bir etmişti... İmam Humeyni az konuşan, fakat yaşantısı ve mücadelesiyle halkları etkileyerek dünyada son yüzyılın en büyük inkılâbını ve halk devrimini gerçekleştiren siyasi dehalardandır. Bizler o yıllarda esen özgürlük rüzgarlarını ülkemiz Türkiye gemisinin yelkenlerini şişirmesi temennisiyle İran halkının mücadelesini desteklediğimizde, Türkiye’mizdeki malum Siyonist uşağı medyanın saldırılarına muhatap olmuş bu dezenformasyonla harekete geçen yapılar aramızdan bazı kardeşlerimizi cezaevine, bazılarını da hicrete mecbur bırakmışlardı. Halbuki bizler bugün Yemen’de, Suriye’de, Libya’da oluşan halk hareketlerini desteklediğimiz gibi o günkü İran halkının haklı mücadelesini destekliyorduk. O gün mazlum ve haklı oldukları için desteklediğimiz İran Halk devrimini başarısız kılmak için bizi, bize kırdırtma planını sahneye koymuşlardı. Ve Ortadoğu’da o günün uşaklarından Saddam’ı İran’a saldırtarak, Irak devleti eliyle tam on yıl İran’ı dünyanın en modern silahlarıyla, kimyasal bombalarıyla yerle bir etmişlerdi. En az 2 milyon ölü ve onbinlerce yaralı ve harap olmuş şehirlere rağmen emperyalistler başaramadılar. İran’ın bileğini bükemediler. Biz, Irak-İran savaşında İran’ı destekleyince yine aynı malum medyanın, siyonistlere kiralık kalemlerinin kirli elleriyle “Humeyniciler” damgasını yemiştik. Oysa biz imanımızın gereği İran’ı desteklediğimiz gibi Hristiyan ülke olan Güney Afrika’da Mandela, Venezuela’da Chavez’in halk hareketlerini de yine mazlumdan yana olan tavrımız gereği destekledik. Mazlumların yanında olmaya mecburduk. Bugün de tüm mazlum halkların yanında olmaya mecburuz. Yaratıcımız ve yaşatıcımız ve yöneticimiz olan Allah cc İslam nizamıyla bize bu kulluk görevini yüklemektedir. Peygamber efendilerimizin tamamı zalime ve zulme baş kaldıran liderlerimiz değil midir? Senelerdir ambargo altında olan İran yalnızlaştırılmaya ve yaptırım uygulanmaya çalışılırken Türkiye’miz ve halkımız İslam’ın adalet ölçüsü gereği başından beri İran’ın yanında yer almıştı. Halkımız bunu yaparken siyasi mülahazalar gereği değil zalime karşı mazlumdan yana bir duruş sergileme adına bir tavır sergilemişti... Yine aynı şekilde aziz milletimiz, Lübnan’da İsrail saldırılarına karşı kahramanca direnen ve 1948’den bugüne İsrail’e en büyük askeri mağlubiyeti yaşatan bölgenin en etkili siyasi oluşumlarından Hizbullah’ın yanında aynı sebepten dolayı yer aldı. Ancak bugün gelinen noktada İran’ın ve Hizbullah’ın, Suriye’de yaşanan zulmü görmezden gelmesini ve sessiz kalmasını anlamak mümkün değildir.

İran yönetimi ve Lübnan Hizbullah hareketi ve halkları büyük bir sınavla karşı karşıyadır. Şah Rıza’nın zulmünün Suriye’deki uzantısı Yezidi Esat ailesine karşı Kerbela’nın Hüseyinleri olan silahsız mazlum Suriye halkının yanında olmaları hem imanlarının hem imamlarının gereği değil midir? Görünen tablo o ki, İran yanlışa oynamaktadır. Suriye’de Yezidi iktidarı zulmüyle devam ettiren Esad’ın yolundan giden oğlu Beşşer Esad’ı uyarıp, bu iktidara karşı Kerbela’daki İmam Hüseyni tavrı takınıp, mazlum ve mağdur Suriye halkını desteklemekleri gerekmektedir. Bugünün zalim Suriye yönetiminin desteklenmesi; İmam Hüseyin, İmam Caferi Sadık, İmam-ı Azam ve İmam Humeyni gibi, Yezidilere karşı mücadele eden direniş önderlerinin ruhlarını sızlatmaz mı? Bu tavır onların mücadelesine ihanet değil midir? Dün haksız yere İran’a saldıran Irak’ın mazlum halkının bugün düştüğü acı durumdan ders almayacak mıyız? “Men dakka dukka” (Eden bulur. Yani başkasının kapısını kötü niyetle çalan adamın, aynı şekilde kapısı çalınacaktır) Hadis-i Şerifi gereği Irak halkı, İran halkına yaptığı zulümlerin bedelini çok ağır öderken, yarın İran halkı ve Lübnan Hizbullahı aynı manevi tokadın muhatapları olabileceklerini hiç düşünmüyorlar mı? Senelerce şah devrinin savak ajanları eliyle işkence dolu dayanılmaz zulümlerini yaşamış bir toplum, Suriye’de aynı acıları yaşayan ezilen halklara nasıl desteğini esirgeyebilir? Ve nasıl Suriye’nin Şahı Esad iktidarını destekleyebilir? Tek adam Şah Pehlevi’ye karşı İran halkının verdiği mücadeleyi her platformda seslendirmiş biri olarak, Suriye’de yaşanan kahredici zulümlere sessiz kalan ve tek adam Esad’ı desteklemeye devam eden İran’a ve İran gibi ülkelere çağrıda bulunuyor ve diyorum ki; yol erkenken ve Allah’ın “Zalimlere meyletmeyin. Sonra ateş sizi de kaplar” “(Hûd S.113) ayetinde belirtilen ültimatomu açık ve net ortadayken, kudret tokadı gelip sizi bulmadan bu yanlıştan acilen dönünüz. Zalim Esad’ı desteklemeyiniz! Aksi halde hem İran, hem Lübnan Hizbullahı, Yezidi iktidarları destekledikleri sürece Kerbela konusunda Hz.Huseyin’e olan bağlılığındaki inandırıcılığını tamamen kaybedeceklerdir. İsrail’e karşı yürüttükleri mücadelenin ve ortaya koydukları tavrın politik bir rol olduğu kanaati tüm İslam aleminde yaygınlaşacaktır. Bu da hem işgalci İsrail’i hem de gangster Amerika’yı sevindirecek ve bu oyunları bozmak için bütün gücüyle gayret eden ve büyük bir sorumluluk üstlenen Türkiye’mizin elini zayıflatacak, hareket alananı daraltacaktır. İmam Humeyni’nin evlatlarına yakışan zalime karşı, mazlumdan yana olmaktır... Umarım bu sorumlulukla hareket ederler.