Humanizm bitti, “Transhumanizm” dönemine geçiş yapıyoruz. Yeni normal dönemde, insan, kişi şahıs ya da ferd değil, inanç, gelenek, ideoloji ve ahlaktan soyutlanmış bir genomdur. Onun yeni “sıfat”ı “birey”dir. Herhangi bir şahsiyet, kişilik ifade etmez ve ferdiyetini bırakın cinsiyetinden bile söz edemezsiniz, o bir “tecrübe”, “yönelim” ve “tercih” sorunudur. Ailelerin de bu “toplumsal cinsiyet” konusunda çocuklarına karşı “nötr” olması tavsiye edilir.

Biz artık, nüfus cüzdanımızda ve pasaportlarımızda, resmi kayıtlarda toplumsal cinsiyetimiz ile “Gender” olarak tanımlanıyoruz.

Zaten daha önce de “İnsan”ı biz doğru tanımlamıştık. “İnsan merkezli bir dünya” tasavvur ediyorduk. “Önce insan” diyorduk (Haşa). Oysa gerçekte bizim medeniyetimizin alametifarikası “Hak” idi. Hak merkezli bir dünya tasavvurumuz vardı. “Hak namına” yapacaktık ne yaparsak. “İnsan”, “Ekmeli mahlûkat, eşrefi mahlûkat” olabileceği gibi “Belhum adal da olabilirdi.

Batı düşüncesinde insan hayvandan evrilmiş bir mahluk değil miydi.. 1962’ye kadar da zenci, Kızılderililer, Tazmanyalılar, onların gözünde “insanlaşma aşamasını tamamlamamış maymunlar”dı. 1962’ye kadar hayvanat bahçelerinin yanında “insanlaşma aşamasını tamamlamamış mahlûklar” olarak bunlar insanlığın evrimini gösteren bahçelerde sergileniyorlardı. Darvin’in “evrim teorisinden yola çıkarak “insan” diye kendilerini tanımlıyorlardı. Bunu Yahudilikteki ve ırkçılıktaki “üstün insan” olarak yeniden yorumladılar. Ben o zaman 13 yaşındaydım. Ben doğduğumda 2. Dünya Savaşı yeni bitmişti. 1 Eylül 1939’da başlayan savaş,  2 Eylül 1945’de sona ermiş, 16 ay sonra da bunlar o meşhur, bugün yıldönümü kutlanan “İnsan Hakları Bildirisi”ni yayınlamışlardı, kan damlayan kalemleri ile. Aynı kalemle İsrail’in kuruluş kararını da imzalayacaklardı.

Bugün, dünyanın karasal büyüklüğünün üçte biri kadar büyük bir kıtada yaşayan  Kızılderilileri yok edenler, bir kıta dolusu kara deriliyi köleleştirenler, bir kıta dolusu sarı ırkı sömürenler, bu mirası kendi aralarında paylaşamadıkları için aralarında 100 yıl savaşları verenler, ardından 2 dünya savaşı çıkartıp, dünyanın geri kalanını işgal edenler, o da yetmeyip, bir de soğuk savaş başlatıp, dünyayı, dini, etnik, ideolojik ve politik farklılıklarından yola çıkarak birbirine karşı kışkırtıp dünyayı terörize edenler bugün çıkmış bize insan haklarından söz ediyorlar.

Bunlar değil mi, tüm dünyadaki darbelerin arkasında olanlar, terör örgütlerine, silah, para, istihbarat sağlayanlar. PKK’dan, DHKP-C’den ya da 15 Temmuz’da kaçanlar nereye gittiler, kime sığındılar.

22 ülkenin sınır, rejim ve iktidar yapılarını değiştirmekten söz edenler kimlerdi. BÇG’nin ya da FETÖ’nün arkasında kimler vardı. İslamofobya neyin nesi idi. On yılda bir laiklik, demokrasi, Kemalizm adına darbe yapanlar, siyasi emellerini ve şahsi menfaatlerini kimlerle tevhid ediyorlardı. Bize batılılaşmayı dayatanlar kimlerdi.

Sonunda bu günlere geldik. Durum ortada. Birileri bugün vesilesi ile yine bize insan haklarından, demokrasiden, hukuk devletinden, adaletten, barıştan, özgürlükten söz edecekler. Bunlar batılılar için “helvadan put”. “Oltaya takılan yem”, “makyaj malzemesi”..

Bize “Great reset” sonrası yeni normal dönemden söz ediyorlar. İnsanlık yargısız bir infaz kararı ile ev hapsine sokuldu. Dünya tarihin en büyük darbesi ile karşı karşıya. “Kod adı CoVID” olarak bir siber savaşla karşı karşıyayız. Bir biyolojik ajan üzerinden “korku pandemisi” üretilerek insanlık teslim alınmaya ve kansız bir cinayetle insan nesli büyük ölçüde yok edilmeye çalışılıyor. Bu bir savaş!

Yeni Malthusculara göre, ideal dünya nüfusu 500 milyonmuş. Geri kalanı doğum kontrolü, çocuk aldırma gibi yollarla önlemeye çalıştılar olmadı. Şimdi kısırlaştırmayı denemeye çalışıyorlar aşı üzerinden. CoVID bu işin vesilesi, başlangıcı, ilk adımı. Arkası gelecek. Bir yandan İstanbul Sözleşmesi ve türevleri üzerinden aileye karşı adeta savaş açtılar. Kadına şiddeti kullanarak kadın-erkek arasındaki çatışmayı körüklemeye çalışıyorlar. Ve tabi her zaman olduğu gibi “ıslah edici” rolünü oynuyor, bu bozguncular. Hedefte aile var. İnsanın yerini siborg alacak gelecekte. İnsan “nesne”leştirilecek yeni normal dönemde, “nesnelerararası iletişim networku” ile insan, hayvan ve bilgisayar, bir bütünün parçaları olacak. Yeni dünyada insana gerek yok. İnsanın yaşlanması geri çevrilerek gençleştirilecek, tekrar yaşlanacak. GENOM teknolojisi ile yıpranan organlar yenilenebilecekler. Beyniniz kopyalanabilecek, kök hücrenizden siz yeniden üretilebileceksiniz ve kopyalanan beyniniz yine “siz”e yüklenebilecek. Hangi insandan, insan haklarından söz ediyorsunuz. Bizim siyasilerimiz, bilim adamlarımız, ilahiyatçılarımızdan bu konuda bir şey duyuyor musunuz?

Haberleri dinlediniz. (!?). Hazırlanmış metinleri okurken ne düşünüyorlardı acaba. Hani madem bu işi bu kadar ciddiye alıyorsunuz, karşınızdakilere bari biraz insan gibi yaklaşsanız! Sahi o hangi insanlık! Bu konuya daha sonra tekrar döneceğim. Bugünlük de bu kadar.  İnsan haklarınız sizin olsun, gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz. Kanlı ellerinizi üstümüzden çekin. Esselamü menittebaül hüda ve dua ile.